Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye’nin koronavirüs ile mücadeleyi benzerlerine oranla gayet iyi yürüttüğünü düşünüyordum. Türkiye’nin Avrupa hastaneleri ile kıyaslanamayacak artıları vardı zira. Şehir hastanelerinde yatak sayımız oldukça iyi düzeydeydi ve yataklar her an yoğun bakım yatağına dönüştürülebiliyordu. Recep Akdağ zamanında yapılan ne kadar halktan yana sağlık devrimi varsa şimdi meyve veriyordu.

        Türkiye mevcut Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca’nın nasıl bir değer olduğuna da bu süreçte tanık oldu. Bilim Kurulu oluşturmak Fahrettin Koca’nın fikriydi. Bakan, süreç boyunca verileri şeffaf biçimde paylaşan, sakin ve müşfik tavrıyla ülkeyi hem hazırladı hem eğitti hem sakinleştirdi.

        En olmayacak adamları en laf dinlemez grupları fiziksel mesafeye ve sosyal izolasyona ikna etti.

        Basına akreditasyon uygulamadı. Birgün de girdi basın toplantılarına Sözcü de, adı sanı duyulmamış web siteleri de. “Soru sorulacak muhabirlere neden mikrofon dağıtılmıyor” diye sitem eden bir gazeteciye “Kusura bakma kızım” dediği gün, o içten ve babacan cevabı duyduğum gün çok gözlerimin dolduğunu hatırlıyorum.

        Bilim Kurulu’nu oluşturma refleksi sayesinde o bilim adamlarının uzaktan eğitim ve sosyal izolasyon tedbirleri hızla hayata geçti. Tavsiye ettikleri korunma tedbirleri ve önerileri halkla buluştu ve hiç iftira atmayalım bu halk da bunu iyi kötü uyguladı.

        Herkes farkındaydı bu durumun ve o yüzden Fahrettin Koca iki gün ekrana çıkmasa merak edilir oldu.

        Bu süreçte Sağlık Bakanlığı gerek Avrupa’nın çeşitli şehirlerindeki öğrencileri almak için, gerekse başka ülkelerdeki Türkleri ülkeye getirmek için içi sağlık ekibiyle dolu boş uçaklar kaldırılmasını sağladı ve bu dünya standartlarının üzerinde olan bir uygulamaydı.

        Eksikler elbette vardı ama artılar fazlaydı.

        Türkiye’deki hayat kaybı oranı ile Avrupa’nın ileri şehirlerindeki ölüm sayıları arasındaki farkın büyüklüğü bile Türkiye’nin bu sınavı iyi götürdüğünün göstergesiydi.

        Ta ki dün geceye kadar.

        Cuma gecesi saat 22.00 sularında yapılan ‘sokağa çıkma yasağı ilanı’na gelene kadar.

        Sokağa çıkma yasağının travmatik etkisini hesaba katmayan karar vericiler market, fırın, pastane önlerine yığılan ve birbirleriyle ferah feza virüs-bakteri takası yapan insanları görünce ne hissettiler acaba?

        “Ulan ne adamlarmışsınız be! Epi topu 48 saat yasak var, bu ne açlık?” mı dediler trol ağzıyla? Verdikleri kötü kararın sorumluluğundan kaçmak için stoklanması mümkün olmayan şeyler için panikle kasa önlerinde biriken insancıkları görmeyip ‘luppa’ ve ‘kola’ alanlara bakıp vicdan mı rahatlattılar sırf daha kolay olduğu için?

        Saat 21.30-22.00 arasında böyle bir ilan yapıldığında vatandaşın henüz açık olan yerlere akın edeceği ve bunun da gayet ‘doğal bir refleks’ olduğu, nasıl oldu da düşünülemedi, anlamak mümkün değil.

        Madem sokağa çıkma yasağı ilan edilecekti neden haftalarca bu talep reddedildi ve sokağa çıkma yasağı ilan edileceği ile ilgili iddialar çok sert bir dille yalanlandı?

        Daha önce söylenenler böyle aniden reddedilebildiğine göre vatandaşın ‘sadece 48 saat sürecek bir yasak’ sözüne inanmadığını gösteren davranışlar sergilemesi gayet normal değil mi?

        Ama ne mümkün. Dün gece o vatandaşa bir ‘bidon kafalı’ denmediği kaldı.

        YA 12 SAAT VERECEKTİNİZ YA 12.00’DE İLAN EDECEKTİNİZ

        Vay efendim neymiş, sokağa çıkma yasağı öncesinde süre verilseymiş de “bu insanlar…” yine yağmalarmış, yine panik olurmuş, yine aynısı olurmuş…

        “Bu insanlar…” dediğiniz Mars’ten gelmediler.

        “Bu insanlar…” dediğiniz kişiler “Sokağa çıkma yasağını dile getirenler FETÖ’cüdür onun bunun maşasıdır” dediğinizde size inanmış olanlar…

        “Bu insanlar…” dediğiniz insanlar “Marketlerden çok fazla ürün almayın, o gün yetecek kadar alın, stoklama yapmayın, korkmayın gıda ve hayati ürünler herkese yetecek” vs gibi duyurulara inanmış olanlar.

        Size inandıkları için dün gece hiç hazırlanmadan, apansız inmiş emir karşısında panik oldular. Ve “Neden evine alıp koymadın kardeşim, küresel kriz bu öngöremedin mi, aaa alacaktın on kilo mama yirmi kilo un” şeklinde konuşan kaba saba kişiler tarafından azarlandılar. Hükümete inananlar, günlerdir “Ne olur bizi eve kilitleyin lütfen sokağı bize yasaklayın” şeklinde kampanya yapanların haklı çıkma sevinci tarafından pataklandılar.

        Yirmi gündür kendisini eve kapatmış adamların ani ve agresif emir karşısında geliştirdikleri ani refleks marketten luppa ile kola alan adamın ‘keyfi ihtiyaç listesi’ne indirgendi. Ya da kim bilir kaç boğazı doyurmak zorunda olan adamın sırtına yüklediği ekmek çuvalı ‘dalga’ konusu oldu.

        Hadi bunlar meselenin siyasi - sosyolojik boyutu, ama sağlık boyutu ve hayati sonuçları itibariyle çok riskli bir geceye imza atıldı ve bu hata halkı suçlayarak, halka “Göbeğini kaşıyan adam sen gerçekten aptalsın ve ölmeyi de zaten hakettin” muamelesi yaparak temizlenebilir bir hata değil.

        Madem insanlara süre vermenin gereksiz olduğuna kanaat getirdiniz, madem instagram storylerindeki ‘ekmek yapma’ sahnelerinin bütün evlerde geçerli olduğu vehmine kapıldınız o zaman sokağa çıkma yasağını açık tek bir dükkanın bile kalmadığı gece saat 12.00’de yapmak neden aklınıza gelmedi? Yani açık yer bulacağı umudu olmadığı için kimsenin sokağa çıkmayacağı bir saatte?

        Genelge yayınlandı, istisnalar; açık olacak mekanlar işletmeler açıklandı ama neden sonra… “Ba’de harabül Basra”. “Fırınlar açık olacak’ genelgesi yayınlandığında virüs yirmi gününü evinde geçirip dün gece panikleyen ve ekmek, süt, kola, bebek maması, sebze, meyve, sigara kuyruğu yapanların üzerinden atlayıp iki tur dönmüştü çoktan.

        Süreç başladığından beri canını dişine takarak çalışan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın, Bilim Kurulu’nun, sağlık çalışanlarının onca emeği çabası, halkını tanımayan, halkının reflekslerini unutmuş ve nasılsa herkesi ‘avam’ kendisini ‘elit’ görür hale gelmiş, hatta telaş yapanlardan ‘bu insanlar…’ diye bahseder olmuş birilerinin oldubittisiyle bir gecede tuz buz oldu.

        “Sokağa çıkma yasağı” fikrine, ne kadar makul olursa olsun talep ediliş biçimini çok agresif bulduğum için mesafeli duruyordum ama dün geceki sokağa çıkma yasağının ilan ediliş biçimi muhalefetin bugüne kadar yaptığı - söylediği pek çok şeyden daha ‘agresif’ bir davet oldu virüs için.

        2 günlük sokağa çıkma yasağından süzülecek fayda son derece sınırlı iken, yasağın ortaya konuluş biçimindeki hata virüsün yayılımını kat be kat arttırarak zarara hizmet etti.

        Diğer Yazılar