Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İNSAN Hakları Ortak Platformu (İHOP) bünyesinde 12 yıldır düzenlenen toplantının 2 Temmuz’daki Büyükada ayağına, “kapasite geliştirme” eğitim/ paylaşım çalışmasına katılan 10 kişi gözaltına alınmış, 8’i tutuklanmıştı. Soruşturma dosyasına konan kısıtlama kararı, söz konusu sivil toplum örgütlerinin mensuplarını savunmasını zorlaştırırken bazı medya organları kendilerini bu sınırlamalarla bağlı saymadı. Gazete ve televizyon kanallarında yer alan “ajan”, “casus”, “ayaklanma uzmanları”, “sinsi plan!” şeklindeki ithamlar kamuoyunda olumsuz bir algının oluşmasını kolaylaştırdı. Yargılanmadan infaz edilmiş oldular. Oysa savcılık fezlekesinde hangi terör örgütüne yardım ve yataklık ettikleri bile yazılmamıştı daha.

        5 Temmuz’dan beri yazılanları okudum, daha önceden tanıdığım ve eğer o toplantıda olsalardı “hasbelkader” tutuklanacak olduklarını anladığım kişileri dinledim. 8 Eylül’deki basın bilgilendirme toplantısı vesilesiyle tekrar düşündüm.

        Büyükada tutuklamalarında sorun olduğu gözlemini yapanlara hak verdim.

        BU AJANLAR FAKİR Mİ?

        Birincisi, kapısı açık bir otel salonunda yapılan bir toplantı ne kadar “gizli” olabilir?

        Tuttukları çevirmen tarafından ihbar edilmiş kişilere kaos örgütlemek gibi ciddi bir işi gerçekleştirecek casuslar muamelesi yapmak ne kadar mantıklı? Madem o kadar profesyonel ajandırlar, neden kendi ajan çevirmenlerini yanlarında getirmiyorlar da buradan temin ettikleri aşırı yerli ve milli çevirmen tarafından gammazlanma riskini göze alıyorlar? Bu “ajanlar” fakir mi?

        Madem kendilerine ithaf edilen suç TCK 220/6 kapsamında yer alan “üyesi olmamakla birlikte terör örgütüne yardım ve yataklık” suçu ve bu suç terörle mücadelenin alanında, o zaman neden baskını Adalar polisi yapıyor? Madem bu kişiler bir terör örgütüne yataklık ediyor, o zaman bunun hangi örgüt olduğu savcılık fezlekesinde neden belirtilmiyor?

        WEB SİTESİNDEKİ RAPORA ‘GİZLİ BELGE’ MUAMELESİ

        Tutukluların FETÖ ile aynı şartlarda tutulmalarından anlaşılıyor ki, kastedilen örgüt FETÖ. Nitekim tutuklanan kişilerin pek çoğuna “ByLokçu ile konuştun” suçlaması yapılmış. Misal tutuklu Nalan Erkmen bahsinde adı geçen “ByLokçu” daha önce gözaltına alınmış, ama sonra -buraya dikkat- telefonunda ByLock olmadığı ispat edilmiş ve tahliye edilmiş bir isim. (Kapatılan Gediz Üniversitesi’nde öğretim görevlisi İştar Gözaydın.)

        Erkmen’in tutukluluğuna ilişkin bir başka “delil”, bilgisayarından çıkan bir MİT belgesi. “Bu belge nasıl sende olur? Demek ki ajansın” diyorlar. Ama gelin görün ki belge Erkmen’in avukatlığını yürüttüğü Malatya Zirve Davası ile ilgili ve TBMM Araştırma Komisyonu raporunun bir parçası; TBMM web sitesinde yayınlanan bir rapor. Devletin gizli belgesi filan değil.

        ADIM ADIM İZLENEN ALMAN

        Tutuklamalara dayanak olarak gösterilen haritalar üzerinden çok toz kaldırıldı. “Harita üzerinde yakalandılar” bile denilen harita, toplantı sırasında üzerine eskizler yapılan ve STK üyelerinin eğitiminde çokça yer alan bir “doodle”, yani grafikle anlatım. BM gıda programlarında çalışan Veli Acu 2 dolara satılan çocukları anlattığında, hava ağırlaşınca aynı zamanda “stresle başa çıkma” terapisi de uygulayan Peter Steudtner, toplantıya ara verip katılımcıları kaygılandıkları konulara dair resimler çizmeye yönlendiriyor. Haritaya çizilmiş çit, tel, uçak, bina eskizlerinin hikâyesi böyle.

        Diğer harita ise Iraklı İsveç vatandaşı Ali Gharavi’nin çantasından çıkanı. Lanse edildiği gibi “bölünme haritası” filan değil, linguistik haritası. Ülkesinde girdiği genel kültür derslerinde kullandığı, hangi bölgede hangi dilin konuşulduğunu şematize eden bir harita. İşin ilginci, kendisi daha önce eş finansörlüğünü Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Tanıtım Fonu’nun yaptığı bir sempozyumda da görev yapmış biri.

        Başka bir örnek: Özlem Dalkıran, bilgisayarında “İstanbul Hayır Meclisleri Buluşması-Tartışmalar” isimli başkasının yazdığı bir word belgesinin bulunmasından sorumlu tutuluyor. Kendisi bu meclislerde çalışmamış, etkinliklerine katılmamış, sadece yazıyı okumak için bilgisayarına indirmiş.

        Peter Steudtner’in Kenya’da, Angola’da neler karıştırdığını bilmem ama “Berlin tarafından adım adım izlendiği” doğru! Çünkü Almanya yurtdışına çıkan her vatandaşına başlarına bir şey gelirse takiplerinin yapılmasını sağlayan Elefand adlı bir hizmet programını yüklemelerini tavsiye ediyor. Benzer bir hizmeti GSM operatörleri aracılığıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin yurtdışındaki elçilik ve konsoloslukları da veriyor. Yani bu “Alman meselesi” de havada kalmakta.

        Dahası, silahlı terör örgütüne yardım suçuna ilişkin İlknur Üstün’e yönelik hiçbir özel ve somut suçlama yöneltilememiş. Tuhaf değil mi?

        Örnekler çoğaltılabilir. Yeni veriler çıkarsa daraltılabilir de. Kimse yargılanamaz değil. Ama ithamlarla gerekçelerin, isnatlarla bulguların arasındaki makas hayli açık görünmekte. Bunun yanı sıra, bu kişilere neden FETÖ tutuklularıyla aynı cezaevi koşullarının uygulandığı, neden tecrit yönteminin kullanıldığı anlaşılabilir değil. Türkçe bilmeyen tutuklulara -temizlik malzemesinden doktor muayenesine kadar her konuda Türkçe dilekçe verme zorunluluğunun olduğu şartlardadefaatle talep edilmesine rağmen neden bir Türkçe sözlük bile verilmediği de.

        Diğer Yazılar