Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        ‘West Side Story’ müzikalinin yeniden çevrimi, Hollywood’da 2014’ten beri üzerine çalışılan bir projeydi. Broadway’de 1957 yılında sahnelenen ve serbest bir ‘Romeo ve Juliet’ uyarlaması olan aynı adlı müzikal oyunun 1961’de vizyona giren film uyarlaması, 10 Oscar birden kazanmıştı.

        Yapımcılar açısından baktığımızda, 2021 yapımı ‘Batı Yakası’nın Hikâyesi’ kuşkusuz rasyonel bir karar... Çünkü sinefiller bir yana, yeni kuşakların eski filmleri seyrettiğini iddia etmek zor. Oysa eskiden televizyon, birçok kişi için geçmişin klasiklerine açılan bir ‘film kutusu’ydu aynı zamanda. Bugünse durum çok farklı. Pay TV’ler, dijital platformlar ve internet üzerinden seyirciyi bekleyen öylesine geniş kapsamlı bir ‘içerik okyanusu’ var ki, bırakın 1960’ları, insanların 2000’lerin ilk 10 yılında çekilmiş filmlere dahi çok ilgi gösterdiği söylenemez. Seyretmek istediği 2021 tarihli dizilere dahi yetişemeyenlerin 60 yıl önce çekilmiş ‘Batı Yakası’nın Hikâyesi’ne iki buçuk saat ayırmaları, açıkçası pek kolay değil. Ayırsalar bile, eski veya demode bulmaları mümkün. Dahası bugünün siyasi doğruculuk anlayışına, ‘cinsel politikası’na uymayan noktalardan rahatsız olma ihtimalleri de azımsanamaz. Buna karşılık, sinema salonlarında gösterilen 2021 yapımı ‘Batı Yakası’nın Hikâyesi’ne bilet almanın çok daha cazip olacağı kesin.

        REKLAM

        Burada asıl şaşırtıcı olan, Steven Spielberg gibi usta bir yönetmenin projeye dahil olmasıydı. Çünkü söz konusu olan, sadece iyi bir müzikal değildi. Sinema tarihinin en iyi müzikallerinden biriydi.

        Robert Wise ve Jerome Robbins’in yönettiği 1961 tarihli ‘Batı Yakası’nın Hikâyesi’, özellikle görsel açıdan döneminin en etkileyici müzikalleri arasındadır. Kuşkusuz, kendi türündeki çoğu film gibi biçimcidir ama asıl önemli yanı, Hollywood müzikalini görsel anlamda geçmişten geleceğe taşıyan filmlerden biri olmasıdır. Dolayısıyla, birçok klasik gibi eşsizdir.

        İşte bu yüzden, adı açıklandığından beri özellikle eleştirmenler ve ilk filmi bilen sinemaseverler, Spielberg’in yöneteceği ‘Batı Yakası’nı Hikâyesi’ni merakla bekliyordu. Spielberg, daha en baştan 1961 yapımı filmi değil, Broadway müzikalinin metnini temel alacağını söyleyerek niyetini ortaya koymuştu aslında. Belli ki hedefi, yeniden çevrimden ziyade sahne müzikalinin yeni ve özgün bir yorumuydu.

        1957 yapımı Broadway müzikali, ‘Romeo ve Juliet bugün yazılsaydı ve bir müzikal olsaydı nasıl bir hikâye çıkardı?' sorusuna yanıt gibidir. 1961 yapımı film, aynı yanıtın sinemasal karşılığını arar. Spielberg de ‘Aynı müzikal günümüzün bakış açısıyla çekilseydi nasıl olurdu?’ sorusunun izinden giderek ‘üçüncü halka’yı koyuyor ortaya.

        Spielberg’in hedefine ulaştığı kesin. Görsel olarak baktığımızda, ilk filme selam gönderdiği balkon sahnesi gibi birkaç bölüm hariç, tümüyle kendi vizyonunu ortaya koyduğunu görüyoruz.

        REKLAM

        İlk film, kendi çağını anlatan modern bir müzikal olarak karakteristik, unutulmaz imajlara sahiptir. New York sokaklarının ruhunu, yarı gerçekçi yarı stilize bir yaklaşımla yansıtır. Bir gençlik filmi olduğunu hiç unutmayan bir dinamizme sahiptir.

        Spielberg ise bugünün sinema tekniğiyle geçmişe bakan nostaljik bir dönem filmi olarak tasarlıyor ‘Batı Yakası’nın Hikâyesi’ni. Usta görüntü yönetmeni Janusz Kaminski ile birlikte özellikle ilk yarıda canlı ve sıcak renklerin peşine düşüyor. 35 mm olarak çekip dijitale aktardıkları film, 1950’lerin dünyasına götürüyor bizi. Spielberg ilk bölümdeki New York sokak sahnelerinde daha kalabalık, daha gösterişli, hareketli ve etkileyici olmaktan hiç kaçınmıyor. Sadece ilk 45 dakika itibarıyla dahi kendi görsel vizyonunu ortaya koyuyor. Hem hareketli kamerayı hem de kurguyu etkin şekilde kullanıyor; koreografi ve kamera arasında müzikallerin altın çağına selam gönderen bir sonuca ulaşıyor.

        İlk film, birçok sahnede gerçekçi olmaktan ziyade stilizedir. Özellikle gece sahnelerinde seyirciyi yarı gerçek yarı hayal bir dünyaya götürür. Spielberg ise biraz daha gerçekçi bir tarz tutturuyor. En önemlisi, biçimciliğiyle değil, söylediği sözle öne çıkıyor ve asıl ustalığını galiba hikâyeyi şekillendiren ayrıntılarda gösteriyor.

        2021 yapımı ‘Batı Yakası’nın Hikâyesi’ görüntü yönetimi, prodüksiyon tasarımı, kostümleri, koreografisi ve müzikleriyle mükemmel bir iş. Tüm bu teknik dallarda şimdiden Oscar’ın önde gelen adaylarından biri olduğu söylenebilir. Ama asıl başarısı, orijinal metni yeniden ele alırken ortaya koyduğu bakış açısında yatıyor. Spielberg, müzikalin özündeki ayrımcılık eleştirisini çok daha görünür hale getiriyor. Açılış sahnesinde kentsel dönüşüme yaptığı vurguyla sınıfsal olanın altını çiziyor önce. Riff (Mike Faist) liderliğindeki Jets çetesi, yoksul olmanın, mahalleden atılacak olmanın öfkesini göçmenlere yansıtan beyaz Amerikalı gençlerden oluşuyor. Günümüzün ırkçıları gibi tam olarak ne yaptıklarının bilincinde değiller. Spielberg her an kontrolden çıkabilecek öfkeli bir güruh olarak bakıyor onlara. ABD’de hayat mücadelesi veren Porto Riko’lu göçmenlere ise daha sempatik baktığı kesin. Sonuçta, Sharks çetesinde ırkçılık ve ayrımcılığa karşı kendilerini korumaya çalışan gençler var. Ama en büyük zaafları, ikinci sınıf insan olarak görülmeye karşı duydukları büyük öfke. Özetle, Kushner – Spielberg ikilisi sokak çetelerine daha politik ve gerçekçi bir yerden bakmayı deniyor ve hedeflerine ulaşıyorlar.

        REKLAM

        Ansel Elgort’un canlandırdığı Tony, ırkçılığın, şiddetin çıkmaz sokak olduğunu görmüş bilinçli bir karakter. İlk filmde erkek bir karakter olan Doc’un yerini ise bilge Valentina alıyor. 1961 yapımı filmde Anita’yı canlandıran Rita Moreno’nun canlandırdığı Valentina’nın göçmen kimliği kuşkusuz önemli. Görmüş geçirmiş Valentina ve genç Tony, birlikte mahallenin sağduyusu gibiler… Ama öfke karşısında ellerinden hiçbir şey gelmiyor.

        Spielberg, 1950’lerin New York’unu daha gerçekçi yansıtmak için filme Afrikalı Amerikalı karakterler eklerken Jets çetesine girmek isteyen Anybodys (Iris Menas) adlı trans bireyin cinsel ayrımcılığa karşı verdiği varoluş mücadelesinin de altını çiziyor. Spielberg’in filminde başta Maria (Rachel Zegler) ve Anita (Ariana DeBose) olmak üzere, kadınların daha güçlü oldukları söylenebilir. Bu arada, filmin en aklı başında karakterlerinden biri olan Anita ile öfkesini bir türlü kontrol altına alamayan Bernardo’nun (David Alvarez), en az filmin romantik âşıkları Maria - Tony kadar, hatta onlardan daha ilgiye değer bir çift olduklarını düşünüyorum.

        Spielberg ve Kushner, Broadway müzikalindeki bazı şarkıların hikâyedeki yerini, söylendiği mekânı ve hatta bağlamını değiştiriyorlar. Özellikle ilk filmle karşılaştırdığımızda, irili ufaklı çok değişiklik var. Sözgelimi, ‘America’, ‘Cool’ ve ‘I Feel Pretty’ gibi şarkılar, 1961 yapımı film ve Broadway oyununa göre farklı mekânlarda ve hikâyenin farklı aşamalarında kullanılıyor.

        REKLAM

        Söz şarkılardan açılmışken Leonard Bernstein’ın orijinal bestelerinin David Newman tarafından düzenlenip uyarlandığını belirtelim. Spielberg, şarkıları çekimlerden önce kaydedip sette ‘playback’ tekniğiyle çalışmayı tercih etmiş. Ama ‘One Hand, One Heart’, ‘Somewhere’ ve ‘A Boy Like That/I Have a Love’ şarkıları, çekimler sırasında sette canlı olarak kaydedilmiş. Ansel Elgort da müzikalin en ünlü şarkısı olarak kabul edilen ‘Maria’nın bazı bölümlerini sette canlı olarak seslendirmiş.

        2021 yapımı ‘Batı Yakası’nın Hikâyesi’nin en önemli farklarından biri, Porto Riko’lu karakterlerin filmde sık sık İspanyolca konuşması. Filmi daha gerçekçi hale getiren bir yaklaşım bu… Kaldı ki, Porto Riko’luların kendi içlerinde sürekli İngilizce konuşması, daha az inandırıcı olabilirdi. Ayrıca, Spielberg böylelikle onların iki dil iki kültür arasına kalmışlıklarının altını çizebiliyor. İspanyolca - İngilizce arasındaki gidiş gelişler ve iki dil arasındaki çatışma, filme gerçekten farklı bir hava katıyor. Hikâyeyi de etkiliyor. Sözgelimi, Maria kendini İspanyolca’da daha iyi ifade ediyor: Tony onun için Valentina’nın öğrettiği İspanyolca cümleler ezberliyor. Uyum yanlısı Anita ise kendi aralarında dahi İngilizce konuşmaktan yana; ama onun da İspanyolca konuşmaktan kendini alamadığı anlar var. Spielberg, filmdeki İspanyolca diyaloglara alt yazı koymamayı tercih ediyor. Kaldı ki, özünü anlamadığımız bir şey konuşmuyorlar. Her şey bir yana, İspanyolcayla ifade ettikleri duyguları anlıyoruz. Spielberg’in asıl amacı da o zaten. İlk filmin aksine, Porto Riko’lu karakterleri sadece Latin kökenli oyuncuların canlandırması gibi İspanyolca diyaloglar da Spielberg’in orijinal metne kattığı artı bir puan.

        Çağdaş sinema teknikleri ve daha geniş bütçeyle çekilen ama nerdeyse her karesinde orijinalini özleten yeniden çevrimlerin yanında Spielberg’in filmi kuşkusuz çok farklı yerde duruyor. Broadway müzikalinin ikinci sinema uyarlaması olarak sadece çağdaş film anlatım tekniklerini değil, günümüzün politik yaklaşımını da yansıtıyor. Özetle, ilkinin altında kalmayan, kendi kişiliğini yansıtan, hatta bazı açılardan daha üstün bir film… Ama bana sorarsanız, ilk filmin klasik olarak hâlâ ayrı bir yeri var. Kusurları, yetersizlikleri olsa da kendi dönemi içindeki önemini, değerini hiçbir zaman kaybetmeyecek bir film sonuçta.

        Öte yandan, Amerika’da kopardığı fırtınaya bakarsak yeni versiyonun Oscar ödüllerinde en iyi film dalının güçlü adayları arasına girdiği kesin. Daha şimdiden ‘West Side Story’, 60 yıl sonra bu kez kaç Oscar alacak, diye konuşuluyor. Spielberg’in son 20 yıldaki en iyi filmi olarak görenler de var.

        Kendi adıma, ‘Batı Yakası’nın Hikâyesi’nden o kadar da heyecanlanmış olarak çıkmadım. Mesela, çağdaş müzikal türü içindeki yerini düşündüğümde, öncü bir konuma sahip olmasından, yenilikçi yanlarından söz etmem zor. 21. Yüzyıl’ın en iyi müzikalleri listesinde ‘Moulin Rouge!’ (2001), ‘La La Land’ (2016), ‘Dancer in the Dark’ (2000) gibi filmlerin altına koyarım. Çünkü sözünü ettiğim bu filmler, yapısal olarak klasik müzikale alternatif getiren ve türü yenileyen denemeler… ‘Batı Yakası’nın Hikâyesi’ ise klasik müzikali form olarak değil politik zihniyet olarak yeniliyor ve orijinal metni ileriye taşıyor. Bu yanıyla sinema tarihinin en iyi yeniden çevrimlerinden biri ama en iyi müzikallerinden biri olup olmadığından pek emin değilim. Ama başta müzikal tutkunları olmak üzere tüm sinemaseverlere öneririm.

        7/10

        Diğer Yazılar