Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Habertürk televizyonunda Hülya Hökenek’in moderasyonunda gerçekleştirilen bir programda İsmail Saymaz ve Selman Öğüt arasında yaşanan Kemalizm tartışması başlı başına ‘olay’dı. Konu nasıl “Kemalizm Müslümanlara zulmetmiştir” noktasına geldi, anlamadım. Ama konunun “Kemalizm sayesinde ezanlar özgürce okunmuştur” noktasına gelmesi karşısında şoke oldum, güleyim mi ağlayayım mı bilemedim. Bu ülkede yaşayan ve Türkçe ezan tartışmasının gayet farkında olan, sırf başı örtülü olduğu için ya da namaz kıldığı için başı onlarca kez derde girmiş milyonlarca insana şaka yapmanın ne gereği vardı çözemedim.

        Ben asıl olarak tartışmadan sonra Selman Öğüt’ün ‘çölüne dön Selman’ adlı bir hashtag’le linç edilmesine takıldım. Midem bulandı desem daha doğru olur. Çölden kasıt Selman Öğüt’ün Mekke’de doğmuş olması. Çöl dedikleri yer, İslam’ın şartlarından birini yerine getirmek, hac yapmak için gittiğimiz şehir. Bu karşılık nereden baksanız ırkçılık ve Kemalizmi bir dünya görüşü olarak benimseyenlerin ‘mekanın sahibi’ küstahlığının, kibrinin dışavurumu ve bal gibi İslamofobi.

        Hâlâ mı? Evet öyleymiş.

        Zurnanın asıl zırtladığı yer ise, Kemalizmden yemediği dayak kalmamış, sonra ayrıca Cumhur İttifakı tarafından da mağdur edildiği için bildikleri gerçekleri unutmuş dindarlar ve demokratların durumuydu. Gerçeği söyleyen, sevmedikleri bir çevreye mensup biri olunca sosyal medyada tezahür eden ‘çölüne dön’ hashtag’ine bakıp “Oh oldu” haleti ruhiyesine girilmesiydi.

        Tabii ki şunu biliyorum: Türk yakın ve mevcut siyaset tarihine damga vuran ‘Pelikan Bildirisi’ üzerinden, bu bildiriyi kaleme alan çevre, siyasete ve medyaya egemen kıldıkları tahakkümcü, insan onuruna demokrasiye ve hukuk devletine saygı duymayan tutum ve davranışları nedeniyle nefret objesi haline geldiler. Buna şüphe de yok, bunu bilmeyen de yok. Kaç kez bu konuda yazdım, şimşekleri üzerime çektiğim de oldu bedel ödediğim de. Ancak Selman Öğüt’ün akrabalık ilişkileri, söz konusu tartışmanın akabinde gerçekleşen ‘çölüne dön’ terbiyesizliğinin ‘Pelikan’ parantezine indirgenmesini mazur kılar mı?

        Kılmamalı.

        Maide suresi 8. Ayeti hatırlamakla mecbur olduğumuz zamanlar olduğunu düşünüyorum. Diyor ki, “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletten ayrılmaya yöneltmesin. Adaletli davranın (…)”

        Türk siyaseti biraz da haklı bulduğu bir şey beğenmediği biri tarafından dillendirildi diye hoppala karşı pozisyona geçiveren, sonra yanında yer aldığı kişiler gerçek yüzlerini gösterince da aldığı yanlış pozisyonla başbaşa kalan taraf psikolojisi yüzünden bu halde. ‘Ad hominem’cilik yüzünden bu halde. Yeni pratikler eklemeye gerek yok diye düşünüyorum.

        Adaletli olan, adil olan yol belli. Kim söylerse söylesin, Kemalizm Müslümanlara zulmetti mi etmedi mi sorusunun karşılığı hakkında dürüst olmak.

        ELBETTE ZULMETTİ. NOKTA.

        Bu yazıyı yazma nedenim de esasında iktidarın kutuplaştırıcı siyasetine karşı muhalefetin toplumsal konsensusu sağlama amaçlı pratikler üretme yoluna gittiği birkaç örneği değerli bulanlardan olmam.

        Nitekim bu pratik işe de yaradı, gerek anayasa referandumunda gerekse yerel seçimlerde muhalefet ‘Kemalist’ vurgusu azaltılmış, demokratikleşmiş, halkın değer ve inançlarını aşağılamayan ve geçmişte inanç özgürlüğü şansı olmamış kesimlere yakın durarak başarı ivmesi yakaladı.

        “Ne kadar az Kemalizm o kadar çok başarı” metodu uygulandı da, öyle başarılı olundu.

        Ancak son zamanlarda bu tartışmadan da bağımsız olarak gözlemleyebileceğimiz başka şeyler oluyor. AK Parti’ye oy vermekle beraber içi buruk ve kırgın olanları daha da tahkim edecek bir ‘Kemalizm övgüsü’ sahne alıyor. İşlemediği anlaşılmış bir formül, hem de ‘muhalif’ olarak kodlananlar tarafından davet mi, tam da iktidarın istediği türde bir ‘ayrıştır-tahkim et’ taktiğinin parçası mı olduğunu bilmediğimiz saiklerle meydan okuyan bir üslupla devreye giriyor.

        Bütün muhalifleri Kemalist yapmak iktidar cenahının taktiği iken nasıl oluyor da ‘muhalifler’ bu tuzağa balıklama atlıyorlar, anlamak zor. Sebep İmamoğlu ve Yavaş’ın başarısını Kemalistlerin başarısı olarak göstermek istemelerinden kaynaklanan bir ego ile malul olmak mı? Yoksa iktidarı bu şekilde memnun ettiklerini görüp daha çok alan kaplamak istemek mi?

        Gerçek şu: Atatürk’e hakaret ederek de toplumsal konsensus oluşmuyor, Kemalizmi övüp göklere çıkararak da. Bunu görmek zor olmasa gerek.

        Açıkçası iktidar partisi bu yola nasıl girdiğini neden girdiğini çoktan unutmuş olsa da, ben Atatürk düşmanı olmayan bir anti Kemalist Müslüman demokrat olduğumu unutma niyetinde değilim.

        O yüzden tekrar hatırlatayım diyorum, kayda geçsin.

        ATATÜRK VE KEMALİZM TAMAMEN FARKLI ŞEYLERDİR

        *Kemalizm=Atatürk değildir

        *Atatürk modern Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve saygı değer bir şahsiyet iken Kemalizm, aşırılığın cisimleşmiş halidir. Atatürk’ü laikliğin mehdisi yapma girişimidir.

        *Nasıl ki ‘Hristiyan’ ile ‘Haçlı’ aynı şey değildir, Atatürk’ü seven bir insanla ‘Kemalist’ de aynı şey değildir.

        *Kemalizm, referansını Atatürk’e dayandırmış olanların kurdukları sistemi kitlelere zabitanlık yapmak, sopa göstermek, sadece göstermeyip o sopayla dövmek ve biteviye hizada tutmak için Atatürk’ün meşruiyetini kullanmış bir istismar ideolojisidir. Bugün iktidarın sebep olduğu sorunlar, hatta FETÖ gibi örgütsel oluşumlar bu istismarın ve aşırılıkların sonuçlarıdır.

        *Atatürk’ü sevmek, öğretilerinde zamana karşı dirençli ve evrensel bazı ilkeler bulmak, onları savunmak demektir. Ama Kemalizm kavgacı, iddiacı ve rövanşisttir.

        *Evet, Kemalistler Müslüman halka zulmetmiştir ve tam da bu zulüm nedeniyle laiklik dinsizlik gibi algılanmış, çünkü öyle uygulanmış, gelişen refleks de aynı ölçüde büyük ve yıkıcı olmuş, bu nedenlerle de herkesi tatmin edecek, herkesi kapsayacak evrensel değerleri ve hukuku referans alan adil ve ahlaklı seküler idare ve yönetim ilkeleri bir türlü yerleşmemiştir. Bir genç kızın başındaki 90x90 ölçülerindeki örtüyü ‘rejim krizi’ sayan ‘irtica’ çanları çalmak için yeterli gören, başörtülü avına çıkan sistematik taciz zihniyetiyle edemezdi de zaten.

        *“Benim annem de başörtülüydü”lerle ya da “Camiler mi kapandı ne var?”larla, Kemalizmin özgürlük getirdiğini iddia etmek gülünçtür. “Başörtülü isen evde otur, çünkü seni okula almayacağız” ile “Namaz kılıyorsan çiftçi ol, manav ol, çünkü devlet dairesinde sana namaz kıldırmayacağız”lar arasına sıkışmış bir alandan “Kemalizm dini özgürlüklere saygılı davrandı” önermesi çıkmaz, buna insanlar, ağaçlar ve hatta denizler bile güler.

        * “Bugün onca haksızlık varken sen Kemalizme mi takıyorsun” diyenler olabilir. Takıyorum çünkü bugün olanlar, dünü aklamaz, bilakis dünün sonuçlarıdır. Bugün olanları değiştirmenin, toplumsal konsensusun tek yolu var, dünü inkar etmek yerine dünle yüzleşmek. Yüzleş ki, bugün şikayet ettiğiniz şeylerden dolayı insanlar rövanşizm korkusundan bağımsız hale gelsin, yanlışları ifade etmeye, partilerini yönlendirmeye hatta zorlamaya başlasın. Normalleşmeye giden yol açılsın.

        Ha bunu istemiyor, kendi aranızda ne demokrasisi, ne toplumsal konsensusu ne normalleşmesi diye kikirdiyorsanız o başka.

        Diğer Yazılar