Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “SİVİL öldürecek olsak Cihangir’den başlarız, Nişantaşı, Etiler... Di mi yani, bir sürü hain var. Türkiye Büyük Millet Meclisi var.”

        Bunlar Akit TV’de yayınlanan “Gün Başlıyor” programının sunucusu Ahmet Keser’in canlı yayında sarf ettiği sözler.

        TSK’ya “Afrin’de sivil öldürüyor” suçlamasını yapanlara cevap veriyor güya. Mahalle, mıntıka adları verirken gülüyor, az sonra “Şaka lan şaka” diyecek gibi.

        Katalog mahalleler bunlar nasılsa. Her melaneti bu mahallelerin adıyla an, vurguyu yükselt, gideri var.

        Oysa cümleler bariz nefret suçu içeriyor, sadece bu mahallelerde yaşayanlar tarafından değil, Türkiye’nin belirli bir kesimi tarafından, “olası bir hareketlilikte hedef alınacak kesimleri işaret etmek” olarak algılanıyor.

        ÜZERİ ÖRTÜLMEDİ

        Aslı astarı olmasa bile AK Parti’nin iktidar etme biçimine karşı korkuya ve nefrete neden oluyor.

        Aslı astarı olmasa bile, kutuplaşmanın kısa devre yaptırdığı zihinlerde “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” hükmüne bağlanıyor; küçümsenemeyecek bir endişenin ve güvensizliğin çoktan ekilmiş, ekilmesine engel olunamamış tohumlarını yeşertiyor.

        Ki o tohumlar nedeniyle, sivillere ceza muafiyeti getiren 696 sayılı KHK o denli yoğun bir endişeye ve tepkiye neden olmuştu. Bu yüzden 15 Temmuz ve “devamı niteliğindeki eylemlere” müdahale eden sivillere dokunulmazlık getirilmesi insanların kanına dokunmuştu.

        Darbecilerle mücadele edilmesine itiraz etmek filan değildi mesele. Darbeciye müdahaleye kim karşı durabilir? Hayır. Mesele, toplumun bir kesiminin, üstü kapalı infazlara dolaylı izin verildiğini düşünmesiydi. FETÖ ile mücadelenin muhalefeti sindirme aracına dönüştüğüyle ilgili bir önkabul zaten vardı, üzerine bir de “Fiziksel varlığımız tehlike altında” duygusu oluştu. Böyle algılandığını bilen ve hükümeti metni yeniden yazmaya davet eden siyasetçiler, hukukçular ve eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise azarlandılar, tahkir edildiler. Ama bakın, “Art niyetlisiniz efenim, metin muğlak filan değil” argümanı da, KHK’daki metnin daha doğru ve düzgün bir şekilde yeniden ele alınmasını isteyenlere yapılan eleştiriler de Ahmet Keser’in şakalı şenlikli “Sivil öldürecek olsak...” yayınıyla buharlaşıp gitti.

        Son olarak elbette şunu herkes görmeli: Üzeri örtülmedi.

        “Yok bir şey yok” diye geçiştirilmedi.

        En vicdansız “çoğunlukçu”lar, “Biz ne dersek o lan!”cılar dahil kimse Ahmet Keser’e, “Hay ağzın bal yesin” demiyor, kimse omuz vermiyor. Küçükçekmece Savcılığı soruşturma başlattı. AK Parti’den de itiraz geldi.

        Öyle de olmalı. Çünkü kimsenin bu ülkeye bunu yapmaya hakkı yok.

        Yalnız müsaadenizle şöyle içimden gele gele bir “Hey gidi günler hey” de diyeceğim.

        Bir zamanlar, çok değil 5-10 yıl filan önce; sosyal çevresini genişleten, dünyaya dair ilgi alanlarını derinleştiren, eli azıcık para gören İslamcıların ya da muhafazakârların Nişantaşı’nı, Cihangir’i fazlaca uğrak yeri yapması en başta o Nişantaşılı, o Etilerli, o Cihangirliler tarafından dalga konusu edilirdi.

        “Ay her yere geldiler” dönemin başlıca klişe cümlesiydi.

        Nişantaşı’nın City’s’i yeni açıldığında hatta, hiç unutmam, bazıları kalkıp, “Burası bizim mahallemiz, gelmeyin” şeklinde cümleler sarf etmişti.

        HAKLI SORULAR

        Yeni iktidar profilinin yeni sakinlerinin başlarını kendi mahallelerinden çıkarıp yeni çevreleri, yeni imkânları kolaçan etmesinden, kendileriyle aynı yerlerde yemek yiyip aynı markaları kullanmaya başlamalarından, hatta aynı kafelerde karşılaşmaktan bile mutsuz idiler.

        Kendilerini imtiyazlı kılan ayrıntıları şimdi iktidar nimetini eline geçirdiği için daha “görünür” olan, “dinci ayak takımı” saydıkları üniversite mezunu, araştırma görevlisi, öğrenci, tekstilci, gazeteciyle paylaşmak istemiyorlardı. Paylaşırlarsa kendilerini konumlandırdıkları “statü”lerine zarar geleceğini düşünüyorlardı.

        “Ahmet Keser gibi profilleri, kendilerini adı geçen mahallelerin sahibi addeden adamların ve kadınların kibri yaratmış olabilir mi?” sorusu haklı bir sorudur.

        “Nereden nereye, değil mi?” sorusu da öyle.

        Diğer Yazılar