Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        ‘Kayıp’ (Missing), ‘screenlife’ olarak adlandırılan, yeni film türünün örneği… Türün, burada filmin öyküsüne ait özelliklerden ziyade ‘buluntu çekim’ (founding footage), ‘sahte belgesel’ (mockumentary) gibi ayrı bir anlatım tekniğine işaret ettiğini belirtelim.

        Anaakım Amerikan sinemasını temel alırsak, ilk olarak 2014 yapımı ‘Unfriended’ adlı korku filminde denenen bir teknikti bu… Altı lise öğrencisinin katıldığı Skype görüşmesi sırasında geçen filmde, seyirci baştan sona bilgisayar ekranındaki görüntüleri izliyordu. Düşük bütçesine rağmen gişelerde ulaştığı başarıyla dikkat çeken ‘Unfriended’in yapımcısı Rus-Kazak sinemacı Timur Bekmambetov’du. Türün adını bizzat kendisi koydu. Hatta formatın özelliklerini bile ilk o tanımladı. 2018’de Aneesh Chaganty’nin yönettiği bir başka screenlife filmi olan ‘Kayıp Aranıyor’un (Searching) yapımcısı da oydu. Ekran üzerinden anlatılan öykü fikrini, akıllı telefon, sosyal medya ve internetin sınırsız görsel dünyasına doğru geliştiren filmin gişe başarısı üzerine Bekmambetov, yeni bir ‘screenlife’ ile karşımıza çıkmakta gecikmedi.

        REKLAM

        ‘Kayıp’, bir milyon doların altında bütçesiyle 75 milyon doların üzerinde gişe hasılatına ulaşan ‘Kayıp Aranıyor’un peşinden gelen ‘bağımsız bir devam filmi’ (standalone sequel) olarak kabul ediliyor. Bir babanın kaybolan kızını arama çabalarını tümüyle bilgisayar ekranı üzerinden gösteren ‘Kayıp Aranıyor’un kurgusunu yapan Nicolas D. Johnson ve Will Merrick’in yazıp yönettiği ‘Kayıp’da 18 yaşındaki June (Storm Reid), kaybolan annesi Grace’i (Nia Long) bulmaya çalışıyor. Ekranının başında tecrübeli dedektiflere taş çıkartacak bir araştırma yürüten, bulgularıyla polis soruşturmasını yönlendiren internet sihirbazı June, bazen evden çıkıp gitse bile kamera film boyunca bilgisayarın karşısından ayrılmıyor. Biz de her şeyi akıllı telefon ve masa bilgisayarının ekranı üzerinden takip ediyoruz.

        Görüntülü görüşmeler, yazışmalar, tıbbi raporlar, sosyal medya içerikleri, e-posta mesajları, muhtelif videolar, Google Search, Google Earth, televizyon yayınları, web dizileri, haber siteleri, güvenlik kameraları ve June’un bilgi almak için girdiği muhtelif sitelerle evin içinden tüm dünyaya açılan bir ekran bu… Aynı zamanda June gibi becerikli birinin ellerinde bir insanın herkesten gizlediği geçmişine, sırlarına kadar uzanıyor.

        Daha önce ‘Kayıp Aranıyor’u seyrederken de düşünmüştüm. Niyetiniz gerilim ve polisiye ise ‘screenlife’, her şeyden önce masa başında iyi tasarlanmış sağlam senaryoya ihtiyaç duyan bir tür. Burada dramatik kaliteden, tematik derinlikten, alt metinler ve özgünlükten ziyade hikâye örgüsünden söz ediyorum. Çünkü ‘screenlife’ın doğasına, yapısına uymayan bir senaryoyla en usta yönetmenin bile çok fazla şey yapamayacağı kesin. Ayrıca yazarların sadece ‘cihaz ekranları’ üzerinden akıp giden bir hikâye kurabilmeleri için sosyal medyaya, internete hâkim olmaları gerekiyor.

        REKLAM

        ‘Kayıp’ın senaryosu, merak öğesini ayakta tutan, gerilimi iyi kuran sürükleyici bir yapıya sahip. Öyle olmasaydı, seyircileri, 111 dakika boyunca tek ekrana mahkûm etmesi asla mümkün olamazdı. Evet, olay June’un Kolombiya’dan dönmeyen annesi ve erkek arkadaşı Kevin’i (Ken Leung) aramasıyla başlıyor ama film boyunca entrika giderek daha karmaşık ve gizemli bir hal alıyor. June’un hayli gecikerek çözdüğü gelişmeyi önceden fark etmeniz mümkün ama ilerleyen bölümlerdeki sürprizin biraz daha iyi saklandığı söylenebilir.

        Filmin sürükleyiciliği, temelde hikâyenin son derece hızlı şekilde gelişmesi fikrine dayanıyor. Her şey öylesine çabuk olup bitiyor ki olup bitenler üzerine düşünme şansımız pek olmuyor. Dolayısıyla, June’un şifreleri çok çabuk çözmesi, interneti mükemmel şekilde kullanması ve birkaç tıklama yaparak insanların özel mülklerindeki güvenlik kameralarına nerdeyse saniyeler içinde erişim sağlamasının inandırıcılığını sorgulamıyoruz. Kolombiya’daki otelin resepsiyonistiyle anlık internet çevirisini kullanarak İspanyolca konuşup gayet güzel anlaşmasından sonra ‘Biz de acaba böyle şeyler yapabilir miyiz?’ diye aklımızdan geçiriyoruz belki; ama gerçek hayatta June’un filmdeki hızına ayak uydurmanın kolay olmadığının farkındayız.

        Şaşırtmacalarla dolu arayış süreci, June’un internet üzerinden oynadığı ve bizim de seyrettiğimiz bir oyun gibi… Öte yandan, kayda değer derinlikli bir hikâyeden söz etmek mümkün değil. Öyküdeki ilgiye değer noktalar ise şöyle özetlenebilir. Kaybettiği babasını özleyen June’un annesinin değerini ancak kaybolduğunda anlaması… Annesine karşı soğukluğunun, ilgisizliğinin cezasını çekmesi… Olaylar geliştikçe annesini çok da yakından tanımadığını fark etmesi ve ailesiyle ilgili sırları keşfetmesi… Böylesi bir anlatıda belki en zoru yan karakterleri oluşturmak. June’un arkadaşı Veena (Megan Suri) ve avukat Heather (Amy Landecker) açıkçası silik kalan karakterler. Kolombiya’da kendini bir anda araştırmacı olarak bulan temizlikçi ve tesisatçı Javier’nin ise Joaquim de Almeida’nın yorumuyla belki biraz daha öne çıktığını söylemek mümkün.

        REKLAM

        ‘Kayıp’ın ilgiye değer yanlarından biri, filmi seyrederken nasıl bir dünyada yaşadığımızı daha iyi anlamamız… ‘Kayıp’ın özellikle pandemi döneminde karşımıza çıkan diğer screenlife filmlerinden farkı biraz burada yatıyor. Pandemi dönemindeki benzer filmler klostrofobiyi, eve sıkışıp kalma ve ekranlara mahkûm olma hissinin altını çiziyordu. Burada ise tam aksi bir yaklaşım var. Ekran bizi tüm dünyaya bağladığı gibi, aynı zamanda gerçekliğe ulaştırıyor…

        Türkçe’de ‘ekran filmi’, ‘ekran çekimi’ gibi terimlerle ifade etmekten yana olduğum screenlife’ın farklı kameralarla çekilen filmleri ve ekran görüntülerini sunması nedeniyle 21. Yüzyıl’ın ruhunu yansıtan bir anlatım tekniği olduğunu düşünüyorum. En büyük avantajlarından biri ‘buluntu film’ ve ‘sahte belgesel’ gibi yıllardır kullanılan anlatım teknikleri içermesi... Sadece ekran görüntüleri üzerinden ilerleyen filmler bir yana, konvansiyonel tekniklerle çekilen filmlerde de artık çok daha sık karşımıza çıkıyor. Üstelik sadece anaakımda değil bağımsız ve alternatif sinemanın da ilgilendiği bir teknikten söz ediyoruz. Dolayısıyla, gelecekte türün çok farklı ve sofistike örneklerini izleyebiliriz.

        ‘Kayıp’ ise seyircilere iyi vakit geçiren mütevazi bir gerilim sineması örneği. Türü tanıyıp sevenler dışında, tür hakkında fikir sahibi olmak isteyenler de kaçırmasın.

        6/10

        Diğer Yazılar