Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Okullarda okutulan ant ile ilgili ne düşündüğümü daha önce yazmıştım. Buraya linki koyuyorum. Beni ve dünya görüşümü bilenler zaten tahmin ederler.

        Ben bir Türk’üm ve Reşit Galip’in bu metnini ilkokul 1’den itibaren bağıra bağıra okudum. Hiç de kimlik karmaşası yaşamadım çünkü benim ailem Türk kimliğine bağlı bir aileydi.

        Fakat 85 milyonluk bugünkü toplumumuzda bilimsel araştırmalara göre en az 15 milyon kimi akademisyenlere göre ise en az 20 milyon yurttaşımız kendi kimliğini Türk olarak görmüyor. Kendini Türk hissetmiyor.

        Öte yandan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmakla da gurur duyuyor bu insanlarımız. Bu ülke için üretiyorlar, çalışıyorlar.

        Türkler olarak kendimize soralım: Bu toprakları beraber paylaştığımız ve kendini Türk hissetmeyen ama Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olan bu insanlarımızı dışlamaya çalışmak milli birlik ve bütünlüğümüze uygun bir tavır mıdır?

        Bizim zamanımızda Reşit Galip’in bu malum metni üzerine eklenmiş ‘Ey Ulu Atatürk’ diye bir bölüm de vardı.

        Atatürkçü bir ailenin çocuğu olarak bu metni her sabah okullarda askeri disiplin içinde okumaktan mutlu olurduk ama büyüyüp Atatürk’ün hayatını okudukça anladım ki ‘Ulu Atatürk’ tamamen dinsel bir ifade olduğu için aslında Atatürk’ün dünya görüşüne ters bir tabir.

        REKLAM

        Küçücük çocuklara böyle akıl ve bilim-dışı sözlerin militarist bir yaklaşımla söyletilmesi Türkiye’nin menfaatlerine de uygun değil.

        Atatürk "Hayatta tek yol gösterici bilimdir. Bilim ile benim fikirlerim gelecekte ters düşerse beni değil bilimi tercih edin" diyen bir büyük akıl insanıydı.

        Şahsi sekreteri Hasan Rıza Soyak’a defalarca "Çocuk ben gelecekte öyle bir rejim tasavvur ediyorum ki padişahlığı ve halifeliği savunanlar dahi fikirlerini özgürce ifade edebilsinler" demiş bir liderdi.

        Maalesef bizzat Kemalistler tarafından Atatürk’ün bu ülkede nihai kertede Batılı ve özgürlükçü bir siyasal rejim istediği unutturulmak isteniyor.

        Batı uygarlığını savunan tarafı hep gözden uzak tutulmaya çalışılıyor.

        Atatürk çağdaş ya da çağcıl olmayı her türlü değerin üstünde tutan bir insandı.

        O çağ koşulları içinde bazı şeyler yapılmış olabilir ama 2021’de hala bu ant metnini savunmak çağdışı bir tavırdır bana göre.

        HAYATIN OLAĞAN AKIŞINA AYKIRI BİR HAVA...

        Ancak…

        Benim dünya görüşüme göre Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun kararı doğru olsa da burada hayatın olağan akışına aykırı bir hava görüyorum.

        2018’deki karar zaten hayata geçmiş değil, ant okunmuyor, şu aşamada böyle bir gündem de yok.

        Şimdi nereden çıktı bu karar?

        AK Parti-MHP ittifakını zorlayacağı apaçık olan karar, gerekçesi henüz hazır değilken neden kamuoyuna yansıdı?

        Devlet Bahçeli’nin çıkışından net bir şekilde şu görülüyor: MHP bu kararı Cumhur İttifakı’na yönelik bir komplo olarak görüyor.

        Sami Selçuk'u hatırlamak...

        Sami Selçuk'u hatırlamak...
        0:00 / 0:00

        Yukarıdaki satırları yazarken Türkiye’nin kıymetini bilmediği gerçek Atatürkçü ve özgürlükçü bir entelektüel aklıma geldi.

        1999-2002 arası Yargıtay Başkanlığı koltuğunda oturan Prof. Dr. Sami Selçuk.

        Selçuk 6 Eylül 1999 yargı yılı açılışında muhteşem bir konuşma yapmıştı. Tamamen Atatürkçü içerikli ama Atatürk’ün Batılı ruhunu milenyuma taşıyan bir metindi.

        Eğer Türkiye Cumhuriyeti Sami Selçuk tarzı bir çağdaş Atatürkçü çizgide yoluna devam edebilseydi bence ne TSK’nın başına bunlar gelirdi ne de Türk devlet kurumları bu kadar sarsılırdı. Çok yumuşak bir evrimle rejim demokratikleşirdi.

        Maalesef dönemin TSK’sı tüm hukuk hayatı boyunca Atatürkçü olmuş ve sonunda da Yargıtay Başkanlığı koltuğuna oturmuş Sami Selçuk’un çağdaş özgürlükçü demokrat fikirlerini tehdit olarak gördü.

        O dönem Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu ve diğer kuvvet komutanlarının imzasıyla Yargıtay Başkanı’na bir muhtıra bile verilecekti. Neyse ki bu rezaleti dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Kıvrıkoğlu ile konuşarak engelledi.

        Hasan Cemal 2004 senesinde Sami Selçuk’u hedef alan açıklamayı Demirel’in engellediğini yazmıştı. Sonra rahmetli Ufuk Güldemir’in Habertürk’ünde de bunu bizzat Demirel’e sordular ve merhum Süleyman Bey de yalanlamadı.

        Oysa TSK’nın dışladığı o Atatürkçü hukukçu Sami Selçuk Ergenekon ve Balyoz davalarında da tutuklanan askerlerin hukukunu savunmuştu. Hiç unutmuyorum…

        Muhafazakarlarla beraber bizim gibi liberal demokratların kapıldığı "Askeri rejim bitiyor ve özgürlükçü bir Türkiye doğuyor" heyecanına ya da yanılgısına Sami Bey kapılmadı. Hukukçu gözüyle o davaların siyasallaştığını gördü.

        Bu vesileyle bugün 84 yaşında olan Sami Selçuk’u anmış olayım.

        Bence bu tür hukuki meselelerde Sayın Selçuk’un da görüşü alınmalıdır.

        Ben onun gibi Atatürkçü bir hukukçunun da zorla ant dayatılmasını savunmayacağını düşünüyorum.

        Diğer Yazılar