Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kadıköy’de alkol alan bir topluluğa yaklaşıp tebliğ yapmaya çalışan adamların oldukça sert bir yanıt almasıyla ilgili haberleri gördünüz mü?

        Aynı hafta içinde bir kokoreççide ise "Def olun gidin" tepkisiyle karşılaştılar.

        Hem ilginç bir durumdu hem de değil.

        Tebliğci amcalar, gençler hep vardı. Yılbaşında bildiri dağıtır, kapıları çalar konuşur, pavyonlara girer "Ama bunlar haram, yapmayalım inşallah" der, selam verip ayrılırlardı.

        Vatandaş da bir yandan içkisini içip bir yandan bu kişileri dinler, sonra eyvallah deyip olayına devam ederdi.

        Ama kovmazdı.

        Hatta "Ne söylüyorlar bir dinleyelim" derdi.

        Hatta zaman zaman "Abi doğru söylüyorsun ama, naapalım biz de böyleyiz" diyerek sohbet bile ederdi.

        Lakin, o günler epey geride kalmış görünüyor.

        Artık hoş karşılanmıyor tebliğciler.

        TCK’YA GÖRE SUÇ MU?

        Hatta yaptıklarının suç olduğunu iddia eden hukukçular var.

        Konu Müslümanlar olduğunda suç irad etmeye yatkın çevrenin hukukçuları.

        Emekli cumhuriyet savcısı avukat Nadi Türkaslan’a göre bu eylem, TCK 115’e göre suç oluşturacak vasıfta. Tebliğcilerin hareketinin ifade özgürlüğünün tanıdığı sınırı geçerek suçun kapsamına girmekte olduğunu düşünüyor. (DW Türkçe’ye görüş vermiş.)

        Kimine göre de tebliğcilerin yaptıkları TCK 123’teki halkın sükununu bozma suçunu oluşturuyor.

        Önce TCK 115’e bakalım…

        Türk Ceza Kanunu madde 115:

        (1) Cebir veya tehdit kullanarak, bir kimseyi dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiştirmeye zorlayan ya da bunları açıklamaktan, yaymaktan meneden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

        (2) (Değişik: 2/3/2014-6529/14 md.) Dini inancın gereğinin yerine getirilmesinin veya dini ibadet veya ayinlerin bireysel ya da toplu olarak yapılmasının, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla engellenmesi hâlinde, fail hakkında birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur.

        (3) (Ek: 2/3/2014-6529/14 md.) Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir kimsenin inanç, düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tarzına ilişkin tercihlerine müdahale eden veya bunları değiştirmeye zorlayan kişiye birinci fıkra hükmüne göre ceza verilir.

        Söz konusu madde ve fıkraları, yukarıda da görüldüğü gibi, bir inancı bir fikri yaymayı ya da yayılmasını men etmeyi cebirle tehditle ya da hukuka aykırı yollarla gerçekleştirenler için yaptırım öngörüyor.

        Peki olayımızda bahsi geçen tebliğciler herhangi bir cebir ya da tehdit kullanıyor mu?

        Hayır.

        TCK 123 ise eh, bir parça yaklaşıyor.

        Madde şöyle:

        Sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması halinde, mağdurun şikayeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir”.

        Ancak bu madde de suçun oluşması için "özel bir maksatla hareket edilmesini" şart koşuyor. Yani tebliğcilerin yaptığını ısrarlı ve rahatsız edici bir ‘gürültü’, sükunu bozan bir müdahale olarak nitelendirmek ve cezalandırmak için, bunun "rahatsız etme, huzur kaçırma ve muhatabın psikolojisini bozma" gibi ‘niyetlerle’ yapılması lazım.

        Peki tebliğcilerin rahatsız etme amacı taşıdığını iddia edebilir miyiz?

        Hayır. Kendine göre yaptığı, sahip olduğu inancı herkese yaymak, hatta başkalarının da cennete girmesi için uğraşmak. Misyonerlik faaliyeti bu.

        Hoşunuza gitmeyen her durum, her insan için TCK’dan suç ve ceza çıkarmaya meraklı değilseniz, tebliğcilerin eylemleri için TCK’dan suç tanımı bulmanız mümkün değil. 115 ve 123 bile olmadı işte, buyrun.

        Şunu kabul etmek lazım: Hoşumuza gitmeyen her şey ceza hukukunun konusu değildir.

        Kanun kitapları, sevmediğiniz insanların kafasını yarmak için kullanacağınız tuğlalar değildir.

        Bu kafadan vazgeçin.

        Ancak şuna da kuşku yok: Tebliğciler de kendi kafalarından vazgeçmeli.

        Acilen.

        TEBLİĞ DEĞİL MÜBAREK GERİLİM FİLMİ

        Tebliğcilere yapılan tariz edici muameleyi onaylamamakla beraber, ben de 21.yy.’da internetin olduğu bir dünyada, isteyen herkesin dinin çeşitli yorumlarına ulaşabildiği, doğru bilgiye erişim sorununun olmadığı bir toplumda, böyle tebliğ yapılmaz diyenlerdenim.

        Böyle düşünmem empati yapmayı becerebilen bir Müslüman olmamdan kaynaklanıyor.

        Bilirsiniz Konfiçyüs’e maledilen fakat semavi dinlerde de altın kural halini almış bir prensip var: “Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma.”

        İncil’de “İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın.” (Luka, 6/31, 6/32-38; Matta, 5/43-48) şeklinde yer alan bu kural, İslâm’da “Bir kimse kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe gerçek manada iman etmiş sayılmaz.” (Buhârî, İman, 7) formülü ile ifade edilmiş.

        O zaman hadi, bir zihin jimnastiği yapalım.

        Bir grup kadın bikinilerini giyip camiye gelse ve "Biz kadın bedenimizle çok barışığız, sizi de barıştırmaya geldik, ey cami cemaati selam olsun!" diye avluya hamle etse hoş mu karşılarsınız, saygısızlık ya da meczupluk mu addedersiniz?

        Camiye girmeye çalışan bikinili kadın ne ise alkollü içkiler üzerinde adı konmamış gizli bir yasağın olduğu, -evet, küçük bir şişe rakının fiyatını merak edip öğrenen herkesin göreceği gibi - insanların para yetiremeyip merdiven altında yapılmış yalan yanlış içkileri içerek kör olduğu, sakat kaldığı bir dönemde alkollü mekana gidipçmeyin demeye geldik" diyen sarıklı da odur.

        İkisi de yanlıştır. Mesaj ve mekan bağlamı kopuktur. Kontrast farkı aşılamayacak kadar baskındır.

        Psikolojik harp taktiği gibi tebliğ olmaz.

        Ama bir dakika…

        Yazının başında da dediğim gibi, aslında bu kişiler bunu yıllardır yapıyor.

        Yapıyorlardı.

        Böyle tepkiler almıyorlardı.

        Konunun asıl önemli kısmı burası zaten.

        Dün kabul görür, tolere edilirken, bugün öfke uyandırması.

        Neden?

        Onu da yarın yazacağım.

        Sorunun cevabında hepimize yetecek kadar geniş bir özeleştiri kumanyası bulacaksınız.

        ***

        Kumanya demişken... Ramazan ayımız mübarek olsun. Kafamız idrakle, gönlümüz merhametle dolsun.

        YARIN: DÜN NEDEN KABUL GÖRÜYORLARDI, BUGÜN NEDEN KOVULUYORLAR?

        Diğer Yazılar