Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son zamanlarda İsveç sineması bir hayli atağa kalktı. İsveç sinemasından çok güzel örnekler çıkıyor, bunun sebebi de orijinal hikâye üretiyor oluşları… Gerilim ve dramın kardeşliğinden doğan İsveç filmleri, zihnimizin içine davetsiz misafir misali girmeye çalışarak, beynimizin içinde yer alan ufacık dünyada egemenlik kurmaya çalışıyorlar. Tabi biz de buna izin veriyoruz. Gürültünün, patırtının, kavganın ve tartışmanın eksik olmaması beynimizi biraz yoruyor belki, ama analiz yetimizi ortaya koyuyor oluşumuz, tüm bunların üstesinden gelmemizi sağlıyor. Her an, her saniye pusuda bekliyoruz ki, alt-metinlerde yer alan o müthiş diyalogları kaçırmayalım diye…

        İKSV nezdinde gösterilen ödüllü “Buluşma” (Återträffen) filmi Adana Altın Koza Film Festivali’ne konuk oldu. İzleyemeyenler için gerçekten güzel bir şanstı. Çatışma dolu hikâyeyi, karakterlerin omuzlarına yükleyen “Buluşma” kendi içinde barındırdığı türe ait yapısal araçları, kâh yapı bozumuna uğrattığı normatif değerlerle, kâh yönetmenin bakış açısıyla ortaya koyuyor. Gerçek ile kurgu arasındaki estetiği bütünleyen diyalektik yöntemlerle, sorgu mekanizmasını fitilleyen film, karakterlerin geçmişlerinde yapışıp kalan etiketleri, seleksiyon alanlarına dönüştürüyor. Emprovizasyon yeteneğini kullanan İsveçli sanatçı, nam-ı diğeryönetmen AnnaOdell, kaosun getirdiği tüm argümanları, karakterlerin hiyerarşik yaşantıları üzerine inşa ederek, onları birer ‘çözümleme’haline dönüştürüyor.

        GEÇMİŞE DÖNÜŞ…

        Hikâyenin akışı şu şekildedir: Yıllarca içinde kin tutan karakterler (Anna’nın sınıf arkadaşları), AnnaOdell’in mezunlar gününe ait, film çekmesiyle adeta deli divane olurlar. Hayatları ters yüz olan karakterlerin tüm kirli çamaşırları ortaya dökülüverir, her şeyin aniden allak bullak oluşu da bu duruma tuz biber eker. Buradan şunu öğreniyoruz: kendileri ‘gibi davranmadıkları için maskeleri bir bir düşer’. Ufak bir anımsatma: Mezunlar gününe çağrılmayanAnnaOdell, sahte bir buluşma ayarlar ve çocukluğunu kâbusa çeviren eski sınıf arkadaşlarını filme yaftalar ancak eski sınıf arkadaşlarını canlandıran başkalarıdır. Buna iyice kafayı takan Anna, sınıf arkadaşlarının kendi hakkındaki tepkilerini öğrenmek için filmi arkadaşlarına izletir. İşte kıyametin koptuğu yer de burasıdır (!) Hayaller ve gerçekler arasındaki sicimi esneten, karakterlere ait nüansları bir potada toplayan, karakterleri tahakküm silahı haline dönüştüren, sırları çekinmeden, üstüne basa basa irdeleyen Anna,eleştirel bakışla sarmaladığı hikâyesini, çatışma mekânına dönüştürüyor. Hatta Anna bunu şu şekilde ifade ediyor: “Okul deneyimlerimiz bizi ciddi şekilde etkiliyor ve yaşamımız boyunca, birbirimize şekil veriyoruz, birbirimizi etkiliyoruz. Diğer bir ifadeyle, bu ilişkileri yeni bir bağlama taşıyarak, eski tatsız deneyimlerden kurtulabilir, tamamen değişebiliriz. Yıllardır akran zorbalığı konusunu işlemek istiyordum. İlkokulda zorbalığa maruz kaldım ve bu deneyimlerimi kullanarak hiyerarşide bir değişiklik olduğunda grup içinde mevcut ilişkilerin bu değişiklikten nasıl etkileneceğini araştırdım.”

        FARKLILIK ABİDESİ…

        Gelenekselci anlatıma meydan okuyan Anna, İsveç filmlerindeki karmaşık düzeni filmin içine yedirerek, marjinallik kavramından yola çıkıyor ve kimi zaman bu marjinallik hikâyenin tepe noktasını oluşturuyor. Yani tüm karakterler farklı bir yaşam diliminden gelen uzaylılar gibi… Anna bu karakterler arasında mekik dokuyor. Farkındalığının farkına varabilmesi için arkadaşlarına soru soran Anna’nın, okul arkadaşlarından doğru düzgün yanıt alamaması da, geçmişin en acımasız oyunlarından biri olsa gerek… Geçmişin, geleceğe kötü bir şekilde etki ediyor oluşu, Anna’nın okul arkadaşlarının halen bazı şeyleri aşamadıklarını gösteriyor ve paradoksal olarak bu döngüden kurtulmaları neredeyse olağandışı… Geçmiş, bugün ve gelecek arasında bağ kuran Anna, hızlı ve akıcı diyaloglarla karakterlerin kendilerine yönelmelerini ön plana yerleştirerek, dramatik düğümün ivedilikle çözülmesini sağlıyor. Düğümü çözerken, hikâyeyehâkim olan teknik vurgulamalar aracılığıyla, hem Anna’nın çocukluğunda yaşadığı mekânlarahem de bilinçaltına doğru seyahat ediyoruz sanki…

        Örtük bir gerilimle dev bir sinemasal yapı inşa eden Anna’nın, kafasındaki popüler tahayyül üzerine konuşacak olursak, ortaya çıkan netice şu olur: ‘her şey çocuklukta başlar, eğer çocukluğumuzda yaşadığımız şeylerin etkisi halen bugün de sürüyorsa o zaman nabzımızı kontrol etmemizde fayda var demektir’. Katarsis yaşamanın önemini vurgulayan Anna, deneyimlerini ‘film içinde film’ metoduyla perdeye taşıyarak, yaşadıklarını “Buluşma” ile meşrulaştırmaya çalışıyor. Tüm bunların ışığında, çıkış noktasının barındırdığı potansiyale rağmen, filmin arasına giren boş hastahane koridorlarını andıran sahnelerin ne manada kullanıldığı konusunda ise maalesef bir fikir yürütemedik. Belki de o koridorlar Anna’nın okuduğu okulun görüntüleriydi,Anna onu bize göstererek, çocukluğunun fotoğrafını çekti. Bilemiyoruz…

        KATMANLI HİKÂYE DÜZENİ…

        Filmin lokomotifini belli bir konjonktür üzerine oturtan Anna, katmanlara ayırdığı hikayesinde, kendini daha iyi çözümleyebilmek adına, olan biten her şeye perde çekmek yerine onları özümsemeyi tercih ediyor, onları önce özümseyecek ki, sıkıntılarından kurtulabilsin. Anna’nın geçmişine endeksli sorunlarını kurcalarsak, belki derinlerde daha fazla şeyler bulabiliriz, ancak bunu Anna’nın bulması gerekiyor. Peki, onu Anna buluyor mu? Bulmaya çalıştığı için böyle bir film yaptığı ayan beyan ortada… Aslında bu fikri tuttuk, çünkü bazen bize farkındalığı yaşatan yakın çevremizya da arkadaşlarımız oluyor. Kendimizde göremediğimiz/farkına varamadığımız yanlışları ve doğruları bize gösteren çevremiz, yol almamız için gerçekleri saptırmadan aktarıyorlar. Öyleyse farkındalık, uyuyan dürtülerimizi harekete geçiriyor ve o dürtüler uykudan uyandığı zaman da kendimizin farkında oluyoruz.

        Bu fikirlerden faydalanarak, içsel bağları yeniden sarmak isteyen Anna, psikolojisini çektiği filmle motive ederek, daha önce hiç bilmediği ya da bildiğini zannettiği yönlerini okul arkadaşları vesilesiyle öğrenmiş oluyor. Zekice ürettiğini ortaya koyan Anna, ruhunu aktifleştirip, dış çevreden etkilenmediğini dile getirerek, okul arkadaşlarının istedikleri yöndedeğişmediklerinin kanıtını sunuyor. Anna hakkında eş zamanlı olarak gelişen olaylar okul arkadaşlarını da değişik hallerde etkiliyor. Aslında okul arkadaşları Anna’ya karşı egosal tavır takındıklarından dolayı, Anna’yı okuldayken ezmeye çalışmışlar. Yani Anna’nın arkadaşları da sütten çıkmış ak kaşık değiller… Herkes burada eğriyi ve doğruyu öğreniyor. Bu bir hesaplaşma filmi (!)

        ÖZGÜN BULUŞA AİT TEKNİKLER…

        Geldik yönetmenin estetik dokusu ve sinematografik tekniklerine… Zaman zaman Thomas Vinterberg's "The Celebration" filmini hatırlatan, Ortodoks yapıya (alışılmışın dışında gelişen) yakın olan, “Buluşma”, değişiklik iyidir diyerek formunu güzelce yerine oturtuyor. Örneğin; filmin sonuna doğru üst plandan çekilen kaydırmalı kamera manevraları, olayların meydana geldiği mekânı, detaylıca gözlerimizin önüne seriyor sanki… Gittikçe küçülen binalar ve üstten bakan kamera; orijinal görüntüler yaratıyor ve estetik anlamda sağ panın ve sol panınminimalize edilmiş kamera hareketleriyle kullanılıyor oluşu da, filme ayrı bir hava katıyor. Açılama planıyla çekilen uzak ve yakın zum perspektifi, bize genel bir planı gösterirken, şehrin kuşbakışı görünümü eşliğinde Anna’nın filmsel merkezinde şöyle ufak bir gezintiye çıkıyoruz. Yani bunu şu şekilde tanımlayabiliriz: her şey orada başladı ve orada bitti. Dâhice tasarlanmış bir düşünceyle bunu bize aktaran Anna, ilk yönetmenliğindeki muvaffakiyetini ve kurgudaki yetkinliğini seyirciye gösterdi. Ne mutlu ona (!)

        Bir bütün olarak değerlendirdiğimizde film; deneysel bir buluşla yola çıkan Anna Odell’in geçmişini temizleyerek yeni bir kimlik kazanıyor oluşunu,mahirane bir şekilde tercüme ettiriyor bize… Okul hayatı zaten çok iyi bir çıkış noktası, çünkü okulda başımıza gelen tatsız olaylar ve içsel baskılar, çocukluğumuzun en önemli anlarını oluşturmakta… “Buluşma” hem çocukluğumuzdaki anılarımızı tazelememiz, hem de yaşamış olduğumuz kişisel tecrübeleri yeniden gündeme getirmemiz için güzel bir fırsat… Yaşanılanların üzerine yorgan örtmeyen Anna Odell, tıpkı bir arkeolog edasıyla büyük bir kazı çalışması yapıyor aslında… Eğer gömülü olanı çekip çıkartırsak, bize ait olanı da bu yolla sahiplenmiş oluruz. Ayrıca filmin çocuksu yanımıza göz kırpması da artısı…

        Diğer Yazılar