Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Başrollerinde Brad Pitt ile Marion Cotillard’ın oynadığı, Robert Zemeckis’in yönettiği “Müttefik” (Allied), 2. Dünya Savaşı yıllarında iki casus arasında geçen bir aşk hikâyesini anlatıyor

        Öyküsüyle 1940’lı yılların karanlık ve hüzünlü casusluk filmlerini hatırlatıyor “Müttefik”... O filmlerde 2. Dünya Savaşı sadece cephede değil, her yerdedir ve casuslar cephe gerisinde savaşırlar. Alfred Hitchcock’un 1946 yapımı ünlü casusluk ve aşk filmi “Notorious”un Türkçe adının “Aşktan da Üstün” olması tesadüf değildir. Aşk bu karanlık dünyayı aydınlatan bir duygu olsa da savaş ve vatan sevgisi her şeyin üstündedir... Senaryosunu Steven Knight’ın yazdığı “Müttefik” de benzer bir meseleden yola çıkıyor. Ama savaş döneminin özveri ruhunu yansıtan o filmlerin aksine, aşkın ve bireyin yanında duruyor.

        MARIANNE’İN ÇIKMAZI

        “Müttefik”in Fas’ta geçen ilk bölümünde aşk, iki casusun yalnızlık ve ölüm korkusuna karşı sığındıkları bir limandan farksız. Film bir paraşütün çöle inmesiyle açılıyor ama bu hafiflik duygusu, çölün enginliğinde tek başına yürüyen Max Vatan’ın (Brad Pitt) yalnızlık görüntüleriyle hüzne ve tedirginliğe bırakıyor kendini. Bu açılış, Max’in gönlündeki büyük ıssızlığı da simgeliyor sanki. Bir suikast görevinde Max’le birlikte çalışan Marianne (Marion Cotillard), “İnsanları kandırabiliyorum çünkü duygularımı gerçekten yaşıyorum” derken casus olarak bir başarı reçetesi verdiğini düşündürüyor önce. Ama sonra bunun Marianne’in hayatındaki asıl çıkmaz olduğunu anlıyoruz...

        GERÇEK MÜTTEFİK KİM?

        Peki, aşk gerçekse geri kalan her şey önemsiz olabilir mi? Filmin Londra’da geçen ikinci yarısı tam da bu soruya cevap arıyor. Yönetmen Robert Zemeckis, filmi geniş alanlardan dar mekânlara taşıyarak Max ve Marianne’in yaşadığı sıkışma duygusunu vurgulamak istediğini söylemiş. Seyirci cephesinden baktığımızda, Max V Bölümü’yle görüşmek üzere alt katlara inene kadar Londra’daki klostrofobi pek hissedilmiyor. Max’in devletin soğuk ve acımasız yüzüyle karşılaştığı o sahneden itibaren “Müttefik” bir gerilim filmine dönüşüyor. Çiftin geleceğinin ne olacağını merak ederken filmin aşkın tarafını tuttuğunu hissediyoruz. Devlet hiyerarşi, disiplin ve bürokrasiyi; aşk ise özgürlüğü temsil ediyor... Max ve Marianne’in asıl vatanının aşk ve hayaller olması hem filmin ana fikrini özetliyor hem “Gerçek müttefikler kim?” sorusunu getiriyor akla.

        SAVAŞA İNAT HAYAT

        “Müttefik” 1940’lı yıllar filmlerine yeni bir yorum getirmesine rağmen görsel anlamda o filmlerden esinlenmiyor. Tam aksine, nostaljik bir hikâyeyi çağdaş bir film diliyle anlatıyor. Zemeckis, görüntü yönetmeni Don Burgess ile birlikte özellikle Casablanca ve Londra sahnelerinde benzerini pek görmediğimiz 2. Dünya Savaşı imgelerinin peşinde koşuyor. Alman uçağının Londra’ya düşmesi ve şehirde savaşa inat sürdürülen günlük hayat “Müttefik”in akılda kalıcı yanlarından birkaçı. Zemeckis daha önce filmlerinde pek görmediğimiz biçimci bir yaklaşım benimsiyor. Özellikle kum fırtınası sırasında otomobilde geçen sevişme sahnesi dikkat çekici. Çok özenerek çekilmiş, şık ve gösterişli bir film “Müttefik” ama aynı özeni hikâyede bulduğumu söyleyemem. Özellikle finalden sonra geriye dönük olarak düşünüldüğünde ikna edici olamayan yanlar var. Gerçekçi yönü ağır basan bir dram için göz ardı edilemeyecek bir kusur bu... Yine de baştan sona ilgiyle izlenen, iyi çekilmiş, iyi oynanmış bir film olduğu kesin.

        Diğer Yazılar