Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Edge Of Tomorrow” herhangi bir film değil. Basit bir bilim-kurgu filmi hiç değil. “Edge Of Tomorrow” zihnimizin içine girmeye çalışan bir uzaylı sanki… Tek bir hikâyeyi parçalara ayıran film, alışık olmadığımız düzeni tersine çevirerek, o düzende yönümüzü bulmamızı istiyor. Oradan oraya doğru savrularak parçası olduğumuz dünyanın bize sunduklarını yok ediyoruz. Biz mi yok ediyoruz? Aslında uzaylılar yok ediyor. Tabi biz de yangına körükle gidiyoruz. Bizi o hale getirenleri sorgulayamayıp, kendi başımıza kararlar alıyoruz. İşte “Edge Of Tomorrow” da tam bunu anlatıyor. Uzaylılar güçsüzlüğümüzden faydalanıyorlar.

        Uzun süredir yanlış projelerle kendini gösteremeyen TomCruise’un “Edge Of Tomorrow” (Yarının Sınırında) gibi bir filmle karşımıza çıkması, sürpriz olmadı doğrusu… Doğru proje ve doğru karardı. Yani; TomCruise, kendisinin başarısız olduğunu iddia edenlere sert bir tokat attı. “Bugün Aslında Dündü” (TheGroundhogDay, 1993) filminden yola çıkan “Edge Of Tomorrow”, sürekli ölüp, yeniden yaşama gelen BinbaşıCage’in (nam-diğer asker) başından geçenleri farklı versiyonlar halinde sahneliyor, işin ilginç tarafı da Cage nerede ölürse ölsün, aynı yerde aynı şekilde uyanıyor Aynı günü farklı şekillerde tekrarlamak üzerine kurulu olan film, kısa döngülü bir zaman yolculuğunu, zaman dilimindeki bazı sıçramalar üzerine inşa ederek, o döngünün nasıl ve ne şekilde değiştiğinin matematiği kuran bir bilim-kurgu sistemi…

        HAYALET UZAYLILAR…

        Eşzamanlı gitmeyen hikâye, paralel ve non-linear kurguda meydana gelen olayları, uzaylıların mekanizmasına bağlayarak, Cage karakterini ‘seçilmiş kişi’ haline dönüştürüyor. Post apokaliptik bir hikâye yaratmak için bir hayli uğraş veren yönetmen Doug Liman, Steven Spielberg’dan esinlendiğini filmin içine gizliyor ve uzaylıları güçlü hale getirerek, insanları robotlaştırıyor. Mimik adlı uzaylı organizmaların, dünyayı işgal etmesiyle başlayan fütüristiksavaş, Cage’in seçilmiş kişi olmasıyla bağlantılı hale geliyor. Bir taraftan uzaylılar, diğer taraftan da, askerleri süper savaşçılara dönüştüren bir sistem yaratan, dünya kuvvetleri bastırıyor. Peki,bu organizmaların dünyada işi ne?

        ‘Hikâye içinde yan hikâye’, ‘film içinde kısa film’ mantığını oluşturan “Edge Of Tomorrow” aynı olayları farklı versiyonlar halinde göstererek, aklımızın dağılmasına neden oluyor. Bunu yapmasındaki gaye ise, ters yüz edilmiş oyunlarla filmin çizgisini ve işleyişini bozmamak… Filmin seyirciler üzerinde kurduğu hâkimiyet, tamamıyla beyin bulundurmak üzerine kurulu… Hemen hemen tüm detayları irdeleyip, hikâye ile ilişkilendirmeye çalışıyoruz. ‘Dön başa!’ diye emir veren film, bizi başladığımız noktaya geri döndürüyor ki, her bir versiyonda olacak olayların haritasını çıkarabilelim. Bu şuna benziyor biraz: “bu hatalı oldu silelim ve yeniden çizelim”. Uzaylılar da böyle düşünüyor olsa gerek ki, filmi başa sararak bizim sabrımızı sınıyorlar. Hikâyenin içindeki versiyonlar, uzaylıların isteklerine göre değişerek yeniden form kazanıyorlar sanki…

        Uzaylı mitini parçalara ayıran ve sonra da toplayıp, yapı bozumuna uğratan film, uzaylıların dünya ile ilgili numaralarını sergilemelerine müsaade ederek, onlara adeta zemin hazırlıyor. Olağanüstü hâl nedeniyle, bazı devlet kanunlarının kısmen ya da bütünüyle askıya alınıyor oluşu, tamamıyla uzaylıların işi. Ama şunu sormadan da edemiyoruz: Bu uzaylılar neden hiç görünmüyorlar? Uzaktan mı yönetiyorlar bizi? Bilinmiyor sebebi…

        ASKERLİKTE MANTIK ARANMAZ!

        Tüm bu uzaylı hikâyesini, askerliğe bağlayan film, askerlikte mantık aranmayacağını kanıtlıyor ve militarizm olgusunu bu şekilde araya yerleştiriyor. Eğer yönetmen Liman, sadece uzaylılara ait bir film yapsaydı, çok klişe olurdu! Ordudaki düzenin, düzgün işlemediğine dem vuran film, aslında bize iç içe iki farklı hikâye sunuyor sanki… Biri uzaylıların dünyayı ele geçirişi, diğeri de ordu içinde yaşanan tatsızlıklar…‘Başa saralım’ yapısını, çatırdatmadan filme endeksleyen Liman, her geriye gidişimizde, hatalarımızı düzeltmemizi istiyor ve eğer o hataları düzeltirsek, dünyayı uzaylılardan kurtaracağımızı öngörüyor. Doğru mu bu peki? Doğru olarak varsayabiliriz çünkü her seferinde olaylar iyiye değil, kötüye gidiyor. Bu bir seçim meselesi! Doğruyu ya da yanlışı seçmek yalnızca hikâyedeki karakterlerin elinde… Filmin çatısını oluşturan ‘Başa saralım’, sürekli tempoyu arttırarak, filmdeki kaotik havayı dağıtmıyor, tam tersine o kaotik havayı daha da ateşlendiriyor.

        SORGU DEVAM EDİYOR

        Karakterlerin kendilerine sürekli ‘ben kimim, neden bunlar başıma geldi’ sorusunu soruyor oluşları, onların kendilerini dönüştürebilme özelliklerine yardımcı oluyor, hatta diğer karakterleri dönüştürebilme özelliklerini de eklersek tam olur herhalde… Şu da bir gerçek ki; filmin en büyük esprisi, olayların orduda geçiyor oluşu. Tabi sadece bu kadarla sınırlı değil. Bilindiği üzere bir filmi yenilmez bir kahraman yapan en büyük kıstas kurgudur. Hikâye ile bütünleşen kurgunun, hızlı çekilmiş aksiyon sahnelerinle örtüşmesinin yanı sıra, klasik anlatıma veda ediyor oluşu da yapısal araçların doğru kullanıldığının bir göstergesi. Kullanılan sinematografik teknikler- özellikle de kaydırmalı kamera teknikleri-hem aksiyonu hem de gerilimi yükseltiyor. ‘Science fiction’ ile science fictionnoir’ türünü birleştiren film, ‘flashback’ ve ‘flashforward’larla geçmişi, bugünü ve geleceği birbirine lehimleyerek birbirlerinden hiç kopmamalarını sağlıyor. Mehter marşı gibi bir ileri, bir geri gidiyoruz anlayacağınız… Bazen kafa karışıklıklarına sebebiyet veren film, sorgu mekanizmamızı harekete geçirerek, her şeyin ayrıntıda gizli olduğunu vurguluyor. Yalnız filmin en büyük handikabı; iç içe geçen yan hikâye kurgusunun, zaman zaman deprem misali sallanması. Örtüşmeyen bir iki detay haricinde, film kendi kozasında ilerliyor, sapmalara meydan veren ufak tefek mantık hataları, bu tür filmlerde daha çok göze çarpıyor. Birçok elementi bir araya getiren Liman, onları filme monte ederken, aralarda boşluklar meydana gelmiş belli ki… Bunun sebebi de, başka türlere yelken açıyor oluşu, ama bunu yapmak bile başarı ve zekâ ister!

        MATRİX-VARİ BİR KURGU

        Zekiliğini konuşturan Liman’ın, matrix-vari bir film yapmak istediği açıkça ortada… Aslında filmin,epizotik hikâyelerinde yer alan olaylar ve karakterlerin mekân ile olan ilişkilerinde, görmemiz gereken çok önemli bir kriter var, o da güçlenen uzaylı robotlar. Sanki bu uzaylı robotlar-canavarlar-bilerek karakterlere saldırmak istiyorlar, çünkü onları güçsüz görüyorlar, adeta onların korkularından besleniyorlar. Filmin işleyişini sıkıca değerlendirdiğimize göre geldik en önemli bölüme… Yazının girizgâhında da bahsettiğimiz üzere, filmdeki uzaylıları, alt etmek için askeri birliklerin, askerleri süper savaşçılara dönüştüren bir sistem inşa etmeleri, bize şunu düşündürttü: “kötülüğe kötülükle karşılık vermek” Zaten genellikle başları sıkışan askeri birlikler, hemen bir süper savaşçı yaratmaya çalışıyorlar. Bakınız: “CaptainAmerica”

        Netice itibariyle; “Edge Of Tomorrow”,TomCruise’un yeniden küllerinden doğduğuve oyunculuğunu tam anlamıyla sergilediği post apokaliptik bir bilim kurgu filmi. Orijinal fikirleri kendi bakış açısına göre yoğuran yönetmen Doug Liman, uzaylılara, askeriyeye ve yönetim biçimine, olan takıntısını, böylesi bir filmle ortaya koyuyor oluşu gerçekten dâhiyane… Tabi filmin çıkış noktasının “Bugün Aslında Dündü” filmi olduğunu da unutmamak gerek. Filmin asıl anlatmaya çalıştığı şey şu: Eğer dünyamızı uzaylılar ele geçirirse, yönetim (devlet, ordu) ne gibi bir yol izleyecek, ya da bunların üstesinden nasıl gelecek? İşte tüm bunlar, bu soruların yanıtını almak için sahnelendi. Etki-tepki üzerine kurulu bir hikâyeydi yaşanılanlar…

        DVD’deki Özel Seçenekler:

        *Sahil Saldırısı: Düşmanla göz göze geleceğiniz anlar…

        *Geleceğin Silahları: Süper asker olmak için zırhlarını kuşanan askerlerin yaşadıkları zor anlar…

        *Doug Liman ile Sınırda: Yönetmenin başından geçenler…

        *SİLİNMİŞ SAHNELER VE DAHA FAZLASI…

        Diğer Yazılar