Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        16 yılın, ekonomide kötüye gidişe dair onca analizin, alt ve orta sınıfın satın alma gücündeki azalmanın, terörün ve terörle mücadelenin direkt ve dolaylı olarak negatif kayıpların yaptığı negatif etkiye rağmen Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk turda kazanmas, hiç kuşkusuz kalın neonlu harflerle yazılması gereken bir zafer. Erdoğan’ın oylarının şeker fabrikalarının kapatıldığı, çay ve fındıkla sorunların yaşandığı yerlerde dahi rakibi Muharrem İnce’nin oylarından yüksek olması ise önemli bir şey söylüyor. Ne söylediğini 25 Haziran 2018 tarihli yazımda anlattım.

        Erdoğan’ın 2014 cumhurbaşkanlığı seçimindeki oyu da aşağı yukarı % 52 civarındaydı. Ama MHP o gün başka bir cumhurbaşkanı adayı için CHP ile ittifak halindeydi. Bugün AK Parti ile ittifak halinde. 1 Kasım 2015 seçim sonuçları baz alınarak düşünüldüğünde iki partinin kâğıt üzerindeki oy potansiyeli % 60’ları buluyor. Ancak Erdoğan % 52 aldı. Görünürde 2014’teki oylarını koruyor ama aynı terkiple mi koruyor, net değil. Dolayısıyla AK Parti- MHP ittifakının Erdoğan’ın sayısal üstünlüğünü koruma bağlamında doğru bir karar olduğuna şüphe yok.

        Ancak bu ittifakın sonucu olarak telakki edilen bir tablo var. Zira an itibarıyla Meclis’te AK Parti, MHP ve İyi Parti’nin teşkil ettiği bloka baktığımızda gördüğümüz tablo milliyetçiliğin alanını genişlettiği yönünde. Milliyetçiliğin artmasından hayırhah sonuçlar çıkmadığını tecrübe edenler, haliyle tabloyu endişe verici buluyor. Ancak milliyetçiliğin artmasının tek sebebi acaba iddia edildiği gibi sadece AK Parti-MHP ittifakı mı? Yoksa bu ittifakın kurulması dahil milliyetçiliğin alan genişletmesi dünyadan bağımsız olmayan farklı dinamiklerin bir sonucu mu? Başka bir ifadeyle, nasıl olacaktı da Türkiye’de milliyetçilik artmayacaktı? Daha doğru soru şu: Bütün dünyada milliyetçilik artarken, Türkiye’de milliyetçiliğin artmasından daha tabii ne var?

        ABD’ye bakın. Meksikalı aileleri sınırda bölen, anne-babalarını kovup çocuklarını kafeslere tıkan ABD’ye. Milliyetçiliğin en berbat, en haşin, en insafsız formu ABD’yi ele geçirmiş durumda.

        Macaristan’da milliyetçi yabancı düşmanı Viktor Orban’ın partisi tüm oyların yarısını alarak mecliste üçte ikilik bir çoğunluk elde etti.

        Fransa’da Marine Le Pen de giderek güçleniyor.

        İtalya’da koalisyonun göç karşıtı içişleri bakanı Matteo Salvini, 629 göçmeni taşıyan kurtarma gemisine ülkenin tüm limanlarını kapattı. “Önce İtalyanlar”, “Faşizm döneminde ülkede güzel şeyler de yapıldı” diyen Salvini’nin Türkiye’ye sarf ettiği sözler de evlere şenlik: “Türkiye’nin AB üyeliği fikri delilikten ibarettir.”

        Hollanda’da Türkiye karşıtı, Müslüman düşmanı Geert Wilders ve partisi son seçimlerden oylarını artırarak çıkmıştı. “Ben parlamentoda Türk, Faslı ya da bir İsveçli olmasını istemiyorum” sözleriyle ünlü. Ayrıca “Erdoğan gibi düşünenler Türkiye’ye dönsün” sözünün de mucidi.

        Wilders’in fikirleri Hollanda’da değil ama Avusturya’da iktidarda. Wilders’in cümlesini alıp aynen kullanan Avusturya hükümetinde koalisyon ortağı olan Özgürlük Partisi’nden Johann Gudenus, birkaç gün önce aynen şunu dedi: “Avusturya’da yaşayıp Erdoğan’a oy verenlerin Türkiye’ye dönmeleri daha iyi olur.” Aynı Avusturya, 1 ay önce 7 camiyi kapatma ve ülkede çalışan 100’ü aşkın imamı sınırdışı etme kararı almıştı.

        Bu ülkeler bir-iki sıra dışı eylem ve tatsız olaya şahit oldular, sınırlarına binlerle ifade edilebilecek mülteci dayandı diye AB değerleri adı verilen görkemli façalarını bir lahzada dağıttılar. Milliyetçiliğin en negatif, en pespaye, en olumsuz versiyonlarına sahip çıkıyorlar. Onlar milliyetçiliğe savrulurken, 15 Temmuz darbe girişiminde “dışarıdan yardım alındığını” bilen, sınırlarında PYD-PKK baskısı olan, FETÖ diye bir şeyle uğraşan, her Allah’ın günü yöneticilerinin aşağılanmasına, ülkelerinin AB’ye girmeye layık olmadığı söylemlerine tanık olan, 4 milyon mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye insanı milliyetçileşmiş çok mu? Dua edelim ki Türkiye’nin milliyetçiliği yine de ırk eksenli bir yabancı düşmanlığı üzerine kurulu değil, vatan eksenli. Toprağı korumaya endeksli.

        TEŞEKKÜR EDEREK HEDEF GÖSTERMEK

        Anlayacağınız, Neden güllerin yanında diken var?” diye mutsuz olacağımıza, “Dikenlerin arasında gül var, ne güzel” diye şükretmemiz gereken bir dönemdeyiz.

        Ben öyle yapmayı deniyorum.

        Misal, Devlet Bahçeli’nin benim ismime de yer verdiği fişleme ve müfterilikle itham etme listesi.

        Her zaman devletin bekası fikrinin yanında olmuş, dahası, herkes Bahçeli’nin Erdoğan’ı desteklemesinin MHP’yi eriteceğini iddia ederken “Bahçeli uzun vadede kârlı çıkacak, MHP şu an anketlerde erimiş gibi görünebilir ama Bahçeli gücünü giderek pekiştiriyor” demiş biri olarak neden Bahçeli’ye iftira atanlar listesinde yer aldım, bilmiyorum. Herhalde genel af önerisini eleştirdiğim için. Sebep ne olursa olsun bu tuhaf “teşekkür ederek hedef gösterme” eylemini hak etmedik.

        Ama diyorum ya, “Niye dikenler var?” diye ah edeceğimize “Dikenler arasında gül var” diye sevinmemiz gereken bir evredeyiz. O yüzden üzülmek yerine “Çok şükür, kimse bu hedef göstermeyi emir telakki edip bizi vurmaya gelmedi. İnsanımız yine de iyi” demeyi tercih ediyorum.

        Diğer Yazılar