Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bugüne kadar seyrettiğim tüm Batman filmlerini düşündüğümde ve görselliği temel aldığımda, 2022 yapımı ‘The Batman’den daha karanlığı gelmiyor aklıma.

        Tim Burton’ın yönettiği 1989 yapımı filmden bu yana aslında hep karanlık bir seri olagelmiştir Batman. Özellikle ‘Batman Returns’ (1992), Penguen, Kedi Kadın gibi karakterleriyle kendi döneminin ötesine geçen, iyiyle kötü arasındaki sınırı muğlaklaştıran birbirinden hoş fikirler ve detaylarla doludur.

        Christopher Nolan’ın ikibinli yıllardaki üçlemesi, Tim Burton’ın imgelerinden nerdeyse tümüyle koparak öyküsünü daha gerçekçi bir şehir dekoru önünde anlatır. Kuşkusuz tüm Batman filmlerinde olduğu gibi karanlık vardır ama stilize edilmez. Karanlık, üsluptan ziyade hikâye ile karakterlerin derinliğinden ve trajedi duygusundan gelir.

        Yönetmen olarak Matt Reeves’in imzasını taşıyan ‘The Batman’ ise serinin belki de en biçimci, stilize örneği. Daha ilk sahnelerden itibaren Reeves’in bütün filmi ressam gibi tasarlayıp çektiğini görebiliyorsunuz. İlk bölümde, Gotham şehrindeki Halloween Gecesi görüntüleri bizi kasvetli, tekinsiz, ürpertici bir metropole götürüyor. Dış seste, Bruce Wayne / Batman’in günlüğüne yazdığı satırları dinlerken keskin bir melankoli hâkim oluyor filme. Nirvana’nın ‘Something in the Way’ şarkısının ‘slow’ versiyonu da açılışın en güzel yanlarından biri… ‘Blade Runner’ın (1982) sakin, telaşsız ritmini andıran karanlık şehir imgelerinin ardından dışavurumcu filmleri akla getiren gerilim sahneleri geliyor.

        REKLAM

        Öte yandan, açılış bölümünün asıl starının The Riddler olduğunu unutmamak gerek. Kaldı ki, film onun, ‘av’ını uzaktan dürbünle izlemesiyle açılıyor. Peşinden gelen sahnelerde yüzünü göremiyoruz ama gösterdiği şiddete yakından tanık oluyoruz. The Riddler’ın cinayetleri ile birlikte ‘The Batman’e bir seri katil filmi havası yayılıyor. David Fincher’ın ‘Se7en’ı (1995) hem karanlık atmosferi hem de ‘ahlakçı’ katiliyle akla gelen filmlerden biri.

        Hazır başlamışken, Matt Reeves’in diğer referanslarından söz edebiliriz. ‘The Batman’de baştan sona bir kara film (film noir) duygusu var. Reeves’in özellikle senaryoyu yazarken belirli ölçülerde ‘hard-boiled’ denen detektif öykülerinden esinlendiği bilinen bir durum. Hikâye üzerinden gittiğimizde, entrikanın şehir yönetimindeki çürümeye bağlanması itibarıyla neo-noir’ın öncüleri arasına sayılan ‘Chinatown’ (1974) listeye eklenebilir. ‘The Batman’in hamurunda 2019 yapımı bir başka DC filmi ‘Joker’in de olduğu öne sürülebilir. Burada, ‘Joker’in esin kaynaklarından, ‘suça teslim büyük şehir filmi’ olarak ‘Taxi Driver’ın da adını anmak gerekiyor. ‘Taxi Driver’ sadece şehirdeki suç açısından değil, şehri kurtarmaya çalışan çılgın anti-kahramanı The Riddler nedeniyle de hatırladığımız bir film.

        Reeves’in hikâyeyi, özenle kurulmuş böylesine karanlık bir görsel dünyaya taşımasında ve stüdyonun buna açık çek vermesinde, ‘Joker’in başarısının payı olduğunu düşünüyorum. Öyle ki, görsel atmosfer, aksiyondan çok daha önemli bir öğe olarak çıkıyor karşımıza. Tabi burada, prodüksiyon tasarımcısı James Chinlund ve görüntü yönetmeni Greig Fraser’in hakkını teslim etmek gerekiyor. Prodüksiyon tasarımında ‘retro’ adı verilen, geçmişi hatırlatan tarz ağır basıyor. Sözgelimi, polislerin kıyafetleri 40-50 yıl öncesini akla getiriyor. Gotham, her zaman olduğu gibi New York’u model alan bir şehir. Gökdelenler kadar eski usul mimariye sahip binalar var. Işıklı kalabalık meydanların ötesinde güven vermeyen izbe sokaklar uzanıyor.

        REKLAM

        Batman’in kullandığı ileri teknolojide günümüzden ziyade 1980’leri, 1990’ları hatırlatan bir hava görüyoruz. Batmobil ise eski usul, ‘motorun bağırdığı’ modifiye edilmiş Amerikan spor otomobilleri düşürüyor akla. Otomobil takip sahnesinde yine retro bir tavırla 1970’lerin aksiyon filmlerinden esinlenildiğine tanık oluyoruz.

        Tüm bu esinlenmeler bir yana, Reeves ve görüntü yönetmeni Greig Fraser’ın ‘The Batman’de kullandıkları renk paletiyle takdire değer bir özgünlüğe ulaştıklarını ve süper kahraman filmlerini görsel açıdan genel seviyenin üstünde bir düzeye taşıdıklarını düşünüyorum.

        Peki hikâyeye baktığımızda ne görüyoruz? Reeves’in senaryosunu Peter Craig ile birlikte yazdığı ‘The Batman’, alıştığımızdan biraz farklı bir Bruce Wayne/Batman (Robert Pattinson) karakteriyle geliyor karşımıza. Süper kahramanlığının ilk yıllarında kendi kişiliğini arayan genç bir Batman bekliyor bizi. Yakın dövüşten kaçınmayan, kurşun yemekten korkmayan, soluk benizli, sürekli depresyonda izlenimi veren, testosteron oranı yüksek, mizahla arası hiç olmayan bir Batman bu...

        Bildiğimiz, tanıdığımız Batman, mühendislik becerisiyle ileri teknolojiyi efektif şekilde kullanan ve doğa üstü yeteneklere sahip olmayan bir süper kahramandır. İş insanı Bruce Wayne ile maskeli Batman arasında kurduğu bir denge vardır. Tim Burton’ın filmlerindeki alt metinlerde vurgulandığı gibi aslında o da ucube sayılır. Ama adı süper kahraman olarak geçer. Burada ise daha en baştan iki kimlik arasında dengesini kaybettiğini, Bruce Wayne olmayı sevmediğini görüyoruz. Alfred’in (Andy Serkis) uyardığı gibi işlerle ilgilenmediği için maddi durumu da kötüye gidiyor. Aslına bakarsanız, tam olarak ne istediğini bilmediğini hissediyoruz. İlk bölümde, sokaklardaki suçlulara korku salmayı, onların karşısında yıldırıcı güç olmayı ve suçu şiddetle bastırmayı sevdiğini anlıyoruz.

        REKLAM

        Yeni bir süper kahraman olduğu için şehirde çok saygın biri değil. Polis içindeki tek destekçisi James Gordon (Jeffrey Wright). Alfred’in babacanlığı, Gordon’un abiliği olmasa yolunu hepten şaşıracağa ve yalnız kalacağa benziyor. Belli ki, şehirde onu ucube olarak gören çok kişi var. ‘İntikamcı’ olarak tanınıyor ve Batman’in her iki tanımdan da çok rahatsız olmadığını hissediyoruz.

        Hikâye intikamcı kişiliğinin eleştirisi üzerinden gelişiyor. Çünkü peşine düştüğü seri katil The Riddler da özünde bir intikamcı… Batman, The Riddler’da rövanşist yaklaşımın, kişisel adalet arayışının ve şehri şiddet kullanarak kurtarma fikrinin varacağı uç noktayı görüyor. Hatta, The Riddler’ın çılgınlığında kendinden de bir parça olduğunu ve aralarındaki benzerlikleri keşfediyor.

        Bu arada, filmin babasıyla oynayan kostümlü bir çocuk görüntüsüyle açıldığını unutmamakta fayda var. Öykünün bütününe baktığımızda, Bruce Wayne’in takılıp kaldığı nokta, çocuk yaşta anne ve babasını kaybetmiş olması; gençliği nedeniyle travmayı atlatamaması… The Riddler’ın babasız bıraktığı çocukla kurduğu duygusal bağ, Bruce Wayne’in ruhundaki asıl yarayı işaret ediyor. The Ridller’ın da yetim geçen çocukluğunun intikamını almaya çalıştığını not edelim. Dolayısıyla, Batman açısından olgunlaşma ve doğru yolu bulma hikâyesi seyrediyoruz.

        Bazı ortak yanlarına rağmen ‘The Batman’in politik anlamda Todd Phillips’in filmi ‘Joker’in anti tezi olduğunu düşünüyorum. ‘Joker’in finaline doğru Batman sermayenin kahramanı olarak kodlanır. ‘Joker’, sermaye ve yönetici sınıfın günahlarının geri tepen bir silaha dönüşmesinin öyküsüdür. Batman’in de tüm bu sınıfsal denklemde öyle çok masum kalamayacağını hissederiz. Burada ise sınıfsal öfke ve şiddetin açık bir eleştirisi var. Batman sadece The Riddler ile değil, The Riddler’ı o noktaya getiren sosyal yozlaşmayla da mücadele ediyor. Belirli bir noktaya kadar hedefleri aynı. Tek farkları, biri kötüleri öldürmek, diğeri adalete teslim etmek istiyor. ‘Joker’ filminde Joker’in kontrolden çıkan ve toplumun ezilen kesimlerinde karşılığını bulan isyan duygusuyla karşılaştırdığımızda, burada uç noktalara karşı çıkan ılımlı, uzlaşmaya övgü niteliğinde bir mesaj var. Ayrıca, ne kadar karanlık olursa olsun Batman açısından umut verici şekilde bitiyor film. Bir üçleme olarak planlandığı için keskin bir karakter değişiminden söz etmek zor; ama en azından bir iç aydınlanmadan söz edilebilir. Genç Batman, gerçek süper kahramanlığın özveriyle, dengeyle, aklıselimle bağını kuruyor.

        REKLAM

        Matt Reeves’in ‘The Batman’ini görsel bir deneyim olarak etkileyici buldum. Böylesi bir çabayı küçümseyip geçmek mümkün değil benim için. Ama Tim Burton ve Christopher Nolan’ın Batman’e getirdikleri yorumları daha çok sevdiğimi söyleyebilirim.

        Kuşkusuz, giderek olgunlaşan ve kendi kişiliğini bulan bir Batman karakteriyle harika hikâyeler yakalanabilir. Üçlemenin gelecek filmlerinden umutlu olduğumu söyleyebilirim ama ilk film itibarıyla hikâyenin beni yakaladığını söyleyemem.

        Burton ve Nolan, iyilerle kötüler arasındaki ayrımları belirsizleştiren ve süper kahraman egosunu sorgulayan düşündürücü filmlere imza atmışlardı. Animasyon filmi 2017 yapımı ‘Lego Batman’ de bence iyilik ve kötülük üzerine zihin açıcı, kayda değer bir öyküye sahipti. Reeves’in ‘The Batman’i ise içerdiği katmanlar açısından açıkçası bana çok tatmin edici gelmedi.

        Batman ve The Riddler’ı bir yana bırakırsak, Kedi Kız / Selina (Zoë Kravitz) dahil yan karakterlerin iyi yazıldığını pek düşünmüyorum. Batman ve The Riddler dışında iki karakter arasında geçen şöyle sağlam bir sahne hatırlamıyorum. Entrikanın kilit ismi Carmine Falcono’da John Turturro ve Oz /Penguen’de tanınmaz halde olan Colin Farrell filme renk getiriyorlar ama onların da bütün içinde çok etkili oldukları söylenemez. Her şey bir yana, filmin gereksiz yere uzatıldığına ve hikâyede 2 saat 55 dakikalık öyle destansı bir boyut olmadığına inanıyorum.

        ‘The Batman’in en güçlü yanı, görselliği… Karanlığın estetiğini yakalama konusunda ‘Se7en’ kadar ileride adı anılacak, profesyonellerin dikkate alacağı bir film. Sinema işletmecilerinin böyle bir filme yazık etmemeleri için özen göstermeleri, projeksiyon lambalarını ful performansta çalıştırmaları veya kötü durumda olan lambaları değiştirmeleri gerekiyor. Cinemaximum Kanyon’da gerçekleşen basın gösterisinde benim seyrettiğim kopyada hiçbir sorun yoktu ama Türkiye genelindeki projeksiyon kalitesi sorunlarını düşündüğümde, işletmecilerin bu filme ve seyircilere yazık etmemesini diliyorum.

        6.5/10

        Diğer Yazılar