Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İki yıl önce gösterime giren “O” (It), 1980'li yılların sonlarında geçiyordu. Bir grup çocuk, kendilerini ele geçirmeye çalışan Pennywise adında palyaço görünümlü gizemli canavara karşı mücadele ediyorlardı.

        Çocukların hepsi, okulda zorbalıkla yüz yüze gelen, dışlanmış öğrencilerdi. Palyaço Pennywise çocukların bilinçdışındaki en derin korkuları açığa çıkarıyordu. Zorba çocukların lideri Henry Bowers ile palyaço arasında gözden kaçırılmaması gereken bir paralellik vardı. İkisi de korkudan besleniyordu... Çocuklar ya ikisine birden yenilecek ya da ikisini birden yeneceklerdi...

        İlkinden 27 yıl sonra geçen ve Stephen King'in romanından sinemaya uyarlanan “O Bölüm 2”de (It Chapter 2), yetişkin olarak çıkıyorlar Pennywise'ın karşısına...

        Bu kez “akran zorbalığı” gibi bir sorunları yok. Gerçi Henry Bowers, Pennywise'ın “çağrısı”yla kapatıldığı yerden çıkıp cinayetlerine devam etmek için harekete geçiyor ama o artık sadece “psikopat bir katil”...

        Yine de film boyunca, akran zorbalığı dahil çocuklukta yaşadıkları korkular hiçbirinin peşini bırakmıyor. En büyük düşmanları, ilk filmde olduğu gibi yine kendi içlerindeki korkular ve özgüven sorunları... Yani, Pennywise'ı ortadan tümüyle kaldırmak için önce korkularını yenmek zorundalar.

        İşte tam da bu noktada, “O Bölüm 2”nin ilk filmin ruhuna, temalarına ve ana fikrine kayda değer, yeni ve anlamlı hiçbir katkı yapmadığı söylenebilir.

        Oysa film, gerçekten umut verici şekilde başlıyor...

        Gece yarısı lunaparkta bir nefret suçuna tanık oluyoruz önce... Bir grup zorba, sırf eşcinsel olduğu için Adrien Mellon'u (Xavier Dolan) dövüp nehre atıyor. Kurtarılmayı bekleyen Adrien'e son darbeyi ise nehir kenarındaki Pennywise vuruyor...

        Bir nefret suçuyla Pennywise arasında kurulan bu paralellik, ilk filmdekine benzer, zengin alt metinlere dair çağrışımlar yapıyor zihnimizde... Hikâyenin bu kez yetişkinler dünyasındaki bilinçdışı korkuları deşeceğini, tümüyle farklı bir sayfa açacacağını düşünüyoruz.

        Hemen peşinden gelen sekans, yani sahneler dizisi de bu umutlarımızı besliyor...

        Pennywise'ın dönüşü üzerine, Ezikler Kulübü'nün kasabada kalan yegâne mensubu olan polis Mike Hanlon (Isaiah Mustafa), arkadaşlarını tek tek arayıp çağırıyor. Böylelikle 27 yıl öncesinin çocukları, birer birer yetişkin halleriyle çıkmaya başlıyorlar karşımıza...

        Hanlon dışındaki 6 karakteri tanıdığımız bu sahnelerin gerçekten iyi yazıldığı, çekildiği ve kurgulandığını söyleyebilirim... Özellikle Stan'in evindeki küvetten, Beverly'nin rüyasına geçiş sahnesi çok iyi... Bu sahnelerde karakterlerin tümünü kendi dünyalarında görüyor ve tanıyoruz.

        Kariyer açısından hiçbirisi çok kötü durumda değil... Sözgelimi Bill (James McAvoy), Hollywood için çalışan bir yazar... Ben (Jay Ryan) karizmatik bir mimar... Richie (Bill Hader) gösteri yaptığı salonu tıka basa doldurmasını bilen bir stand up komedyeni... Diğerlerinin de durumu kötü değil ama hepsinin ciddi sorunları var. Mesela, Beverly (Jessica Chastain) eşinden şiddet görüyor. Eddie (James Ransone), baskın karakterli eşiyle sorunları olan nevrotik ve gergin bir beyaz yakalı... Stanley'in (Andy Bean) sorunlarının ise çok daha derin olduğunu hissediyoruz.

        Asıl önemlisi, Mike Hanlon'dan gelen telefon, hepsini adeta “şok” ediyor; en karanlık korkularını tetikliyor.

        Ama kasabaya gelmeleriyle birlikte, yetişkin kimliklerini geride bırakıyor, çocukluklarına dönüyorlar. Öyle ki, film boyunca yetişkinlikte kim olduklarının ve geçip giden onca yılın pek bir önemi kalmıyor.

        Yeniden çocukluk korkularına dönmeleriyle birlikte “O Bölüm 2”, ilk filmin karbon kopyası haline geliyor.

        Yıllar sonra bir araya geldikleri Çin lokantasındaki yemek sahnesi, filmin “korku-gerilim stratejisi”ni de özetliyor aslında. Tıpkı bu sahnede olduğu gibi film boyunca özel efektlerin, grafik tasarımların öne çıktığı gösterişli bir korku şovu bekliyor seyirciyi.

        Gerilim değil tümüyle korku ağırlıklı bir şov bu... Bizim yerli filmlerdeki ani korku efektlerinin çok daha masraflı olanını düşünün. Bol kan ve şiddet gösterisinin yanı sıra “korkunç canavar estetiği” demeyi tercih ettiğim grafik ağırlıklı korku tarzı bir araya geliyor. Kendi adıma pek sevmediğim ve etkilenmediğim bir tarz bu...

        Beyzbol maçında Pennywise'in küçük bir kızı tuzağına çekmek istediği sahne, Beverly'nin eski evini ziyaret etmesi ve Eddie'nin çocukluk anılarını canlandıran eczane kâbusu gibi birkaç sahneyi dışarıda tutarsak, film gerilim açısından çok parlak anlar vaat etmiyor. Bunun yerine heykellerin canlanıp saldırıya geçtiği, mazgallardan korkutucu ellerin çıktığı, zombi kılıklı canavarların ortalıkta kol gezdiği, çok gürültülü, hızlı tempolu ve şaşaalı bir özel efekt gösterisi tercih ediliyor.

        Pennywise, ilk filmde olduğu gibi ya kurbanlarının bilinçdışındaki korkuları açığa çıkararak ya da bizzat kendi fiziksel varlığıyla çıkıyor “bizimkiler”in karşısına... Kökenleri ve geçmişi üzerine daha fazla bilgi var bu filmde. Açıkçası onu tanıdıkça ve gizemleri açığa çıktıkça daha az korkutucu hale geldiğini söyleyebilirim.

        Oysa ilk filmde kanalizasyon giderinde belirdiği o ilk sahneyi unutmam hâlâ mümkün değil. İlk filmde Pennywise, karanlık ve esrarengiz bir varlıktı. Bu filmde ise ağzından salyalar akan iğrenç bir canavara dönüşüyor. İşte tam da bu yüzden, ilk filmdeki kadar korkutucu olduğu söylenemez.

        Pennywise'ı filmde en ürpertici bulduğum an, Bill Skarsgard'ın boyasız yüzünü film boyunca belki de ilk kez gördüğümüz o makyaj sahnesiydi... Çünkü orada geçmişte, insan kılığındaki hallerinden birini görüyorduk. Filmin çoğunluğunda ise şekil değiştiren bir canavardan farksız...

        “O Bölüm 2”, korku filmlerine, hikâyeden ziyade gösterişli korku şovları seyretmek için gidenleri tatmin edebilir... Hikâye, karakter, alt metin ve gerilim tercih edenler bence çok fazla şey beklemesinler.

        Yönetmen Andy Muschietti, ilk filmde bir hikâye anlatıcısı olarak daha iyi performans çiziyor, filmine dramatik derinlik katabiliyordu. Burada ise yukarıda sözünü ettiğim sahneler hariç özel efekt şovlarını koordine etmekle yetinmiş.

        İlk film çocukların duygusal dünyası, psikolojisi ve aralarındaki arkadaşlık bağlarıyla daha sıcak ve etkileyiciydi. Yetişkinlerin Pennywise ile mücadele etmesi ise o havayı kesinlikle vermiyor. Çocukların yer aldığı sahneler olmasa bence ikinci film daha da kötü olabilirdi... Hikâyenin tam da beklediğimiz gibi gelişmesi ve hep aynı korkutma taktiklerinin kullanılması nedeniyle 169 dakikalık süre, özellikle sonlara doğru rahatsız edici oluyor.

        İşin oyunculuk cephesine gelirsek... James McAvoy ve Jessica Chastain gibi oyuncular kuşkusuz filme katkıda bulunuyorlar ama “O Bölüm 2”nin bence en etkili oyuncusu Richie karakterindeki Bill Hader... Hader, hem filmin mizah tarafını ayakta tutuyor hem karakterin duygusal portresini derinlemesine ortaya çıkarabiliyor.

        Son olarak, Stephen King'in eskici dükkânı sahibi olarak karşımıza geldiği filmde, Bill'in Hollywood setinde konuştuğu yönetmeni usta sinemacı Peter Bogdanovich'in oynadığını belirtelim.

        5/10

        Diğer Yazılar