Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        2021 yazının en iddialı prodüksiyonlarından ‘Gerçek Kahraman’ (Free Guy), içerdiği aksiyon ve eğlence öğeleri kadar hikâyesiyle de öne çıkıyor. ‘Gerçek Kahraman’, ana karakterin yaşadığı dünyayla ilgili o ‘gizli ve büyük gerçeği’ keşfettiği filmlerden biri.

        Ryan Reynolds’un canlandırdığı Guy, ‘The Truman Show’daki Truman, ‘The Matrix’teki Neo, ‘Oyunbozan Ralph’teki Ralph ve ‘Lego Filmi’ndeki Emmett’i akla getiren bir karakter… Bir ‘üst akıl’ tarafından sınırları belli bir hayata mahkûm edilmiş ve kaderi en başından çizilmiş durumda. Ondan istenilen, kendisine sunulan hayatı sürdürmesi. O zaman, sorunsuz ve sıradan bir hayatı olacak. Ama Guy, diğer dört filmin ana karakteri gibi ‘sınırların dışı’na çıkmak, ‘başkası tarafından belirlenen hayat’tan uzaklaşmak ve özgürleşmek istiyor.

        Tüm bu filmlerin bizi asıl çeken yanı, bence tam da bu noktada düğümleniyor. Çünkü hepimiz dünyaya geldiğimizde kuralları bizden önce başkaları tarafından konulmuş, sınırları belli bir hayatın içinde buluruz kendimizi. Ama gün gelir o güvenli sınırların dışına çıkmak, kendi benliğimizi bulmak, özgür kalmak isteriz.

        ‘Gerçek Kahraman’daki Guy da benzer bir serüven yaşıyor. Bankada çalışmaktan ve her gün dakikası dakikasına aynı şeyleri yaşamaktan sıkılıyor. Âşık olmak, hayatının kadınını bulmak istiyor. Âşık olduğunda ise özgürleşiyor; rutinin dışına çıkmaya, çemberi kırmaya başlıyor.

        REKLAM

        Özgür olmak Guy’ı gizli hakikate götürüyor ve Free City adlı video oyununda kimsenin önem vermediği sıradan bir ‘arka plan oyuncusu’ olduğu gerçeğiyle yüzleşiyor. Büyük bir şok yaşasa da İngilizce’de ‘non-player character’ (NPC) diye adlandırılan; ‘video oyununda oyuncular tarafından kontrol edilmeyen yardımcı karakter’lerden biri olduğunu keşfetmek onun için yeni bir başlangıca dönüşüyor. Kendi kaderini tayin etmek için harekete geçiyor.

        Guy’ın yaşadığı dünyanın gerçeklerini ‘gözlük’le keşfetmesi, gözlüğü taktıktan sonra yeni bir bilinç kazanması, hiç kuşkusuz John Carpenter’ın ‘They Live’ (1988) filmini akla getiriyor. ‘They Live’de bir karakterin işgalci uzaylıları gösteren gözlüğü takmamak için gösterdiği ısrar çarpıcıdır. Öyle ki bu inat, uzun bir dövüşe neden olur. Carpenter, o sahnede bazı insanların gerçeklere gözü kapalı olarak yaşamak istediğini altını çizmek ister. ‘Gerçek Kahraman’da da Guy’ın arkadaşının (Lil Rel Howery) gözlük takmak istememesi benzer bir kaygıyı yansıtıyor.

        ‘Gerçek Kahraman’ın, Matt Lieberman ve Zak Penn imzası taşıyan senaryosunun esinlendiği filmler arasında ‘Oyunbozan Ralph’in (2012) de ayrı bir yeri var. Ralph hep aynı kötü adam olmaktan sıkılarak oyun salonundaki diğer video oyunları arasında dolaşmaya başlar; kendi kaderini arar. Guy ise Free City oyunundaki belirlenmiş rolünün dışına çıkarak başlıyor yeni hayatına.

        ‘Gerçek Kahraman’ en güçlü bağı galiba ‘The Truman Show’ (1998) ile kuruyor. Çünkü Guy da Truman gibi insanların dışarıdan seyrettiği biri. Free City’nin başına geçen oyuncular, ekranları başından onun yaptığı her şeyi takip edebiliyor ve oyun içinde onunla etkileşime girebiliyorlar. Böylelikle oyunun içi ve dışı, birbirini etkileyen sanal ve gerçek dünya olarak yan yana geliyor.

        Dolayısıyla, oyunun dışındaki dünya, en az oyun kadar önem taşıyor. Guy’ın âşık olduğu hacker Millie (Jodie Comer), Free City’nin yazılımcılarından Keys (Joe Keery) ve oyun şirketinin sahibi Antwan (Taika Waititi), filmin diğer üç önemli karakteri olarak öne çıkıyor. Taika Waititi’nin eğlenceli bir yorum getirdiği Antwan, oyunlarının çok satmasından başka hedefi olmayan ahlaksız, yalancı, açgözlü bir karakter.

        REKLAM

        Millie, sürekli Free City oyununun içine girip eski patronu Antwan’ın yaptığı telif hırsızlığının kanıtlarını ararken, şirkette çalışan arkadaşı Keys’den yardım almaya ve onu kendi yanına çekmeye çalışıyor. Bir ‘arka plan figüranı’ olan Guy’ın kendi iradesiyle hareket etmeye başlaması, her ikisine de ilham veriyor. Guy nasıl sanal dünyanın içine sıkışmışsa Keys ve mesai arkadaşlarının da Antwan’ın şirketinde sıkışıp kaldığını söylemek gerek. Millie’nin de oyunla sınırlı bir dünyası olduğu söylenebilir. Özetle Guy, kendisi gibi Millie ve Keys’i de özgürleştiriyor. Bir süre sonra bu üç karakter arasında gerçek ve sanal dünyayı birbirine bağlayan daha derin duygusal ilişkiler olduğunu keşfediyoruz. ‘Gerçek Kahraman’ın öyküsünü benzerlerinden ayrıştıran biraz da bu üçlü arasındaki duygusal bağ aslında… Sanal ve gerçek dünyanın yazılım üzerinden karşılıklı olarak birbirini dönüştürmesi, naif bir yaklaşımla ele alınsa da bence hoş bir detay. Film özünde, hayal ürünü dünyaya kattığınız bir parça gerçek sevginin nelere yol açacağını gösteriyor bize.

        Öte yandan, ekran bağımlılığına getirilen eleştiriyi de göz ardı etmemek gerek. ‘The Truman Show’, kendisiyle ilgili gerçeğin peşine düşen Truman’ın öyküsünü anlatırken ekran başında mahkûmiyet yaşayan televizyon seyircilerini getirir karşımıza. Truman esaretten kurtulmak için mücadele verirken seyircilerin böyle bir şansı yoktur; çünkü yaşadıkları esaretin farkında değillerdir. ‘Gerçek Kahraman’da da durum aynı. Bilgisayar başındaki birçok oyuncu, hayatını ekran başına mahkûm geçirdiğini değerlendirecek durumda değil. Channing Tatum tarafından canlandırılan, oyunun en havalı ‘avatarı’nı gerçek kimliğiyle (Matty Cardarople) kendi evinde, kendi dünyasında gördüğümüz sahne, her şeyin bir özeti niteliğinde… Kaldı ki, filmin aynı karakterin, oyunun içinde geçen, havalı ve şahane aksiyon sahnesiyle açıldığını unutmamak gerek.

        ‘Gerçek Kahraman’ın, ekranları başında sanal hayatlara gömülü halde yaşayan milyonlarca video oyuncusunun haliyle ince ince dalga geçtiğini söylemek mümkün. Ekranlara esir olmanın dışında Free City oyunundaki şiddet kültürü de filmin kara mizahla öne çıkardığı ayrı bir konu. Antwan’ın siyasi doğruculuk ve meslek etiğini tümüyle bir yana bırakıp kötü olmanın, daha çok şiddet göstermenin ve çalıp çırpmanın kazandırdığı bir video oyunuyla zirveye çıkmış olması, filmin güçlü alt metinlerinden biri… Kaldı ki, Antwan şirketini de ‘Free City’deki aynı acımasız mantıkla yönetiyor.

        Tam da burada, Guy’ın sadece kendini özgür kılmadığını, asıl olarak Antwan’ın bencillik, bireycilik ve zorbalık üzerine kurulu sistemini alt üst ettiğini söylemek gerek. Millie ve Keys’in hayalini kurdukları ama Antwan nedeniyle gerçekleştiremedikleri ‘Life Itself’ oyunu burada önem kazanıyor. ‘Life Itself’ ‘arka plan figüranları’nın da sanal ve gerçek dünyayla etkileşime geçerek değişebildiği, öğrenip kendilerini geliştirdikleri alternatif bir oyun fikri… Sokaklarda herkesin suç işlediği, insan öldürdüğü Free City distopyasına karşılık ‘Life Itself’, sadece yaşamanın ve mutlu olmanın hedef hale geldiği bir ütopya. Bir tür cennet.

        Birçok başka filmden esinlenmesine rağmen ‘Gerçek Kahraman’, özgün olmayı başarıyor. Karakterlerin tek boyutlu kaldığı, temaların öyle çok fazla derinleşmediği ve her şeyin üç aşağı beş yukarı öngörülebilir olduğu bir film seyrediyoruz. Ama daha ilk sahneden başlayan mizah duygusu filme çok şey katıyor; popüler kültür göndermeleri içeren sürprizli ve eğlenceli sahnelerle zaman su gibi akıp gidiyor.

        Başarılı bir iş ortaya koyduğu ‘Stranger Things’ dizisi ve ‘Müzede Bir Gece’ filmleriyle tanıdığımız yönetmen Shawn Levy, özellikle Free City adlı video oyununun içinde geçen sahnelerde, canlı, aydınlık, ferah ve rengarenk bir görsel dünya kuruyor. Aksiyon duygusundan ziyade yer yer gerçeküstü imgeleri akla getiren özel efektler, görsel açıdan filmin cazibe merkezini oluşturuyor. Öte yandan, asıl olarak duygusal komedi tonuyla öne çıkan bir film ‘Gerçek Kahraman’… Guy ve Millie arasındaki duygusal bağın Ryan Reynolds ve Jodie Comer’ın katkısıyla filmin en ilgiye değer yanlarından biri olduğunu; filmin gelecekte daha çok bu sıra dışı sevgi öyküsüyle hatırlanacağını düşünüyorum. Son olarak, Dwayne Johnson, Hugh Jackman ile Tina Fey’in bazı sahnelerde dublaj yaptıklarını ve filmin belki de en çok güldüren repliğinin Tina Fey’den geldiğini belirtelim.

        6.5/10

        Diğer Yazılar