Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        REHA MUHTAR VS. CENGİZ SEMERCİOĞLU

        REHA Muhtar’ın mükemmel bir baba olduğu konusunda hiçbir kuşkum yok, bizzat gözümle gördüğüm, tanık olduğum için kefil bile olabilirim. Ama aynı Reha Muhtar’ın çocuklarının velayet davasını yüzüne gözüne bulaştırmasını aklım almıyor. Çocuklarına bu kadar titizlenen bir baba bu konuyu sessizce, zekice, krize dönüştürmeden çözerdi. Ama Muhtar hayatı böyle sansasyonel yaşadığı için zaten bir dönem haberde de başarılı olmuştu. Ve Reha Muhtar aynı haberciliği yapıyor olsaydı bu haberi didik didik eder, günlerce uzatarak işler, her türlü tartışmayı yaratırdı. Eleştirildiğinde de gerekçesi, “Ünlülerin özel hayatı haberdir” olurdu, tartışılmasının gayet doğal olduğunu savunurdu.

        Bu dava televizyondaki Reha Muhtar’ın gerçek hayattaki uzantısı olduğu için gündemimizde, yoksa herkes boşanıyor, herkes bu gibi süreçlerden geçiyor ama hiçbirinin meselesi bu kadar uzamıyor. Tabii ki Cengiz Semercioğlu da bu tartışmaya girecek, gündeme gelen, magazine mal olan bu konu hakkında yorum yapacak. Çifte standarda gerek yok.

        Sorarsanız, Cengiz’e mi Reha’ya mı yakınsın diye... Ben Reha’ya daha yakınım.

        ERTUĞRUL ÖZKÖK VS. FARUK BİLDİRİCİ

        GAZETELERDE köşe verilen uzman yazarların mesleki standartlara uymaları bir zorunluluk. Dünyanın en iyi doktoru da olsanız Osman Müftüoğlu’nun yaptığı gibi bir WhatsApp mesajından doğrulamadan yazdığınızda ödenecek bedel ağır olmalı. Bir muhabir yapsa işten atılır, ama Ertuğrul Özkök’e göre 70 yaşın yeni orta yaş olması “birçok erkeğe umut olacağı için” konuyu hafife alıyor. Kendisine iletilen okur şikâyetleri sonucu Müftüoğlu’nun kandırıldığını yazan Faruk Bildirici’ye insanların hayallerini yıktığını söylüyor.

        Müftüoğlu 70 yaşın orta yaş olduğunu daha önce kendi kendine ortaya atmıştı, Dünya Sağlık Örgütü’nün gerçek olmadığı ortaya çıkan “raporuyla” kendi tezini doğruluyordu.

        Ünlü bir doktor, Dünya Sağlık Örgütü’nün raporunu sadece arkadaşından gelen bir WhatsApp mesajından okuyarak öğreniyorsa bu başlı başına bir sorun zaten. Yalan haberin egemen olduğu dünyada gazetecilerin (ve gazetecilik eylemlerinde bulunan insanların) öncelikli sorumluluğu doğru ile yanlışı ayırt etmek.

        Dahası, Hürriyet bu sahte haber üzerine sadece bir köşe yazısı yayımlamadı. Ertuğrul Özkök bizzat konuyu köpürttü, sayfalar süren söyleşiler yapıldı. Üzerinden vakit geçtikten sonra gelen düzeltme ve kısa özür, bu sahte habere ayrılan alana kıyasla cılız kaldı.

        Faruk Bildirici’nin yaptığı hayalleri yıkmak değil, gazetecilik ilkelerine sahip çıkmak. Burada da Özkök haksız.

        Sorarsanız, kime daha yakınsın diye... Ben Özkök’e daha yakınım.

        **************

        İSİMSİZ ATIF PROBLEMİ

        ÖNCEKİ gün Milliyet’te Mehmet Tezkan’ın yazısından bir bölümü, basında alışkanlık haline gelen anonim kaynaklar konusuna örnek olması açısından paylaşmak istiyorum:

        “Çok değerli hukukçuyla konuştum.. Çok rahatsız olduğunu söyledi.. Neden dedim.. Kanun Hükmünde Kararnameyle Ceza Kanunu’nda değişiklik yapmak çok yanlış dedi.. Bunun Meclis’in görevi olduğunu söyledi.. Yapılanı Anayasa’ya aykırı buldu..” (İki noktalar yazarın kendisine ait.)

        Hepimiz gün içinde birçok kişiyle fikir alışverişinde bulunuyoruz, konuştuğu birinin Tezkan’ın aşina olmadığı bir konuyla ilgili dikkatini çekmesi doğal. Ama ister istemez şunu merak ediyorum: Hukukçunun adı neden gizleniyor? Konuşma bir dost sohbetiyse doğrudan verdiği tüyo üzerine bir haber yapılabilir, tüyonun nereden geldiğini yazmaya gerek yok. Ama “Çok değerli hukukçuyla konuştum” diye söze girince ister istemez kafamda “kim” sorusu canlanıyor. Neden hukukçunun adının verilmediğini merak ediyorum. Eğer konuşma dost sohbeti değil de haber kaynağı ile gazeteci arasında “off the record” bir görüşmeyse, bu sefer bu şartlar altında görüşüldüğünün, konuşmanın neden “off the record” olduğunun açıklanması gerekir.

        BASINDA STANDART

        Tezkan’ınki kuşkusuz problemli bir atıf değil, sadece gereksiz bir kalabalık, iyi bir editörlük süzgecinden geçmeden yazılmış bir yazı. Ama bir mahzuru olmasa da anonim kaynaklara yapılan atıfların böylesi basit durumlarda bile nasıl problem yaratabileceğini görmek açısından iyi bir örnek.

        Türk basınında hiçbir standart olmadığı gibi isimsiz kaynaklarla da ilgili varılan bir mutabakat yok. Çok basit tedbirlerle anonim kaynak sorununun önüne geçilebilir.

        - Manipülasyonu önlemek için okura mümkün olduğu kadar çok bilgi vermek gerek ki aktarılan bilgi inandırıcı olsun. Burada sınır, kaynağın kimliğini açıklamakta çizilmeli.

        - Anonim kaynaklara sadece zorunlu olduğu sürece başvurulmalı.

        - Batı basınında bir haberin sadece anonim kaynaklara dayandırılması neredeyse imkânsız; dört kaynaktan belki birinin anonim olması gibi kurallar koyuyor kimi yayın organları.

        - Haberin özellikle ilk girişinde ya da haberde yapılan ilk alıntının isimsiz birinden olmaması özellikle önemli.

        **************

        UYANIK NETFLİX

        ZATEN Kevin Spacey’nin oynadığı “House of Cards” dizisi beş sezon yayınlanmış, hele bu son sezonunda Spacey’nin ana karakteri kenara itilmiş ve dizi de neredeyse sona yaklaşmıştı. Bir bölüm daha izlemesek “Ne oldu” diye merak etmeyiz şu saatten sonra. Bir sezon daha bile fazla, çoktan bitmesi gerekirdi bu dizinin.

        Ama Netflix dün apar topar dizinin önümüzdeki senenin ortasında yayınlanacak altıncı sezonundan sonra yayından kalkacağını açıkladı. Tam da Kevin Spacey’le ilgili taciz iddialarının ortaya atıldığı gün. Sanki Spacey’e tepki olarak.

        Nasıl kurnazlar, değil mi? Zaten bitecek diziyi buna bağlayarak ahlaki üstünlük sağlıyorlar. Yerseniz.

        Diğer Yazılar