Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        - BÜTÜN siyasi hayatı liderlik mücadelesiyle geçti, ama Türkiye ona ülkeyi yönetme fırsatını bir türlü vermedi. Seçmene kendisini anlatamadı, anlatabildiği seçmen ise hep sınırlı kaldı. Anlatsaydı, bir şans verilseydi nasıl bir Türkiye olurdu acaba? Başarılı olur muydu? Bu sorunun yanıtını hiçbir zaman bilemeyeceğiz.

        - Siyasetin çehresi değişti. Sadece Türkiye’de değil, dünyada da. Eski dünyada iyi eğitim görmüş, iyi okullarda okuyan, entelektüel kapasitesi yüksek isimler devlet hizmeti adına siyasete giriyor ve kabul görüyordu. Bilinçaltındaki devlet adamı algısının adeta karşılığıydı Baykal. Ama seçmenler tercihini pratik çözüm üreten, halkla aynı dili konuşan, elitizmi yerle bir eden siyasetçilerden yana kullandı.

        - Deniz Baykal elitizmin küçümsenecek değil, aksine özenilecek bir mertebe olduğunu bir türlü halka anlatamadı. Halk diliyle konuşmaya çalışıyordu, ama yine de ders verir gibi bir havası vardı. Miting konuşması aşırı uzundu mesela. Yüzeyde olumsuzluk gibi gözüken bu özellikleri halbuki onun artı puanlarıydı. Güçlü olduğu yönleri sahiplenmek yerine geri plana itmeyi tercih etti ve hep bir arada kalmışlık duygusu yarattı.

        - Siyaset ne kadar değişirse değişsin, iktidara gelmese bile tecrübenin yeri yadsınamaz. Türkiye’nin muhalefette lider olmadan bile bir Deniz Baykal’a ihtiyacı var. Hastanede verdiği mücadelede birçok insanın fark ettiği gerçek bu: O giderse yerine bir başkası gelmeyecek ve muhalefet cephesinde meydan büyük bir tecrübesizliğe teslim olacak.

        - Deniz Baykal son yıllarında adeta anamuhalefet içinde bir denetim mekanizması görevi üstlenmişti gönüllü olarak. Ondan hoşlanmayan, bir türlü kurtulmanın yolunu bulamayan Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi, partideki ağırlığından dolayı bir şey diyemiyordu. Baykal bu görevi bazen başarıyla tamamladı, bazen hatalar yaptı. Ama şimdi onun alternatifi bir başkasının olmaması tüyler ürpertici. Yetersizlerin ele geçirdiği bir anamuhalefet partisi pusulasını kaybedince hali ne olacak?

        - Tıpkı basında olduğu gibi siyasette de dinozorların kıymeti hiç bilinmiyor. Oysa kritik anlarda, krizlerde tecrübelerinden faydalanılacak akil adamların devreye girmeleri hayati önem taşıyor. Bir dönem kot pantolonlarıyla genç siyasetçi olarak gazetelere poz veren Deniz Baykal ve Mesut Yılmaz yıllar sonra bu mertebeye ulaştı. Mesut Yılmaz çeşitli sebeplerden dolayı tamamen devre dışı kaldı. Deniz Baykal bir başınaydı. O çekilince Türk siyasetindeki eski tecrübe de tamamen devre dışı kalacak.

        - Kendine ait bir dünyası olan Deniz Baykal renkli bir karakterdi. Telefonlara kendisi çıkar, bazen kızının Mini Cooper arabasıyla dolaşır, saatlerce yüzer, sabah yürüyüşleri haber olurdu. En önemlisi direnci ve yaşının çok gerisinde gözüken enerjisiydi. Şimdi hastanede verdiği mücadelede en inanılmaz gelen de kendisine bu kadar dikkat eden, bu kadar sağlıklı yaşayan ve gözle görünür derecede kuvvetli olan birinin bu durumda olması.

        **************

        BU HABER ATLANABİLİR

        GAZETECİLİKTE haber yarışının kuşkusuz en heyecanlı anı bir gelişmeyi ilk duyuran olmaktır. Bu yarışın tek bir istinası var: Ölüm haberleri. Haberi ilk verme heyecanı bu gibi durumlarda “Önce insan mı gazeteci mi” sorusunu da gündeme getiriyor.

        Biliyorsunuz, sosyal medyada da her yıl Münir Özkul birkaç kere “ölüyor”. Geçmişte Bülent Ecevit de ölümü gerçekleşmeden gazeteciler tarafından duyurulmuştu. Tabii, TMZ’nin Michael Jackson’ın ölümünü herkesten önce duyurması gibi doğru çıkan ölüm haberleri de var.

        Deniz Baykal hakkında da bir dolu şey söyleniyor şimdi.

        Oysa ölüm söz konusu olduğunda gazeteciler haber atlatma yarışında geriye çekilebilir, doktorların yapacağı açıklamayı beklemek etik olarak daha doğru. Gerekirse haber herkesten geç de verilebilir, önemli olan doğru çıkması.

        **************

        KATİLİN PSİKOLOJİSİ

        BU haftanın üçüncü Netflix tavsiyesi: Çünkü ekim ayına birbirinden iddialı yapımlarını yığdı platform. Geçen cuma günü David Fincher’ın (“Fight Club”) yapımcılığını üstlendiği ve dört bölümünü yönettiği “Mindhunter” ın bütün bölümleri alışıldık üzere aynı anda yayınlandı...

        Pazartesi günü basında dizinin uzun analizleri yer alıyordu. Belli ki hafta sonu izleyicilerin çoğu maraton yapmıştı.

        Bu hafta yetişmeye çalışıyorum ve dört bölümü bir oturuşta izledim. New York’ta bir ara aynı binada yaşadığımız eski komşum Jonathan Groff, FBI ajanı rolünde, 70’li yıllarda beliren seri katil fenomeninin psikolojisini araştırıyor. FBI’ın değişim sürecini de anlatıyor dizi.

        SİLAH YOK

        Zaten “Mindhunter” ı suç temalı başka dizilerden ayıran da polisiye maceradansa katillerin beyinlerini incelemesi, akıllarından geçenleri anlamaya çalışması. Yer yer yavaş akıyor gibi gözükse de dizinin asıl amacını fark edince heyecanla izleniyor. Toplu halde izlenemeyecek kadar detaylı bir dizi gibi dursa da bir oturuşta bitirmek mümkün.

        Dört, hatta beş sezona bile uzayabileceği konuşuluyor dizinin. İkinci sezonunda şimdiden adları çok iyi bilinen kimi seri katillerin hikâyesinin yer alabileceği ihtimali var.

        Bu arada uyarmalıyım, dizideki FBI ajanları silah kullanan, adam öldüren tipler değil. Çatışma sahneleri isteyenlerin dizisi değil “Mindhunter” ama cinayetlere göre epey grafik detaylar ve görseller var.

        Not: Dünkü yazımda Noah Bambach’ın soyadını yanlış yazmışım.

        Diğer Yazılar