Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Pandemi döneminde, açık hava sinemalarında gerçekleşen 57 ve 58’nci festivallerden sonra Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin 59’cusu ‘eski normal’e dönüş niteliğini taşıyor. Ulusal Yarışma’ya katılan filmler eskiden olduğu gibi yine gündüz seanslarında AKM Aspendos Salonu’nda gösteriliyor. Muammer Brav’ın film ekipleri ve seyircilerle birlikte gerçekleştirdiği söyleşiler de gösterimlerin hemen ardından AKM Balerin Cafe’de düzenleniyor.

        Antalya’da pandemi öncesinde olduğu gibi yine dört yarışmanın ve Film Forum’un etrafında dönen kalabalık bir festival trafiğine tanık oluyoruz. Pandemi döneminde yarışmalar aksatılmamış ama yarışma dışı gösterimler kaldırılmış, diğer etkinlikler ise online olarak gerçekleştirilmişti. Bu yıl ise her anlamda zengin bir program var. 33 ülkeden 66 film gösteriliyor. Önceki 2 yılda ‘online’ olarak gerçekleşen Film Forum’un bu kez fiziksel olarak yapıldığını da belirtelim. Fon desteği arayan, hazırlık veya çekim aşamasındaki projelerin katıldığı Film Forum’un film ekipleri açısından kuşkusuz çok başka bir heyecanı var. Ama asıl heyecan hiç kuşkusuz yarışmalarda yaşanıyor.

        Türkiye’de daha önce hiçbir festivalde seyirciyle buluşmayan 10 filmlik seçkiyi bir araya getiren Ulusal Uzun Metraj Yarışması, her yıl olduğu gibi yine festivalin vitrini olmayı sürdürüyor.

        REKLAM

        Festivalin ve ulusal yarışmanın benim için en çarpıcı yanı, ‘Kurak Günler’ ile ‘Karanlık Gece’ arasındaki şaşırtıcı paralellikler oldu. Öte yandan, her ikisinin de yönetmenlerinin kişisel damgasını taşıyan, kendi özgün dünyalarını kuran filmler olduğunu belirtelim.

        Emin Alper ve Özcan Alper, farklı mekânlar ve farklı karakterler üzerinden taşradaki hayata sinmiş gündelik faşizmin keşfine çıkıyorlar. Her iki filmin de ana karakteri şehirden gelen, iyi eğitimli iki genç devlet görevlisi. Taşra erki önce her ikisini de dönüştürmeye, kendisine uydurmaya çalışıyor. Bu olmayınca da onları farklı yöntemlerle linç etmenin yollarını arıyor.

         ‘Kurak Günler’
        ‘Kurak Günler’

        Emin Alper’in ‘Kurak Günler’deki ana karakteri, taşraya yeni atanan genç ve idealist bir savcı (Selahattin Paşalı). Taşra erkiyle arasında çıkan anlaşmazlıklardan biri, Türkiye’de bugüne kadar yüzlerce masum insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olan eğlence amaçlı, kontrolsüz silah kullanımı…

        Özcan Alper’in ‘Karanlık Gece’deki ana karakteri taşralı bir müzisyen (Berkay Ateş). Ama hikâye bölgeye yeni atanan genç ve idealist bir orman mühendisinin (Cem Yiğit Üzümoğlu) çevresinde kuruluyor. Taşranın siyasi gücünü arkasında hisseden avcılar, sistemin eskisi gibi devam etmesini, yeni görevlinin her şeye göz yummasını istiyorlar. Ama karşılarında doğa ve orman sevgisiyle dolu, yasaları uygulamaya çalışan birini buluyorlar. Daha geçtiğimiz ay içinde, Hatay’da kaçak avcıların öldürdüğü idealist av koruma görevlisini düşündüğümüzde ‘Karanlık Gece’nin de ‘Kurak Günler’ gibi memleketten ‘olağan şiddet manzaraları’ sunduğunu görüyoruz.

        REKLAM

        Her iki filmde de devlet görevlisi aydınlar, taşrada yasaları uygulamak istiyorlar. Taşra erki ise onların karşısına silah, şiddet ve zorbalıkla çıkıyor. Ayrıca her iki erkeği de eşcinsellik üzerinden mahalle baskısı altına alıp, yalnızlaştırıp güçsüzleştirmeye çalışıyorlar. Her iki filmin de Erken Cumhuriyet Dönemi romanlarıyla paslaştığını ve onları yeniden yorumladığını söylemek mümkün.

         ‘Karanlık Gece’
        ‘Karanlık Gece’

        Soyadları aynı olan iki yönetmenin birbirlerinden habersiz olarak geliştirip çektikleri filmler hikâye örgüsü, dramatik çatışmalar ve yan karakterler üzerinden baktığımızda, çok farklı özelliklere sahipler ama tematik çerçeveleri şaşırtıcı derecede benzerlik taşıyor. Sözgelimi, her ikisi de Türkiye’de giderek yaygınlaşan aydın ve elitizm düşmanlığının altını çiziyor. Taşra iktidarının, yasaları uygulamaya çalışan bu iki idealist devlet görevlisinin karşısına kendilerini onlardan çok daha güçlü hissederek çıkması ise kuşkusuz her iki filmin de getirdiği siyasi eleştiriyi yansıtıyor.

        Av ve silahlı erkekler, her ikisinde de insanları zorbalıkla susturmanın simgesi… ‘Kurak Günler’deki su sorunu, ‘Karanlık Gece’de ise öldürülen hayvanlar, doğayı da kendi iktidar alanı olarak gören bir zihniyetin yansımaları. ‘Kurak Günler’deki obruklar ile ‘Karanlık Gece’deki çukur mağaralar ise farklı anlamlara sahipler. Obruklar kuraklığın trajik sonuçlarını öngöremeyenleri de içine çekecek doğal afet olarak konumlanıyor. Çukur mağaralar ise suçların, günahların saklandığı yerleri gösteriyor.

        Yönetmenlerinin olgunluk dönemlerinin ürünü olan her iki filmin de ödül şansı gerçekten çok yüksek görünüyor. Sadece film, yönetmenlik ve senaryo değil, oyunculuk ve teknik dallarda da ödül gecesine ağırlıklarını koyacaklarını düşünüyorum.

         ‘Kar ve Ayı’
        ‘Kar ve Ayı’

        Festival seçkisindeki bir başka taşra öyküsü, Selcen Ergun’un ilk uzun konulu filmi olma özelliğini taşıyan ‘Kar ve Ayı’… O da ‘kasabaya şehirden gelen aydın ana karakteri’ takip ediyor. Babasına inat mecburi hizmete gelen Aslı hemşirenin (Merve Dizdar) de gelir gelmez kasabada çatıştığı, ters düştüğü birileri var. Ama hikâyenin akışı ve karakterlerin konumları, çok daha farklı. Patricia Highsmith’in polisiye romanlarını akla getiren ‘belirsiz bir suç’ kuşkusu üzerinden şekillenen ‘Kar ve Ayı’, Aslı karakterinin zihnindeki karmaşaya ve kendi iç çatışmalarına odaklanıyor. Çevresindeki kaba saba erkeklere sürekli ayar veren duyarlı jandarma komutanı ve kasabada tek başına kalma pahasına ayıların hakkını savunan Samet (Saygın Soysal) gibi klişelerin ötesine geçen yan karakterler de şaşırtıyor Aslı’yı. Kendini bir anda yörenin tek sağlık uzmanı olarak bulan ve erkeklerin dünyasında dik durmasını bilen Aslı karakteri bana sahici geldi. Yönetmen Selcen Ergun’un, Erken Cumhuriyet Dönemi’nin edebiyat eserlerinden son dönemin Türk taşrası filmlerine kadar uzanan bir çağrışımlar alanında, özellikle kadın ana karakteri üzerinden zihin açıcı bir film çektiğini düşünüyorum. ‘Kurak Günler’ ve ‘Karanlık Gece’de olduğu gibi Aslı’nın gittiği kasabada da av kültürü var. Avın hedefi ise işlenen her suçun olağan şüphelisi gibi görülen ayılar. Bitmeyen kış ve kar da filmin metaforları arasında. Yarasaları da unutmamak gerekiyor. Önceki filmlerdeki karanlık ton ilk bakışta burada da devam ediyor gibi görünüyor ama ‘Kar ve Ayı’da güçlü ve kolay teslim olmayan kadın karakter üzerinden daha iyimser, olumlu bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.

        ‘Ayna Ayna’
        ‘Ayna Ayna’

        Önceki üç filmden farklı olarak bir İstanbul hikâyesi anlatan ‘Ayna Ayna’ da festivalin öne çıkan filmleri arasında... 1990’lı yıllarda çektiği kısa filmlerden bu yana yakından takip ettiğim Belmin Söylemez’in 2013’te gösterime giren ve hafızamdan hâlâ silinmeyen ilk uzun konulu filmi ‘Şimdiki Zaman’dan sonra çektiği ‘Ayna Ayna’ bir tiyatro kursunda hayatı kesişen, farklı kuşaklardan gelen; Manolya Maya, Laçin Ceylan ve Şenay Aydın’ın canlandırdığı üç kadının hikâyesini anlatıyor. Daha genç olan ikisi, oyunculuk üzerinden kendilerini bulmak ve ifade etmek istiyorlar. Özlemleriyle hayatı gerçekleri arasında kendi yollarını, kimliklerini arıyorlar. Özellikle eleştirmenlerin sevdiği filmlerden biri olan ‘Ayna Ayna’, alışageldik bir hikâyenin peşinde koşmayan, karakterlere ve onların aralarındaki ilişkiye odaklanan; yaşadıkları çevreyi de iyi anlatan, incelikli bir film. En sevdiğim yanı, gerek hikâyesi gerek yapısıyla Türkiye’de çekilen başka filmlere benzememesi, kendine özgü bir dünyası olması.

        Diğer Yazılar