İyi niyet taşları sorular ve mükemmel ebeveynlik
ANNE baba olmak bitiş çizgisine asla varamayacağın bir kişisel gelişim nehrinde kürek çekmeye benziyor. Gün geçmiyor ki yeni bir bilgi daha önceki bildiklerimi çöpe atmasın. Nasıl mı?
Sokaktaki teyze, Uzay'a dönerek: "Ne şekersin sen bakalım adın ne?"
Uzay: "Iııh"
Ben: "Adı Uzay, 1.5 yaşında."
Şimdi diyorsunuz ki bunun nesi garip? Ben de sizin gibi düşünüyordum. Nilüfer'in (Devecigil) yazısını okumadan önce. Nilüfer bu yazısında, doğal ebeveynlik konusunun önemli eğitimcilerinden olan Naomi Aldort'un "çocuğun yerine cevap veren yetişkin" ile ilgili düşüncelerine yer vermiş. Kısaca şöyle:
Normalde biri 1.5 yaşındaki bebeğe adını, yaşını ya da başka bir soru sorunca ebeveyn olarak onun yerine biz cevap veriyoruz. (Bebek büyük ihtimalle kendi adını henüz söyleyemiyor, ya da söyleyebilse de bunu istemiyor.) İş sadece bununla sınırlı değil. "Teşekkür et, özür dile" gibi aslında en iyi niyetle görgü kurallarını öğretmeyi amaçladığımız durumlar da var. Ama ne demişler: "Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla örülür."
Anne-baba çocuğa nasıl davranması gerektiğini dikte ediyor ve çocuk da bunun altında, "Ne söyleyip nasıl davranacağım konusunda kendime güvenemem. Eğer ne yapmam, ne söylemem gerektiğini bilmiyorsam demek ki ben yeterli değilim" bilinçaltı mesajını alıyormuş. Ayrıca çocuk kendisini nasıl hissetse de bunun önemli olmadığını, topluma karşı hep belli bir maskeyle davranmak gerektiğini öğreniyormuş. (Elbette toplum ikiyüzlü bir mekanizma... Biz de otomatik olarak ve üzerinde pek fazla düşünmeden çocuklarımıza bu mekanizmanın içinde nasıl hasarsız hayatta kalınır onu öğretiyoruz demek ki.)
Aldort kesinlikle haklı.
Çocukluğumda birinden bir şey istemem gerektiğinde nasıl da anneme ya da babama topu attığımı çok iyi hatırlıyorum. "Kızım senin dilin yok mu, sen iste" dediklerini de... Şimdi bu yazıdan sonra düşününce belki de bu çekingenliğin temeli çok daha öncelerde atılmıştı... Velhasıl bizim muhabbet şu şekilde değişti:
Sokaktaki teyze: "Adın ne bakayım senin?"
Uzay: "lıh"
Teyze önce bana bakarak Uzay'a dönüp: "Adını söylemeyecek misin yavrum?"
Uzay: "ııh"
Ben: "Senin yerine benim söylememi ister misin?"
Uzay: "ııh!"
Ben: Kusura bakmayın, söyleyemiyoruz. Siz nasılsınız?
*
Aslında konu benim buracıkta anlatabileceğimden çok daha geniş. Bu ancak bir girizgâh olabildi. Dahasını merak edenler Nilüfer Devecigil'in yazısına www.kuraldisidergi.com adresinden ulaşabilirler. Ayrıca Naomi Aldort'un "Çocuğunuzla Birlikte Büyümek" kitabını okuyabilir ve hatta nisan ayında Cihangiryoga'nın davetlisi olarak gelecek Aldort'un "Çocuğunuzla Çatışmaya Son" ve "Övgü ve Ödülün Bedeli" atölyelerine katılabilirler...
*
Dipnot: Geçenlerde "House" dizisinin bir bölümünde meşhur, dâhi ve kıltoş Doktor House şöyle bir iddiada bulunuyordu: "Aileler nasıl davranırlarsa davransın hep hatalıdırlar. Doğru ebeveynlik diye bir şey yoktur. Bir yerlerde mükemmel aile diye bir şey olduğunu farz edelim; bu aile de çocuğuna mükemmelliğiyle zarar veriyordur."