Bir 'operasyon filmi': Argo
Yönetmen Ben Affleck, bir bölümünü Türkiye'de çektiği “Operasyon: Argo”da Tahran'da gerçekleşen ve yıllarca kamuoyundan gizlenen bir CIA operasyonunun perde arkasını sürükleyici bir gerilim atmosferinde anlatırken, yakın gelecekteki olası operasyonları da akla getiriyor.
“Argo”, ABD'de gösterime girer girmez seyirciden ve eleştirmenlerden olumlu tepkiler aldı, hatta adı Oscar'lar için bile geçmeye başladı. Buna karşılık, İranlılar başta olmak üzere bazı kesimlerde olumsuz tepkilerle karşılandı. Kimileri “Argo”nun ABD ve İsrail'in İran'a karşı girişeceği askeri operasyonlara zemin hazırlamaya yarayacağını iddia etti. Dolayısıyla, “Argo”yu öncelikle bu tartışmalar ekseninde değerlendirmek gerekiyor.
Film, İran tarihinin kısaca özetlendiği açılış sahnesinde ve ilerleyen bölümlerde, ABD'yi masum bir ülke olarak çizmiyor. Hatta tam aksine, çıkarları gereği İran halkının yaşadığı zulüm ve işkencelere göz yumduğunu ima ediyor. ABD'nin Şah'a siyasi sığınma hakkı vermesi, “Kaçtığı uçak taşıdığı altınlardan dolayı neredeyse kalkamıyordu” gibi sözlerle eleştiriliyor. Buralarda bir sorun yok ama 120 dakikanın sonunda salondan çıktığınızda, İran'ın tüm Batılılardan nefret eden, eli silahlı devrimci militanların hakim olduğu, hukuk ve adaletten uzak, kabus gibi bir ülke olarak çizildiği kesin. Sadece yargısız infaz yapan milislerin değil, konsolosluk işgali ve çarşı sahnesinde görüldüğü gibi, sivil halkın da benzer bir linç kültürüyle hareket ettiği gözlerden kaçmıyor. Niyeti ne olursa olsun, bu filmin İran'a karşı olası bir askeri operasyona destek verenlerin hoşuna gideceği kesin. Sonuç olarak, “Argo” bir “siyasi rövanş” öyküsü olarak, 1979'da tüm dünyanın gözü önünde o inanılmaz rehine krizini yaratan, insanları sokaklarda vinçlere asan, demokrasi ve fikir özgürlüğü açısından hala parlak bir karneye sahip olmayan İran'ın başını ağrıtacak bir film.
Öte yandan, “Argo”nun, büyük bölümü gerçekten yaşanmış hikayesine kayıtsız kalmak mümkün değil. Kasım 1979'da eylemcilerin ABD konsolosluğunu işgal etmesiyle başlayan film, elindeki güçlü dramatik malzemeyle kısa sürede Alfred Hitchcock yapıtlarına taş çıkartan bir gerilime dönüşüyor. CIA ajanı Tony Mendez'in (Ben Affleck) Kanada Büyükelçisi'nin konutuna sığınan 6 Amerikalı diplomatı, Tahran'dan kaçırmak için yaptığı “plan” tuhaf bir biçimde mizahla gerilimi birleştiriyor. Olaya Hollywood'un dahil olduğu bölümlerin de ironik bir biçimde yazıldığı ve oynandığı kesin. Makyaj tasarımcısı John Chambers'da John Goodman ve yapımcı Siegel'da Alan Arkin, varlıklarıyla filmi ferahlatıyorlar. Yönetmen Affleck de gerilim oluşturmak ve dönem atmosferi yaratmak konusunda hayli başarılı. Ama yaşanmış bir olayı ele alırken “sanata ait tarafsız bölge”de durmayı tercih etmemiş olması ve olası bir askeri operasyon öncesinde propaganda yapar duruma düşmesi artistik puanlarını düşürüyor. Yine de “Argo”, görülmesi, tartışılması gereken bir film.
'GÖRÜNMEYEN' KAYITLAR
Senaryosunu Caner Özyurtlu ve Serhat Hasanoğlu'nun yazdığı “Görünmeyenler”, son yıllarda Batı'da çok moda olan bir anlatım tekniğini kullanıyor. “Blair Cadısı”ndan “Paranormal Activity”ye dek birçok korku gerilim filminde de kullanılan bu teknikte öyküler “amatör video ya da güvenlik kamerası kayıtları” üzerinden anlatılıyor.
“Polisin eline geçen video kayıtları” fikrinden yola çıkan filmde yönetmen Melikşah Altuntaş, sözkonusu tekniği yer yer etkili ve ürpertici bir biçimde kullanmayı başarsa da elindeki öykü yetersiz kalıyor. Başarılı bütün korku filmlerinin sırrı, güçlü alt metinlerde yatmaz mı? Mesela “Paranormal Activity” özünde, iki erkeğin bir kadın için verdikleri mücadeleyi anlatmaz mı? Buna karşılık, “Görünmeyenler” son derece düz bir biçimde tek çocuklu, genç bir çiftin müstakil bir evde hayaletlerle karşılaşması üzerine kurulu. Gerilim sahneleri peş peşe gelse, belki bu düzlüğü unutmak mümkün olabilirdi. Ama “Görünmeyenler” sık sık araya giren “insert” cızırtı ve görüntüler eşliğinde bize ısrarla, enteresan bir şeyin olmadığı video ve güvenlik kamerası kayıtları seyrettiriyor. Bu arada, “görünmeyenler”in ne zaman ve nasıl göründüğü de belirsiz kalıyor. Final bölümü, monotonluğu yok ederek bir korku gerilim filminde olduğumuzu hissettirmeyi başarsa da, keşke “senaryo üzerine daha çok çalışılsaydı” dememizi engellemiyor.