Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dwayne Johnson ve Jason Statham, serinin ilk filmlerinde yoktular ama şimdi “Fast & Furious” (Hızlı ve Öfkeli) deyince akla gelen ilk isimler arasındalar.

        Devlet adına çalışan özel ajan Luke Hobbs (Dwayne Johnson), “Fast Five”dan (2011) bu yana serinin yıldızlarından biri...

        Deckard Shaw (Jason Statham), altıncı filmdeki sürpriz misafirliğini saymazsak 2015'teki “Furious 7”de “rakip” olarak dahil olmuştu seriye... Sonra bizimkilerin safına geçti.

        Serinin hem yazarı hem de yapımcılarından biri olan Chris Morgan, ikisinin arasındaki “Kim daha sert erkek?” rekabetinden, sürekli birbirlerine horozlanmalarından eğlenceli, komik sahneler çıkarmasını bildi.

        Sonuçta, Hobbs ve Shaw, şimdi kendi adlarını taşıyan "Hızlı ve Öfkeli: Hobbs ve Shaw" (Fast & Furious Presents: Hobbs & Shaw) ile karşımızdalar... Ama açılış sahnesinde onlar değil, filmin diğer iki önemli karakteri çıkıyor karşımıza. Hattie (Vanessa Kirby), özellikle yakın dövüşte son derece becerikli genç bir İngiliz ajanı... Brixton (Idris Elba) ise Etheon adlı ileri teknoloji şirketi adına çalışan, insan – makine karışımı bir çeşit “terminatör”...

        Filmin gerçek “kötü adam”ı, Etheon şirketinin gizemli sahibi; ama “sahada” onu değil Brixton'u görüyoruz.

        Etheon'un nihai amacı “insanın evrimsel değişimi”ni hızlandırmak, insanı makineyle birleştirmek... Bunun için laboratuvarda geliştirdikleri bir virüsle öncelikle “zayıfları” yok etmek ve dünya nüfusunu azaltmak istiyorlar...

        Hobbs ile Shaw'un görevi ise virüsün onların eline geçmesini engellemek ve dünyayı kurtarmak...

        Bu arada, değil birlikte çalışmak, karşılaşmak dahi istemeyen Hobbs ve Shaw'un CIA tarafından bir araya getirildiğini belirtelim... Zaten filmin neredeyse yarısına kadar işbirliği yapmaktan ziyade kedi – köpek gibi didişiyorlar.

        Chris Morgan, sadece Hızlı ve Öfkeli serisinin değil aksiyon türünün de ruhunu bilen bir senaryo yazarı... Açıkçası yeni şeyler denemekten hoşlandığı söylenemez. Tam aksine, tutmuş formülleri seviyor. 1980'li yıllarda Sylvester Stallone ve Bruce Willis gibi yıldızların oynadığı “testosteron saçan” aksiyon filmleri vardı. “Hobbs ve Shaw”, kaslı, güçlü erkeklerin sonuna kadar pes etmeden, kan revan ve ter içinde kalarak savaştığı o filmlerle aynı damardan geliyor.

        Aynı zamanda, eski usul “iki erkek kahraman” filmi seyrediyoruz. Romantik komedilerin aksiyon alemindeki karşılığı olan bir hikâye formatıdır bu... İki sert erkek, kötülerle fiziksel olarak savaşırken, kendi aralarında da sözlü olarak dalaşırlar. Yeri gelmişken, Hobbs'un “Harry Potter” ve “Yüzüklerin Efendisi” gibi popüler göndermeler üzerinden Shaw ile daha ince ve zeki şekilde dalga geçtiğini belirtelim. “The Crown” dizisiyle de tanınan İngiliz aktris Vanessa Kirby'nin katkısıyla Hattie de filmin mizah duygusunu yükselten bir karakter...

        Mizah kuşkusuz sadece işin sosu... Chris Morgan, asıl olarak aksiyon örgüsünü çok sıkı tutuyor. Brixton'ın Hattie'yi elinden kaçırdığı açılış sekansı, kısa ve vurucu... İkinci sekansta Hobbs ve Shaw ayrı ayrı çıkıyor karşımıza. Los Angeles ile Londra arasında gidip gelen bir paralel kurguyla günlerini nasıl geçirdiklerini seyrediyoruz. Hatta bazı sahnelerde kadraj ikiye bölünüyor. Gerçekten de birbirlerine benzediklerini bir kez daha görüyoruz.

        Ekip olarak çalışmayı reddeden Hobbs ve Shaw'un tek başlarına Hattie'yi aramalarıyla başlayan Londra sahneleri, filmin aksiyon dozunu giderek yükseltiyor. Yönetmen David Leitch hem “gökdelenden düşüş” sahnesinde, hem de şehir caddelerindeki otomobilli ve motosikletli takip çekimlerinde teknik açıdan çok sağlam iş çıkarıyor. Özellikle Brixton'un kendi başına hareket eden motoruyla yaptığı numaralar mükemmel...

        Hızlı ve Öfkeli serisinin her filmde prestij niteliğini taşıyan görkemli bir aksiyon sahnesi vardır. Mesela “Furious 7”de binadan binaya uçan otomobiller vardı. “The Fate of Furious”da New York'taki trafik kaosu ve Rusya'daki denizaltı sahneleri şahaneydi. Bu filmin “prestij sahnesi” ise Samoa'da geçiyor. Bir helikoptere zincirle bağlanarak takip eden araçların olduğu çekimler gayet iyi. Gerçi bana sorarsanız, 18 yıllık serinin tarihi içindeki en iyi aksiyon sahnelerinden biri değil ama yine de vasatın üstünde.

        “Atomic Blonde”da kamerayı oyunculara yakın tuttuğu dövüş çekimlerinde çok gerçekçi bir iş çıkaran yönetmen David Leitch, “Deadpool 2”de yüksek bütçeli, özel efekt destekli aksiyon sinemasının âlâsını yapabileceğini kanıtlamış; yavaşlatılmış çekimlerde harika bir iş çıkarmıştı. “Hobbs ve Shaw”da finale doğru gerçekleşen üçlü dövüş sahnesindeki yavaşlatılmış çekimler bence helikopterli sahneden daha iyi ve etkili...

        Hızlı ve Öfkeli hayranlarının hikâye derinliğini ve alt metinleri çok önemsemediği düşünülür. Doğrudur. İşin duygusal kısmına daha çok önem verirler.

        Duygusallık, serideki karakterlerin bir aile duygusuyla birbirlerine bağlı olmalarından gelir genelde. “Hobbs ve Shaw”da duygusallık yine “aile muhabbeti”nden geliyor ama bu kez anne, baba, kardeş; yani kan bağı öne çıkıyor.

        Filmin asıl meselesi ise ileri teknoloji şirketi Etheon'un duygusuz, soğuk makinelerine karşı verilen savaşta yatıyor. Etheon, zayıfları yok etmeyi insan evriminin bir parçası olarak görüyor ve makine – insan bütünleşmesini savunuyor. Final sahnesinin geçtiği Samoa'da ise aile ve mahalle dayanışmasının gücü çıkıyor karşısına. Ellerinde ateşli silah olmayan “bizimkiler” ileri teknolojiye karşı kalpleri ve zekâlarıyla savaşıyorlar. Tüpten bomba yapıyor, sopa, balta ve demir çubukla kalabalığa dalıyorlar... Etheon, ileri teknoloji destekli global sermayeyi, bizimkiler ise tamirci esnafıyla mahallenin gücünü temsil ediyorlar...

        “Hobbs ve Shaw”, “sert erkekler her şeyi halleder” kafasıyla çekilmiş bir film... Özellikle aksiyon duygusuyla türün meraklılarını hayal kırıklığına uğratmayacağı kesin.

        6/10

        Diğer Yazılar