Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Milliyetçiliğin ve dindarlığın istikrarlı olarak yükseldiği bir dünyada yaşıyoruz. Kimliklerini her şeyden önce etnik kökenleri ve dinleri üzerinden tanımlayan insanların sayısı her geçen gün artıyor. Öte yandan, çeşitli nedenlerle gerçekleşen göçler kesintisiz olarak devam ediyor ve farklı kökenlerden gelen insanlar aynı sınırlar içinde birlikte yaşıyorlar. Birçok ülke için geçerli olan bu durum, beraberinde her zaman değişik kültürlerin uyum ve kaynaşmasını getirmiyor. İnsanların farklı ülkelere göç etmesi, ne yazık ki dünyayı daha hoşgörülü ve çokkültürlü bir yere dönüştüremiyor. Tam aksine, kültürel ayrımlar derinleşiyor; ırkçılık yükseliyor.

        Tüm bu olumsuz tabloya karşılık, dünyanın birçok ülkesinde, farklı etnik ve dini kökenlerden gelseler de yan yana yaşayan ve çokkültürlü hayata uyum sağlayan birçok insan var. Senaryosunu Jemima Khan’ın yazdığı ‘Aşkın Bununla Ne İlgisi Var? (What's Love Got to Do with It?), bu kaynaşmanın örneklerinden birine odaklanıyor.

        Film, Londra’da birbirlerine komşu iki evde oturan, Pakistan kökenli Kazım (Shazad Latif) ve Zoe’nin (Lily James) arkadaşlığı üzerine kurulu… Çocukluk yıllarına kadar giden bir arkadaşlık bu... Zoe’nin yalnız yaşayan annesi Cath (Emma Thompson), Kazım’ın annesi Aisha (Shabana Azmi) ve babası Zahid Khan (Jeff Mirza) ile iyi anlaşıyor. Khan’ların evi, Cath için her zaman aile sıcaklığı vadeden bir yer. Cath, Batı dünyasında nadiren karşımıza çıkan bir karakter. Çokkültürlü hayatı gönülden benimsediği belli. Müslüman Khan ailesinin gelenek ve göreneklerine uyum sağlayarak eğlenmeyi seviyor. Khan’ların dini bayramlarda düzenlediği aile yemeklerinin de baş davetlilerinden biri.

        REKLAM

        Ailesi dışında herkesin İngilizce telaffuz ederek ‘Kaz’ dediği Kazım ile Zoe’nin arası da çok iyi. Hatta onları ağaç evde ilk kez yan yana gördüğümüzde, aralarında arkadaşlığın ötesinde bir yakınlık olduğunu hissediyoruz ama ikisi de öyle bir şey yokmuş gibi davranıyor. Hikâye ilerledikçe sadece bunun nedenlerini değil, özellikle Kazım üzerinden, uyum ve kaynaşmanın sınırlarını daha net olarak görmeye başlıyoruz. Londra’da doktorluk yapan Kazım’ı, belgesel sinemacı Zoe ile arkadaşlığına bakarak değerlendirdiğimizde açık fikirli, modern biri olarak görüyoruz. Buna karşılık, Pakistanlı bir ailenin kızıyla görücü usulüyle evlenmenin en doğru karar olacağına inanıyor. Zoe gibi bizim de kafamızı karıştıran, Kazım’dan pek beklemediğimiz bir karar bu… Görücü usulü evliliği ‘Hadi bir deneyelim, bakalım’ esnekliğinden ziyade doğru yol olarak görerek savunması, gerçekten şaşırtıcı geliyor bize.

        Hikâye tam da bu beklenmedik karar üzerinden şekilleniyor ve film ilerledikçe Kazım’ın kararının arkasındaki nedenleri daha iyi görebiliyoruz. Mesleki açıdan ne kadar prestijli bir yere gelirse gelsin, İngiltere’deki ırkçılık ve Müslüman düşmanlığı nedeniyle sürekli olarak ‘ötekileştirildiği’ bir toplumda yaşıyor Kazım. Ve bunun doğal sonucu olarak belli ki kökenlerine bağlı yaşamak ona daha güvenli, daha kolay geliyor. Ama en az bunun kadar önemli bir başka neden daha var. O da ailesinin ‘bir İngiliz gibi yaşamayı’, dinden, ahlaktan, gelenek ve göreneklerden kopma olarak görmesi… O noktada, Cath’i geleneklerine saygı gösterdiği ve onlara uyum sağladığı için aralarına kabul ettiklerini daha iyi anlıyoruz. Açılış sahnesinde Cath’in kutlama sırasında içeceğine çaktırmadan alkol karıştırdığını unutmamak gerek.

        Khan’lar, modern Batı toplumunda kendi içine, kendi cemaatine kapanarak yaşamayı tercih eden bir aile. Kazım’dan da bunu bekliyorlar. Aisha ve Zahid, görücü usulüyle evlenip mutlu oldukları için çocuklarının da aynı yolu izlemesinden yanalar. Aynı yöntemle evlenen diğer oğulları Faruk’un (Mim Shaikh) eşi Yasmin’le (Iman Boujelouah) arasının iyi olmasını, haklılıklarının bir ispatı olarak görüyorlar.

        Kazım’ın görücü usulü evliliğini belgesel olarak çekme iznini alan Zoe’nin kabullenmekte en zorlandığı şey ise Khan ailesinin bir İngilizle evlenen kızlarını evlatlıktan reddetmesi aslında... Kazım’ın bu olay karşısında ailesine karşı gelmemesi ve kız kardeşinin dışlanmasını kabullenmesi, Zoe’yi rahatsız ediyor.

        REKLAM

        Zoe, Kazım ve ailesini kamerasıyla birlikte Pakistan’ın Lahor kentine kadar izliyor. Kız isteme, tanışma, söz kesme ve diğer evlilik ritüellerini filme alırken yürümeyen şeyler olduğunu hissediyor; müdahale etmek istiyor ama Kazım’ın direnciyle karşılaşıyor. Çünkü Kazım belirli bir noktadan sonra hedefine kilitleniyor ve hiçbir şey sorgulamadan Pakistan’da hukuk eğitimi alan Maymouna (Sajal Ali) ile evlenmeyi hedefliyor. Onun kendisi için en iyi seçim olduğuna inanıyor.

        Kazım’ın evlilik serüvenini filme alan Zoe’nin ise bütün bu süreçte kendini sorgulamaya başladığını görüyoruz. Geçip giden yıllar içinde neden doğru kişiyi bulamadığını ve gelip geçici ilişkilerin ötesine geçemediğini anlamaya çalışıyor. Hatta Kazım’ın yaşadıklarından etkilenerek o da annesi Cath’in kendisi için seçtiği bir erkekle çıkmaya karar veriyor… Bu arada, evli bir arkadaşının iki kızıyla çok iyi iletişim kuran, onlara postmodern masallar anlatan Zoe’nin evlilik hayatından çekindiğini, bağımsız kalmak istediğini de seziyoruz.

        ‘Aşkın Bununla Ne İlgisi Var’, her iki karakterin de sorunlarını ve kendi içlerinde karşılaştığı duygusal çıkmazları anlatırken hedefine ulaşan bir film. Senaryo yazarı Jemima Khan’ın asıl odaklandığı noktanın Kazım ve Zoe’nin değişim süreci olduğu belli. Zoe’nin çektiği belgeselle Khan ailesine tuttuğu ayna kuşkusuz önemli. Belgeselden gerçek anlamda en çok etkilenen kişinin Maymouna olmasını da atlamamak gerek…

        Kazım ve ailesi için değişim, modern toplumun dayatmalarıyla gelmiyor. Başta baba olmak üzere hepsinin çevrelerindeki modern dünyayla uyum sağladıklarını ve gerekirse esneklik gösterebileceklerini görüyoruz. Değişimi zorlayan asıl nokta, ailenin gelenek ve görenekleri katı bir şablon olarak uygulamak istemesinin getirdiği mutsuzluklar. Burada özellikle değişime direnen büyükanne Nani Jan’ın (Pakize Baig) anahtar karakter olduğunu belirtelim.

        REKLAM

        Dramatik malzemenin sosyal tarafı iyi işleniyor ama romantik komedi açısından baktığımda ‘Aşkın Bununla Ne İlgisi Var’ın romantik veya komik bir film olduğunu iddia etmem zor. Şöyle bir düşündüğümde Kazım ve Zoe’nin Lahor sokaklarında dolaşırken, sufi müzisyenlerin konserini birlikte dinlemeleri dışında aklıma romantik bir sahne gelmiyor. Olayların nereye doğru gideceğini belki en başından beri biliyoruz ama yine de film finaldeki duygulara hazırlayamıyor bizi.

        İşin komedi kısmına baktığımda ise Zoe’nin iki genç yöneticiyle belgesel projelerini konuştuğu bölümlerin mizah duygusu açısından filmin en iyi sahneleri olduğunu düşünüyorum. İki yöneticinin Zoe’nin ilgiye değer projelerini ‘çok karanlık’ bularak reddetmeleri; görücü usulü evlilik belgeselini Hollywood hit’leri üzerinden formüle edip isimlendirmeye çalışmaları; sürekli birbirlerinin cümlelerini tamamlamaları ve bir elmanın iki yarısı gibi durmaları, gerçekten eğlenceli. Öte yandan, günümüzde birçok sinemacının, karar verme mekanizmalarındaki sinema kültürü yoksunu genç yöneticiler karşısında yaşadıkları çaresizliği çok iyi anlatan bir sahne bu… Finalde Zoe’nin belgeselini ‘beyaz bakış açısı’ nedeniyle reddetmelerini de unutmayalım. O da ironik bir detay… Sonuçta, tüm kararlarını ezberledikleri şablonlar üzerinden veren bir ikili bu…

        Bu arada, ‘Aşkın Bununla Ne İlgisi Var?’ın yönetmenine baktığımızda ‘beyaz bakış açısı’ görmüyoruz. Çünkü kameranın ardında Hint sinemacı Shekhar Kapur var. Oyunculuktan gelen ve ilk filmi ‘Masoom’u 1983 yılında çeken Kapur, Cannes Film Festivali’ne katılan ‘Bandit Queen’ (1994) ile adını duyurmuştu. Yönetmenliğini yaptığı diğer filmlerden, 8 dalda Oscar adayı olan İngiliz yapımı ‘Elizabeth’ 1998’de; onun devamı niteliğindeki ‘Elizabeth: The Golden Age’ ise 2007’de gösterime girmişti. Kapur, Remi Adefarasin’in rengarenk, canlı, sıcak bir atmosfer kurduğu görüntü yönetimi ve Nitin Shawney’nin müzikleriyle daha ilk anlardan seyirciyi yakalamasını biliyor. Özellikle Lahor sahnelerinde biraz turistik olsa da ezberlediğimiz Pakistan klişelerinden farklı duran çekimlerle karşımıza geliyor. Sonuçta, sosyal eleştiriyle romantik komediyi birleştiren, çokkültürlü hayatı savunmasıyla dikkat çeken ve seyircilere ‘kendini iyi hissettiren’ bir filme imza atıyor Kapur… Oyunculuklar genel olarak iyi ama rolünün keyfini çıkaran Emma Thompson’ın adını ayrıca anmak gerek

        6.5/10

        Diğer Yazılar