Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ULAŞTIRMA, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan tarafından Kanal İstanbul projesinin nihai güzergâhının Küçükçekmece- Sazlıdere-Durusu koridoru olarak belirlendiği ve bu yıl içerisinde yapım ihalesinin açılacağı duyurulunca sular yeniden ısındı. Kuşkusuz Kanal İstanbul’a ilişkin uyarılar yeni değil. Gezi olaylarıyla başlayan eylemselliği sona erdirmek için dönemin başbakanı Erdoğan ile görüşmeler gerçekleştiren Taksim Platformu’nun da talep listesinde vardı “Kanal İstanbul yapılmasın” uyarısı. Ancak “Sokak istiyor” diye bir oldubitti yaratan ve iktidar devirme girişimine dönüşen hareket o kadar çok antipati toplamıştı ki, o günlerde “Allah bir” deseler kimse kulak kabartmayacaktı.

        Şimdi ise uyarılara daha soğukkanlı bir biçimde kulak vermek mümkün. O gün dikkate alınmamış olan analizlere yakından bakmak ve “Haklı olabilirler mi?” diye sormak her vatan evladının sorumluluğu. En çok da yetkililerin.

        Misal; Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Türkiye, “Kanal İstanbul açılınca Marmara ölü bir denize dönüşebilir” diyor.

        2015 yılında, akademisyenlerin katkılarıyla hazırlanan raporun hâlâ güncel olduğunu ifade eden vakıf, Kanal İstanbul projesinin gerçekleşmesiyle Karadeniz ve Marmara Boğazı’ndaki dengenin altüst olabileceğini iddia ediyor. Bu büyüklükte bir mühendislik operasyonuna girişmek için İstanbul denizlerinin kendine has dinamiklerini iyi anlamak gerekiyor diyorlar. O dinamikler şöyle özetlenmekte: İstanbul Boğazı’nın Karadeniz çıkışı, Marmara çıkışından 30 santimetre daha yüksek ve her gün yaklaşık 600 milyon metreküp su üst akıntılarla Marmara’ya doğu akarken, ters yönde ilerleyen alt akıntılar bunu dengeliyor. Karadeniz, tuzluluk oranı düşük dev bir havuza benzer. Tuna, Dinyeper, Dinyester nehirleri bu havuzu dolduran musluklar iken; İstanbul Boğazı boşaltan musluktur. İstanbul Boğazı’na paralel 25 metre derinliğinde yeni bir kanal açmak, havuza ikinci bir musluk açmak anlamına geliyor. Dahası, uzmanlara göre yeni açılacak Kanal İstanbul’un İstanbul boğazında var olan ve Marmara Denizi’nin kirlilik oranını kabul edilebilir düzeyde tutan ters yönlü tatlı-tuzlu su akıntılarından mahrum olacak olması büyük bir mesele. Zira kanal içinde iki yönlü akıntı sistemi olmayacağı için Karadeniz’in kirli suları Marmara’ya dolacak. Denizin dibindeki hidrojen sülfür içeren tabaka yoğunlaşırken oksijen azalacak. Kimyasal dengeler altüst olduğu için kanal kapatılsa bile durum eskiye dönmeyecek. Lodos estiğinde İstanbul’un çürük yumurta kokması, yaşanacak sıkıntının en hafifi olacak. Türkiye kirlilik oranı gayet yüksek olan Karadeniz’in Tuna Nehri tarafından daha da kirletildiğinden şikâyet ederken, akıntı dinamiklerini dikkate almadan açtığı ikinci kapı nedeniyle Karadeniz’in kirini kendi elleriyle davet eden ülke olacak.

        FELAKET TELLALLIĞI MI?

        Duvar adlı internet haber sitesine demeç veren Bilim Akademisi Üyesi yerbilimci Prof. Dr. Naci Görür’ün görüşü özetle şöyle: Marmara inanılmayacak boyutta kirli, tabanında canlı kalmadı. Kirlenme aşırı boyutlara vardığında, Marmara bu sefer besin zinciri vasıtasıyla insanlara zarar verir hale gelecek. Ayrıca projenin deprem alanında olmasından ileri gelen sakıncalar bahsi var. Görür şöyle demiş: “Kanal birçok yerde çürük bir zeminin içerisine yerleşecek. Özellikle kanalın Marmara’ya açılan kısmı doğrudan doğruya fay hattıyla çok yakın temasta bulunacak. Beklediğimiz deprem Marmara’nın içerisinde kıyılara 10-12 kilometre uzaklıkta gerçekleşecek. Kanalın Marmara’ya yakın kesimlerinin depremde görülecek yanal ve düşey hareketlere karşı nasıl tolerans göstereceği bilinmiyor. Dolayısıyla kanalın Marmara yakınlarının olabilecek depremden çok ciddi bir şekilde sınanması kaçınılmaz.”

        Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi ve Çevre Mühendisi Sedat Dural ise projenin 3 yıl içinde Marmara Denizi’ni, ardından Karadeniz’i öldüreceği, içme suyu kaynaklarını yok edeceği uyarısında bulundu.

        Söz konusu tehdit analizleri “ülkeye tesis yapılmasını hazmedemeyenlerin” felaket tellallığı mı? Belki. Öyle bile olsa, “Hayır öyle olmayacak, Kanal İstanbul doğayı tahrip etmeyecek” diyenler de kendi senaryolarını savunmalı, halkı iddia edilen yıkımın gerçekleşmeyeceğine ikna etmeli. Zira çalınan tehlike çanlarında çok küçük bir haklılık payının var olması bile, projenin sorgulanması için yeterli.

        Diğer Yazılar