Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HAVA çok soğuk ama hâlâ aydınlıktı; iyi ki kendini erkenden dışarı atmıştı. Yeni aldığı, 5 dakikada bir “hâlâ orada duruyor mu?” diye baktığı, yeniden kolunun altına sıkıştırdığı plağını, kitap ve CD’lerini bir kenara koydu; aceleyle soyundu, kendine bir kahve söyledi...

        Bayağı bir “keyif yapma” havasındaydı, tekrar garsona seslendi: “Bir de havuçlu-tarçınlı kek alabilir miyim lütfen”...

        Plağı yerinden çıkardı, piyano başında oturan salaş şıklık içinde şapkalı adama baktı; plağı eliyle sevdi ve yerine koydu. Ardından kitaplarını çıkardı hevesle. Eduardo Galeano‘nun “Aynalar”ından birkaç öyküyü okumuş, daha doyamamışken kitabı bir arkadaşına vermişti; yeniden “Aynalar”a bakmak onu mutlu etti, gülümsedi...

        UYKUSUZ UYANIKLIĞI!

        O sırada tüm bu huzura rağmen onu rahatsız eden bir şey olduğunu fark etti.

        Hani şu aslında belli belirsiz gün içinde size çarpan, aklınızda bile kalmayan ama kıymık gibi bir yere saplanıp farkında bile olmadan can sıkan şeyler vardır ya... Onlardan biri olmalıydı...

        Her zaman yaptığı gibi günü geri sarmaya başladı.

        Ufff yine aynı şeyi yapmıştı. Markete girer girmez ‘Uykusuz’u almış, arabasını abur cuburla doldururken kapağı, arka sayfadaki ‘Otisabi’yi, bir de Yiğit Özgür’ü okumuş, dergiyi tekrar kasa yakınındaki yerine bırakmıştı.

        Bu alışkanlıktan kurtulmalıydı, keşke dergiyi satın alsaydı! Tamam bu adilikti de onu rahatsız eden bu değildi.

        Ay tabii ya; kirasını ödemeyi unutmuştu. Hemen telefona sarıldı ev sahibiyle konuştu, “Canım ne önemi vardı, ödemeyi yarın da yapardı”. Peki sorun neydi?

        ATIŞ POLİGONUNDA GİBİ

        Ve sonra fark etti ki, öğlen karşılaştığı kız rahatsız etmişti onu... Kız kendisine şahsen bir şey yapmamıştı... Sık sık karşılaşmazlardı ama 10 dakika yeterdi! Atış poligonunda gibiydi hatun. Havaya birini atıyor ya da bir mesafeyle hedeflerini diziyor, tetiği çekip vuruyordu. Onu rahatsız eden bunu inceden inceden yapmasıydı belki de... O kadar ustalaşmıştı ki kız bu konuda; seninle dertleşir gibi, seni över, sistemi yerer gibi birilerini düşman olarak kazıyordu aklına... Nasıl da başarılıydı? Bizimkinin hissettikleri arasında az biraz korku bile vardı, kızın “ustalığı” onu korkutmuştu, tanımak bile bir gün hedefte olmak demekti!

        SUYU BULANDIRMASAK

        Kızı düşündü, bildiği kadarıyla bir sevdiği vardı, araları da iyiydi. Bir evi, yakın arkadaşları vardı; ailesi hayattaydı ve onlarla da gayet yakındı. Akıllıydı kız, işinde taktir edilmiyor da değildi, bildiği kadarıyla maddi sıkıntısı da yoktu.

        Peki sorun neydi? Kız niye bu kadar hırçın, bu kadar hırslı ve kin doluydu hayata ve çevresindeki insanlara karşı? İşte onu bilmiyordu bizimkisi...

        Hayatta başına geldiğinde “gerçekten” sarsan, dağıtan o kadar çok şey vardı ki, yok yere, saçma sapan nedenlerle durgun suyu bulandıran herkesin kendisine battığının bir kez daha farkına vardı... Ve kitabını açtı: Kibrit Çöpleri-Murathan Mungan...

        KAPI AĞZINDA...

        “... kapı her açıldığında içeri dolan soğuktan sanki gelen kişi sorumluymuşçasına, her girenin yüzüne kötü kötü bakıp burnundan soluyordu” cümlesini gördü önce “Kapı Ağzında” adlı öyküsünde. Sonra “kabuğu” ile “çekirdeği” arasında “ışık yılları” kadar fark olan “yalnız” insanlara dair öykü. “Ortaya çıkıp sağa sola bir süre havladıktan sonra kapışacak kimse bulamayınca inine dönen; dönüp de kuyruğunu kısıp şamatası sönen, bir süre sonra da etrafta kimselerin ciddiye almadığı köpekler”e benzetilen adamlar...

        “Kitaplara uğrayıp hayata kahraman olarak dönenlerin zamanı çoktan geçti” diyen “Sahaf’ın söylediği” adlı hikâye; “Duvargeçenler” adlı muhteşem öykü...

        Bizimkisi pek çok sorusunun yanıtı ile ihtiyacı olan yakınlığı; Mungan’ın öykülerinde bulabileceğini fark etti bir kez daha; kahvesini içerken gülümsedi, bir kısa kibrit çöpü daha çekti...

        Diğer Yazılar