Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hatırlanacağı gibi, Türkiye, İdlib'e askeri bir operasyon düzenlenmesine karşı çıkıyor ve bunun insani trajediye yol açacağını; radikal örgütlerle ılımlı muhalefetin birbirinden ayrıştırılmasının mümkün olduğunu iddia ediyordu.

        Nitekim ısrarlar sonuç verdi ve Soçi’de gereçekleşen 5 saatlik görüşmede Putin, Erdoğan’ın talebini kabul etti.

        Anlaşma uyarınca 15 Ekim'e kadar muhaliflerin kontrolündeki bölgeyi Suriye rejiminden ayıran sınır boyunca 20 kilometre genişliğinde bir ‘silahtan arındırılmış bölge’ oluşturulacak. “Radikal örgütler” Türkiye ve Rusya tarafından tesbit edilecek. Bu arada diğer silahlı muhalif gruplar da oldukları yerde kalacak. Dört hafta içinde sayıları 50 bini bulan ılımlı muhaliflerin Ankara tarafından silah bırakmaya ikna edilmeleri bekleniyor. Nitekim Erdoğan dün, bazı muhaliflerin çekilmeye başladığını açıkladı. Pek çok grubun bu teklife olumlu bakacağı umuluyor. Ama hepsi değil. Mesela El Kaide'ye yakın Heyet Tahrir Şam, silah bırakmasını isteyeni düşman ilan edeceğini ilan etti.

        TÜRKİYE YAPICI ROL OYNAYABİLDİĞİNİ BİR KEZ DAHA KANITLADI

        Türkiye’nin insani bir trajediyi önlemek için attığı adım ve aldığı sorumluluk elbette riskler de içeriyor. Kimi şom ağızlılar örgütün Türkiye'de terör saldırıları düzenleyerek intikam almak isteyebileceği öngörüsünü dile getirdiler bile. Hata bazıları daha ileri giderek şunu yazdılar: “Türkiye’nin planı işlemezse, HTŞ saldırılara devam eder rejim ve Rusya karşı saldırıya geçer ve 12 yerde gözlem noktası bulunan Türk askeri iki ateş arasında kalabilir. Yok eğer Türkiye’nin planı işler, silahı olan silah bırakır, HTŞ İdlib içlerine çekilir, diğer muhalif gruplar içinde eritilebilir vs ise bu kez Türkiye’ye ‘Madem bu kadar etkindin bugüne kadar niye bir şey yapmadın denilebilir ve Türkiye zor duruma sokulabilir!”

        Bugünlerde uluslararası analiz yapan Batılı mehreçlerin Türkiye’ye yaptıkları İdlib övgüleri, kenarlarına teyellenmiş felaket tellallığıyla beraber geliyor anlayacağınız. Oysa dün denilecek kadar yakın bir zamanda, Rusya ve Şam rejimi İdlib’i vurursa Türkiye sınırına yığılacak sığınmacılar ne olacak? diye dertleniyor, ‘dertlenmiş’ görünüyorlardı. Şimdi Türkiye’nin boyundan büyük bir işe girişmekle itham edebildiklerini izliyoruz.

        Oysa bu uzlaşı için söylenecek tek şey var: Şam rejiminin İdlib’i topyekûn yok etme planını Putin ile anlaşarak engelleyen Erdoğan, Türkiye’nin Suriye konusunda ne kadar yapıcı bir rol oynadığını ve geleceğe yönelik olarak daha fazla katkı yapabileceğini göstermiş oldu.

        İkincisi; İdlib’e Türkiye’nin kanatları altında hiç değilse bir süre daha zaman kazandıran bu başarının altında Rusya’nın ‘sahada’ Türkiye’ye ihtiyaç duyması var.

        Ancak elbette tablo tümüyle iyimser değil.

        RİSKLER VE OLASILIKLAR

        Rusya’nın İdlib konusunda Erdoğan’ın ‘insani’ önerilerini kabul etmesinin nedeni ‘insanlık’ değildi.

        Şimdi pek rahat ve durumdan memnun görünmesinin başkaca nedenleri var. İlki şu: Rusya’nın İdlib’te kan dökecek Şam rejimiyle beraber hareket etmesi, Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantıları öncesinde hiç de hoş görünmezdi. Oysa Rusya’nın nahoş görüntü vermekten kaçındığı, hatta şık bir resim vermek için çabaladığı bir dönemdeyiz.

        Zira, Rusya Astana süreci başladığından beri Suriye’de bölgenin ‘soft power’ pozisyonuna talip. Kırım’a yönelik gayri meşru hamlesini meşrulaştırma, Suriye’deki varlığını daim kılma gibi faktörlerin yanısıra, PYD çemberindeki Kürtleri ABD’den koparıp özerklik almalarını sağlayarak Şam rejimine bağlama gibi bir dizi plan ve istekleri var Rusya’nın. Bunları ancak ‘makul bir bölge gücü’ görüntüsüyle gerçekleştirebileceğinin farkında ve başarırsa ‘Rusya’ ve ‘soft power-yumuşak güç’ kelimeleri ironik biçimde aynı cümlede yer alacak.

        Ayrıca Türkiye ile yaptığı anlaşma sayesinde silahlardan arındırılmış bir tampon bölgenin kurulması sayesinde (15-20 km) Hmeymim ve Tartus'taki Rus hava ve deniz üslerinin güvenliğini tek kurşun atmadan garantilemiş oldu.

        Ancak sonra şu oldu: İdlib’in hayatını şu an için kurtarmış olan ve büyük bir insani dramın önüne geçen Türkiye’nin bu başarıyı fırsat bilerek alan genişletmesi olasılığını da hesaba katıp karşı önlem aldı: İdlib’de uçuşa yasak bölge oluşturulması talebini geri çevirdi. Yani İdlib semalarında uçmak serbest ama bu hak sadece Rusya’ya ait.

        İşin zor kısmı Türkiye’nin boynunda iken, yani Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ve benzerlerinin ağır silahlarını bırakıp İdlib içlerine doğru çekilmelerini sağlamak ya da başka gruplar içinde erimeye ikna etmek sorumluluğu Ankara’ya ait iken, Rusya’nın eli de, düne kadar kapalı olan Şam otoyolu da açılmış, işleri rahatlamış durumda.

        ABD ile ilişkilerdeki gerilimin azalmayıp artması ve Rus üslerine karşı bölgedeki radikal gruplardan gelebilecek saldırı olasılığı ise akla şu ihtimali getiriyor: Rusya’nın açıktan ve giderek sertleşen tonlarda Ankara’ya ‘ne oldu? Hani çatışmasızlık olacaktı? Diye hesap sormaya başlaması ihtimali.

        Ancak enseyi karartmanın lüzumu yok. Zira tam bu noktada, ‘Rusya’nın sahada Türkiye’ye ihtiyacı var’ tesbitine tekrar bakmamız lazım.

        Çünkü…

        Suriye’deki iç savaşın bitmesinde de, bittikten sonra yeni kurulacak düzende de, muhalifleri Putin ile aynı masaya oturmaya ikna edebilecek tek güç Türkiye’nin desteği olacak. Ve Kremlin’in bunu hesaba katmama ihtimali yok.

        Diğer Yazılar