Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Şu sıralar, bilmem kaçıncı kez ünlü düşünür, yazar, filozof ve birkaç kütüphane kadar bilgili Montesquieu’nun Kanunlar’ın Ruhu Üzerine isimli kitabını okuyorum...

        Bir zamanların Avrupa’sı birçok alanda bu kadar gerilerdeyken, nasıl olmuş da bugünkü medeniyet seviyesini yakalamış diye hayretler içinde kalmaktayım... Öyle bir ilerleme ki, bazı ülkelerin siyasileri halka kanunlar anlamında “soğanın cücüğü”nü vaat ederken, onların (Avrupalılar’ın) siyasileri vaat edecek bir şey bile bulamıyor.

        İşte, söz konusu ölümsüz eserden, bir zamanların Avrupa’sının kanunları hakkında küçük bir alıntı..

        “Atalarımız olan eski Germenler, tutkuların son derece sakin olduğu bir iklimde yaşıyorlardı. Kanunları, olaylar hakkında, sadece görünen şeyler üzerinden karar veriyor, daha fazlasını tesavvur etmiyordu. Kanunlar, erkeklere yapılan hareketleri, açılan yaraların büyüklüğüne göre yargıladığından, kadınlara yapılan kötülükleri ince eleyip sık dokumuyordu. Almanların bu konudaki kanunu çok tuhaftır. Şayet bir adam, bir kadının başını açarsa, 6 solidus (eski çağlardaki bir para birimi) tutarında bir tazminat, kadının bacağını dizine kadar yine aynın tutarda bir tazminat; dizden itibaren ise bunun iki katını öderdi.”

        NAMUS ANLAŞIYI

        “Ancak, Germenler’in bir kolu İspanya’ya göç ettiğinde buradaki iklimden başka kanunlar türedi. Vizigotları’ın kanunu, hekimlerin hür bir kadından, babası, annesi, erkek kardeşi, oğlu veya amcası hazır bulunmadan kan almasını yasaklamıştı. Halkların hayal gücü alevlenmiş, kanun koyucuların hayal gücü de aynı şekilde hararetlenmişti. Kanun, her şeyden şüphelenebilen halk adına her şeyden şüphelenir olmuştu. Söz konusu kanunlar her iki cinsi de aşırı bir denetim altına almıştı.

        Fakat, görünüşe göre, bu kanunlar verdikleri cezalarla kamunun intikamından çok, şahısların intikamını almayı hedeflemişti. Kanunlar çoğu vakada her iki suçluyu da akrabalarının veya hakarete uğramış kocanın kölesi haline getirmekteydi. Evli bir adamla ilişkiye giren hür bir kadın, o adamın karısına teslim ediliyor, kadın ona istediğini yapabiliyordu. Aynı kanunlar köleleri, zina yaparken yakaladıkları kadını bağlayıp kocasına teslim etmeye zorluyordu. Kısacası bu kanunlar, iyi bir kanun düzeni oluşturmaktan ziyade, belli bir namus anlayışı geliştirmek için uygundu....”

        Sağlık içinde mutlu pazarlar...

        Diğer Yazılar