Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Koronavirüsün çok tatsız etkileri oldu, malum. Başta can kayıpları, hastalığa yakalananların çektiği ıstırap. Yakınlarının yaşadığı yürek ağrısı. Şimdi oturup baştan saymayalım.

        Ama öyle yan etkileri de oldu ki, virüs kadar tehditkâr değilse bile mide bulandırıcıydı.

        Birileri umrecilere taktı. Yurttan ayrıldığında daha koronavirüs tehdidi olmayan insanlar Türkiye’ye giriş yapıyor diye sövülüp aşağılandılar. 14 gün karantinaya alınmaları bile umreye gidip dönenlere virüsü yaymak için ülkeye dönmüşler gibi davranılmasını engellemedi. En sonunda bu iş Sağlık Bakanı’na bile soruldu. Koca da “İki haftalık zaman diliminde yurt dışından gelen 3 yüz 57 bin içindeki umrecilerin sayısı sadece yüzde 16’ydı. Avrupa'dan gelenlerin oranı çok çok yüksekti” dedi. Daha ne desin? Çoğu da koronavirüs nedeniyle ucuzlayan uçak bileti, İtalya Fransa turlarını fırsat olarak değerlendirmeye kalkan seküler görgüsüzlerdi diye detay mı versin?

        Birileri EBA ile uzaktan eğitimde ders anlatan başörtülü öğretmene taktı. Can Ataklı Tele 1’de bu kesimin sözcülüğüne soyunup “Facia bu” dedi. Türbanlı öğretmen “Öğretmen imajına uymaz” diye çığlık attı. “Kimse bana öyle özgürük-mözgürlük demesin” diye ekledi. Baktığı korkunç delikten haklıydı tabii. Öğretmen rol modeldi ve başörtülü öğretmen rol modeli başörtüsünü ‘normalleştirmek’ idi. Eh, bu durum da, başörtüsünü bir gün vasıfsız işçiyle öbür gün tarlada çalışan analarımızla ertesi gün terörizmle, daha ertesi gün ’siyasi kontenjan’ diyerek itibarsızlaştırmaya çalıştıkları bir pozisyonla paketleme ısrarında olanlar için elverişli bir durum değildi tabii.

        Birileri ise daha kibar bir üslupla ama daha kötücüllüğü paçalarından akan bir niyetle direkt dine taktı. Anketler yapıldı. “Bugün hangisine daha çok ihtiyaç var? a) Din b) Bilim” gibi zevzeklikler oldu. Eski ünlü program konsept yapıcısı bir ismin attığı şu tiviti de ekleyelim: “Korona pandemisinin öğrettiği en önemli şey bilimin üstünlüğü oldu. Umarın herkes bilimin gücünü öğrenmiştir”

        Bak hele. “Manikürcüme söylüyorum ama oruç tuttuğunu ojelerini silmiş olmasından anladığım ağdacı kız sen de anla. Sana da söylüyorum kız” diyor. Popülist stratejilerine halel gelmesin diye bilimin neye üstün geldiği kısmını kapalı bırakıyor tabii.

        “Araştırdık: Bilim dine üstün geldi” deseler, takipçi kaybedebilir, üzerine bir ton da laf işitirler çünkü. Bilim ile din aynı tartıya çıkmaz ki biri üstün gelsin?

        Pandemi gündemini din bilim çatışmasına dönüştürmek isteyenlerin niyeti düpedüz İslam düşmanlığı ayrıca, aksi olsaydı Hristiyanları ya da Musevileri suçladıklarını da görürdük.

        Ama bakıyorsunuz, sanki bilim adamlarımız aşıyı bulmuş da Müslümanlar gidip aşıyı bulan bilim adamını dövmüş gibi bir muamele…

        Tek biri bile “Aşıya gerek yok, Allah devasını da verir” ya da “Allah’ın gönderdiği koronavirüse tedavi bulmaya çalışmak, Allah’ın iradesine savaş açmaktır” demediği halde.

        Kabe kapanmışken, camiler yasaklanmışken tek bir Müslüman kalkıp “Olur mu öyle iş, yıkarız buraları” filan demediği halde.

        İşin daha kötü yanı şu: Hiçbir Müslüman dindar “Ya bilime güveneceksiniz ya Allah’a inanacaksınız” demiyor. Hem bilime güvenip hem Allah’a inanmanın pekala mümkün olduğunu biliyor Müslümanlar. Ama seküler bir zevat sürekli “Hayır ya bilime ‘inanırsın’ ya da bilime inanırsın” dayatması içine girebiliyor. Pandemi ile ilgili tanı, analiz, tedavi, aşı, kontrol denetleme sorumluluğu olan ‘bilim adamları’ ve ‘modern devlet ve devlet üstü yapılar’ iken hedef tahtasına konan din oluyor.

        Bir art niyet, bir yobazlık, bir arsızlık yok mu burada?

        PANDEMİ DİNE İNANCI EKSİLTMEDİ, ÇOĞALTTI

        Birileri de koronavirüs sonrası kehanetlerden bildirirken cümlelerinin içine ‘objektif’ bir tını katabilmek için, “Pandemi dini inançlarda düşüşe sebep olacak” diyor.

        Hmmm. Belki. Ama şu an durum bu değil.

        Aksini iddia ederseniz “O yüzden mi dünyanın pek çok ülkesinde temizlik, ‘taharet’, sağlık çalışanlarının değerini anlatmak için yapılan teşvik edici afiş çalışmalarında ayet ve hadislerden alıntı yapma teamülü oluştu? O yüzden mi, ABD’deki hastanelerin yoğun bakım servislerinden yere diz çökmüş ve haykırarak Allah’tan yardım isteyen sağlık çalışanı videoları geliyor?” Derler ve haklı olurlar.

        Ben ayrıca şunu da derim: “O yüzden mi psikiyatr olan eşimi arefe günü tam 257 kişi arayıp ‘Bu yıl oruç tutmak istiyorum Doktor Bey, ilaç tedavimin iftar ve sahur saatlerine göre düzenlenmesi mümkün mü?’ diye sordu?” O yüzden mi bazıları “Hayır sizin uygulamanız gereken tedavi buna izin vermiyor, siz tutamazsınız” cevabını kabullenmeyip hafiften maraza çıkardı?

        Hayır böyle gündemlerde dinin önemi azalmaz, artar. Ama bu durum bilimin öneminin kaybolduğu anlamına gelmez. İnsanlar hem bilimsel açıklamalara güvenebilir hem de bu sebep-sonuç dizgesinin arkasında başka bir hikmet olduğuna inanabilir, bazı iç muhasebe süreçlerini harekete geçirebilirler. Herkes kendi vicdanına ve entelektüel donanımına göre farklı çarpıklıkları ve yozlaşma biçimlerini yaşadığımız büyük küresel belanın ‘indirect’ tetikleyicisi olduğuna inanabilir. “Allah’ın yarattığı mahlukata saygımız yoktu, ormanları tükettik, dereleri kuruttuk, hayvanların yaşam alanlarını talan ettik; bir yerden çıkacaktı tabii” de olabilir bu, “Küreselleşme adı altında ucuz iş gücü satan zorba bir devlete bağımlı olunması ile basbayağı bir şer düzeni işlemekteydi, gasp edilen basbayağı bir ‘kul hakkı’ idi, eh ne olacaktı ki? Allah tabii ki gazap edecekti” de olabilir.

        Kamuoyuna konuşmakla mükellef, emir ve yasaklar içeren bir kutsal kitaptan bildirmekle yükümlü din adamları ise ‘hazır veri ve değer setleri’ni kullanırlar.

        Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın kıyameti koparan açıklamasında yaptığı gibi.

        Yarın bu konuyu yazacağım.

        Diğer Yazılar