Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Rivayet edilir ki Hazreti Adem, şeytana kanıp, çokça da Havva’nın sözünü dinleyerek yasak meyveyi, o sıradan elmayı ısırıp Cennet’ten kovulunca, sürgün edildiği yeni yurdunda, her gün her gece özlem içinde yanar, kavrulur.

        O yeryüzüne sürgün edilmiş ilk beşerdir ancak bunun böyle olduğunun farkında değildir. Çünkü öncesi yoktur. Kimse onun yaşadıklarına benzer bir tecrübe yaşamamıştır. Gelenek yok.

        İçinden gelen bir dürtü, önüne geçemediği bir his onu her geçen gün biraz daha kedere, biraz daha hüzne gark eder. Orayı özler. Boğazına kadar özlemle dolar. Her şey ona eski yurdunu hatırlatır. Burnuna gelen her koku, damağına yapışan her tat, esen her yel ona eski yurdunu hatırlatır.

        Kurak rüzgarların estiği, kıraç toprakta otun bitmediği, dağı yabancı, hayvanı vahşi, ormanı ormana benzemeyen, suyu yavan, ekmeği tuzlu yeni yurdunda bir süre sonra Adem ile Havva’nın çocukları olur.

        Çocuklara masal anlatma geleneğini de Adem başlatır. Etrafına toplar çocuklarını, her gece çocuklarına masallar anlatmaya başlar. Bir süre sonra bakar ki aslında aynı masalı anlatıyor meğer her gece; her gece bıkmadan usanmadan aynı kelimelerle geldiği yeri anlatıyor çocuklarına! Oradaki hayatını, güzellikleri, süt akan ırmakları, bal şerbet ormanlarını, şeker dağlarını… oranın havasını, suyunu… hayvanını bitkisini… gülünü çimenini… toprağını ağacını…

        REKLAM

        Mor dumanlı dağlarını..

        Nehirleri, çağlayanları…

        Gölleri, ördekleri…

        Billur sesli kuşlarını…

        Böyle her gece anlata anlata bir süre sonra çocuklar müptela olur anlattıklarına. Artık o masalı dinlemeden uyumaz olurlar. “Hadi baba bize geldiğin yeri anlar,” derler. O da bıkmadan usanmadan anlatır. Anlattıkça hikayesi büyür. Anlattıkça anlattığı mekan çocukların muhayyilesinde kocaman bir dünyaya dönüşür.

        Bir süre sonra babalarının anlattığı yer çocuklar için bir “baba yurdu” halini alır, anne de işin içinde, kavram genişler “anayurt” halini alır.

        *

        Oysa onların yaşadığı o yeryüzü parçası, o sürgün yurdu, babalarının anlattığı yere hiç benzemiyor. Gün geçtikçe babalarının anlattığı yeri daha çok merak etmeye başlarlar.

        Aradan zaman geçer, babalarının adını vermeden anlattığı yer, çocukların hafızasında bir biçim alır; bir süre sonra oraya bir isim aramaya başlarlar.

        Ve bulurlar.

        Oranın adı “Cennet”tir artık!

        *

        İşte bu yüzden insanlar memleketlerine “cennet” adını verir!

        Diğer Yazılar