Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Spiderman” filmlerinin zengin ve haşarı çocuğu Harry Osborn karakterine hayat veren James Franco, hem herkesin konuştuğu bir isim haline geldi hem de kocaman bir adam oldu. Merdivenlerden koşarak çıkan Franco, ilk başlarda çok yoruldu belki ama buna değdi. Beklenti içinde olmayı sevmeyen Franco aslında özgürlüğüne düşkün bir oyuncu. Aynı anda birçok işle uğraşan Franco, işkolikliğini dizginleyemediği için özgürlüğüne tam anlamıyla kavuşamıyor. Ah bir özgürlüğüne kavuşsa neler yapacak neler… Ne mutlu ki, Franco hep aramızda.

        Son dönemin medar-ı iftiharı olan oyunculara bir yenisi daha eklendi: James Franco…“Spiderman” serisiyle yükselişe geçen James Franco’yu hepimiz Harry Osborn karakteri ile tanıdık, daha önce kendisini çok iyi tanımıyorduk. Oynadığı yan karakterle, bir anda atağa kalkan Franco, neredeyse örümcek adamı canlandıran TobeyMaguire’yi solladı. Demek ki, mayası sağlammış. Harry Osborn, nam-ı diğer ‘New Goblin’, babasının ölümünden sonra, ‘Örümcek Adam’ın en yakın arkadaşının Peter olduğunu öğrenince işin rengi değişir, bu sebeple Osborn,Peter’dan intikam almak için çok sert bir plan yapar.

        ‘Örümcek Adam’ gibi fiziki güce sahip Osborn, kendi tasarladığı teknolojik makineler sayesinde ‘Örümcek Adam’la rekabet edebileceğini düşünür. Ama feci bir şekilde yanılır. Buradan hareketle, Osborn sörf tahtası şeklinde, bir planör tasarlar. Bu planörün en büyük özelliği çok donanımlı (sınırsız mermi ve sınırsız sinyalli bomba) oluşudur. Füze kadar hızlı olan planör, çok yüksek hızlara ulaşabilmektedir. Işık hızına çok yakın bir hızda uçabilen planörün, öyle bir ateşleme birimi vardır ki, bu ateşleme birimi hem saldırı, hem de savunma için kullanılabilir. Bu kadarla kalsa iyi, tıpkı Yıldız Savaşçıları’ndakikılıçlara benzeyen yeşil bir kılıç taşıyan Osborn, istediği zaman sağ ve sol kolundan üçer tane keskin titanyum bıçak fırlatır. Bu bıçaklar jilet kadar keskindir.

        “ÖRÜMCEK ADAM’DAN DAHA GÜÇLÜYÜM”

        Böylesi bir karakteri hiç zorlanmadan canlandıran James Franco, Harry Osborn karakterine kendinden çok fazla şey katar. ‘Örümcek Adam’a duyduğu öfkeyi, saklamayan Osborn onunla eşit olabilmek için böyle bir yola başvurur. Bu da Franco’nun serinin diğer filmlerinde oynamasını garantiler. Yan karaktere hakkını veren Franco, TobeyMaguire gibi güçlü bir isimle karşı karşıya gelmekten çekinmemiş, tam tersine tüm yeteneğini ortaya dökmüştür. Ne dökmek ama!

        Kabuğunu kırmak isteyen bir civ civ misali, dünyaya gözleri açan Franco, doğaçlama yetisini sanki Spiderman serileri için saklamış gibidir. Televizyon serilerinden sinemaya transfer olan Franco’yu, Franco yapan sadece “Spiderman” serisi değildir. “Maymunlar Cehennemi Başlangıç” filminde Will Rodman karakterine hayat veren Franco, içindeki sinerjiyi dışarıya vuran çok özel bir oyuncudur. Filmin konusu şu şekildedir: San Francisco'da ve günümüzde geçen hikâyede genetik mühendislerinin, maymunların beyinlerini geliştirmek için yaptıkları deneyler sonucunda, maymunların, insanlar üzerinde üstünlük kurmak için açtıkları, savaş konu edilir. Filme renk veren Franco, filmde çok fazla gözükmese de, yapacağını yapmıştır.

        Bir sonraki filmde gözlerimiz Franco’yu aramış, hatta içimizden nerededir bu Franco diye derin bir soluk alarak üzüntümüzü belli etmek istemişizdir. Ama nafile! Franco gerçekten kısa zamanda, çok yol kat etmiş başarılı bir oyuncudur. Franco, bu bahsi geçen filmlerin dışında da, sükse yapan filmlerde yer almıştır.

        OYUNCULUKTA BAŞARILI AMA PEKİ YA YÖNETMENLİK?

        Onlara değinmeden evvel Franco hakkında bilinmesi gereken çok önemli bir projeden söz etmek istiyoruz. İstanbul Film Festivali’nde gösterilen “Child Of God” (Tanrının Oğlu, 2013) filmini yazan ve yönetmen James Franco, sadece oyuncu olmak istemediğini beyan ederek “Child Of God” isimli projesini seyircilerin huzuruna çıkartır. Kafasının bir köşesinde kalan yönetmenlik, sürekli Franco’yu kemirip bitirdiği için daha fazla bekleyemez. Peki, yönetmenlik anlamında görevini yerine getirmiş midir? İşte orada biraz duralım, çünkü çok olumlu şeyler söyleyemeyeceğiz. Yine de, cesaretinden ötürü kendisini tebrik ediyoruz. Ortaya bir iş koyalım ki, belli bir sonuca varalım, aksi takdirde boş konuşmuş oluruz. James Franco’nun yazdığı proje şu şekilde şekillenir: Dağlık bölge Sevier’de vahşi yaşama yönelen ve bu sebeple dünyayla iletişimi kesen Lester medeniyetten uzaklaşır. İntikam hırsıyla beslenen ve suç işlemeye eğilimli olan Lester’ın kafası iyice karışır. Kendi ateşiyle, kendini kavuran/yakan Lester günden güne dibe batar ve büyük bir çıkmazın içine doğru sürüklenir. İyi de, şimdi onu kim kurtaracaktır?

        İnsanlığını kaybetmiş, bir karaktere ruhunu katan yakışıklı oyuncu, çirkin görünüp, görünmeyeceğini sorgulamadan role kendini verir ve rolü ile öyle güzel bir şekilde bütünleşir ki, tüm taşlar teker teker yerine oturuverir. Franco, görsel zevkimize gölge düşürmeden odağımızı oyunculuğuna doğru çeker. Seyirci olarak, bizi kendi vahşi dünyasına çağıran Franco, o vahşi dünyada başına gelecek olayları net bir şekilde gözler önüne serer. Filmi seyrederken çoğumuz hep aynı şeyi düşünmüşüzdür: aman allahım bu James Franco olamaz, oldu bile! Anlayacağınız o kadar değişmiştir Franco… Tabi, bu değişiklik Franco’ya güzel bir şekilde yansır.

        Saçı sakalı birbirine karışan Franco, mağara adamını andıran fiziğiyle rolüne fazlasıyla hükmeder. Belki de projeyi kendi yazmış olduğu için, kendini bu kadar kaptırmıştır. Sonuçta tüm bunlar kendi kafasından yansımıştır. Her ne olursa olsun, Franco müthiş bir performans sergiler, aksinin ispat edilmesi de pek mümkün değildir. Ancak bir yerde kafamız çok karışır çünkü Franco,oyunculuktaki performansını, ne yazık ki yönetmenlikte gösterememiştir. Hikâye ile yönetmenliğin uyuşmuyor oluşu, dengesizlik yaratır. En büyük sıkıntı, yavaş işleyen hikâyedeki ağır çekimlerdir. Yani dememiz o ki, Franco’nun usta oyunculuğu yönetmenliğini bastırmış. İçindeki canavar dışarı çıkamadığı için de, Franco’ya içten içe zarar vermiş.

        YOLUNA TAM GAZ DEVAM EDİYOR

        Aslında Franco’nun daha önce de bir yönetmenlik denemesi oldu. “Fool’s Gold” (Altın Şans, 2006) isimli bir komedi filmini yazıp yöneten Franco’nun neden daha fazla film yönetmediği de ayrıca merak konusu… Şu bir gerçek ki, James Franco ‘aueteur’ yönetmenlere özendiği için sadece oyunculuk kesmez kendisini. Franco’nun filmografisine şöyle bir bakış attığımızda gözümüz hemen “127 hours” (127 saat, 2007) filmine ilişiverir. Oscarlı yönetmen Danny Boyle’un yönettiği filmde, genç bir dağcı karakterine bürünerek,onun yaşadıklarını seyirciye aktaran Franco, ajitasyon yapmadan seyirciyle bütünleşir. Gerçek bir hikâyeye dayanan film, genç dağcının bir kaya parçasına sıkışıp kalışını,Franco’nun yüksek düzeyli oyunculuğuyla perdeye yansıtır. 5 gün boyunca aç ve susuz kalan dağcının kurtulmak için tek çaresi kendisidir. Çünkü onu ne duyan ne de gören vardır. Büyük bir umutla cesaretini toplayıp, inancını yitirmemek için elinden geleni yapar. Hemen hemen benzer senaryolarda yer almayı seçen Franco, kaotik rollerin üstesinden gelmeyi çok sever bu sebeple o rolleri arayıp bulmakta hiç zorlanmaz.

        Dinamizmi kaybetmeyen karakterlere renk katan Franco, onları daha önce hiç karşılaşmadıkları bir yolculuğa çıkartır ve onlara hayattaki seçimlerle ilgili alternatifler sunar. Franco için pes etmek, mağlup olmak demektir. Sorunlu karakterlere cesaret katan ve onları değişmeye zorlayan Franco, o karakterlerin iki dünya arasında sıkışıp kalmamaları gerektiğinin altını çizer. Güçlü ve gözükara olmayı seven karakterleri canlandırmaktan haz alan aktör, onlarla bağlantı kurarak onlara çıkış yolunu gösterir. Kendini onların yerine koyan Franco, kendini hikâyeye çoğu zaman öyle bir kaptırır ki, sanki göklerde uçar. Ne de olsa Franco bu ondan her şey beklenir! Ruhları yaralı karakterlerin iniş ve çıkışlarını ustalıkla canlandıran yakışıklı aktör, onların bir parçası haline dönüşür. YazımızdaFranco’nun diğer filmlerinden bahsedemedik belki ama onların da çok değerli filmler olduğunu belirtmek istiyoruz.

        Özetle Franco, dur durak bilmeden yoluna devam eden, yılmayan, aynı anda birçok işle uğraşabilen, maharetli, cesur, atik, işine bağımlı ve maceraperest bir oyuncu… İyi bir sinemacı olmak için var gücüyle çalışan Franco, kendince denemeler yapıyor. Bu denemelerin bazıları başarılı, bazıları da başarısız… Önemli olan o denemelerden bir sonuç çıkarabilmek, aksi takdirde uğraşlar boşa gidebilir. Oynamış olduğu yan karakterler ile yükselişe geçen Franco, kendinden o kadar emin ki, hangi rolü oynarsa oynasın fark etmiyor. Nasılsa onun dünyasındaki her şey ‘kazanma aşkı’ ile ilintili. Özgüveni sayesinde ayakta duran Franco, bakalım son filmi “Good People” ile nasıl bir performans gösterecek. Franco, başrolü Kate Hudson ile paylaşıyor, aklınızda bulunsun. İnşallah beklediği ilgiyi görür.

        Diğer Yazılar