Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE’de kimi sözcüklerin çağrışımı üzerine sağ-sol demeden genele yayılan büyük bir uzlaşma var: ABD, Soros, sivil toplumculuk hemen her zaman ajan, komplo, CIA’yla eşleştiriliyor. Bir şekilde yolunuz Osman Kavala gibi ABD’yle, Soros’la falan kesişirse tam olarak ne yaptığınıza ya da kim olduğunuza bakılmadan ithamlar otomatik olarak atfediliyor.

        Her iddiasına girerim, bir süre sonra hata olduğu fark edilip salınınca ortaya çıkacaktır ki Osman Kavala’nın tutuklanmasına neden faaliyetleri değil. Aksine özellikle sağ-ulusalcı kesimin ona yönelik paranoyası ve şahsına yüklenilen türlü anlamlar.

        Kavala kendisine atfedilen birtakım gizemli efsanelerle anılıyor, bu efsaneler de kulaktan kulağa dolanınca bire bin katılarak hayali bir tehdit oluşuyor. Osman Kavala böyle icat edilen bir korku.

        Ne Batı’nın (ya da sadece ABD’nin) Türkiye’yi karıştırmak için görevlendirdiği gizemli bir karakter, ne de Soros’un üzerinden Türkiye hakkında gizli planını hayata geçireceği gizli adamı. Kavala, Batı eğitimi görmüş ve Batı’da rastladığı düşünen, sorgulayan, entelektüel hayata dahil olan zengin tipolojisinin Türkiye’deki karşılığı sadece.

        GÖZE BATIYOR

        Osman Kavala paranın belli bir entelektüel bedeli olduğunu düşünen, kendi inandığı doğruların yayılması, toplumun aydınlanması için imkânları doğrultusunda girişimlerde bulunan bir zengin.

        Sanırım Türk geleneklerinde zenginler sivil toplumun öncüleri olmadığı için Osman Kavala göze batıyor. Türkiye’nin ultra-zenginleri vergilerini vererek topluma borçlarını ödüyor, kendilerinden bunun ötesinde bir beklenti de yok zaten. Hele hele dev patronların siyasete karışmalarına pek rastlanmadığı gibi, ilanlarla hükümet deviren TÜSİAD’dan beri hiç hoş da karşılanmıyor siyaset nezdinde de.

        Oysa Amerika’nın en büyük zenginlerinden Koch ailesi yıllardır ülkede sağ politikalara maddi kaynak sağlıyor. Michael Bloomberg ise kendi inandığı davalarda milyarlarca dolar harcayıp sol politikalara destek veriyor.

        Türkiye’de Osman Kavala’nın alışılageldik olanın dışına çıkıp yayınevine destek vermesi, siyasi hareketlere kendilerini duyurmaları için mekân açması ya da bir bağımsız gazeteye borç vermesine hep kuşkuyla, paranoyayla yaklaşılıyor. Çünkü Kavala hayatını başka ülkelerin âdetlerine göre yaşıyor, kendi topraklarıyla ise bir uyuşum sorunu ortaya çıkıyor.

        SOYUT BİR KAVRAM

        Osman Kavala somut bir kişilik değil, soyut bir kavramdır Türk entelektüel hayatını kutuplaştıran tartışmalarda. Liberaller ona tapınır, sağ-ulusalcılar düşmanlaştırır. Oysa kendi başına gerçeğin peşinde koşan, doğruyu bulmaya çalışan, kendi inandığı yolda ilerleyen bir bireydir Kavala.

        Yayınevine para vermesine alışık olunmadığı için altında illaki bir gizli motivasyon aranıyor.

        Hadi, diyelim, gerçekten gizli bir hesabı, ideolojik bir planı var. Osman Kavala’yı soyut bir kavram olarak çözümlediğimizde ortaya çıkan Türk tipi sivil toplumculuk, ikinci cumhuriyetçilik, anti-Atatürkçülük, PKK romantizmi, FETÖ’yle diyalog ve hoşgörü turları gibi bileşimleri bile icat edilen tehdidin ne kadar yersiz olduğunun kanıtı.

        Yıllarca Türkiye’nin entelektüel hayatında çokça tartışılan bu ideoloji çoktan çöktü, hiçbir kıymeti kalmadı. Ne tehdidi, ne tutuklaması... Kendi kendilerini hatalar yapa yapa bitirdi zaten İletişim Yayınları, Murat Belge’ler, Radikal Gazetesi zihniyeti, Firuzağa Camii ve Cezayir Lokantası’nın yemekleri. Osman Kavala’yı da gözlerinde büyütenler onu birey olarak görmeye başladığında tutuklanmasının yanlışlığı ortaya çıkar.

        **************

        BU GÖZLER...

        - MELİH Gökçek’in Ankara’dan gittiğini...

        - Ulusalcı söylemin iktidar mahallerinde etkinlik kazandığını...

        - Osman Kavala’nın bile tutuklandığını...

        - Harvey Weinstein’ın muhteşem düşüşünü...

        - Murat Belge’nin sevgilisi Hale Soygazi’nin magazin gündeminde tartışıldığını...

        - Bir de önceki gün Beverly Hills Hotel’de kahvaltıda Kendall Jenner’ı... Gördü.

        **************

        #WestHollywood

        CADILAR BAYRAMI’NDAN BİLDİRİYORUM

        - DOĞRUSU, 500 bin kişinin katıldığı şenlikte aşırı hayran kaldığım bir kostüm olmadı. Çok emek verilmiş, üzerinde düşünülmüş birkaç tane gözüme çarptı ama yaratıcılık sınırlarını zorlayanına rastlamadım. Bir-iki tane Hugh Heffner, bir Prince, Chucky derken en çok galiba Daisy Buchanan ve Jay Gatsby olarak gelen çifti beğendim.

        - Harvey Weinstein olarak gitmeyi planlıyordum, kadınları tecavüz ve taciz etmekle itham edilen birinin kılığına girmenin doğru olmadığına ikna oldum. Kostümsüz gittim.

        - Cadılar Bayramı gay nüfus sayesinde “drag show”a dönüştü ve üzerine emek harcanan bir Amerikan karnavalı oldu. Gay’lerin ağırlıkta olduğu West Hollywood’da yereller pek şenliğe katılmıyor artık. Tabii gay hareketinin artık kendini gösterme, kendini göstererek hak arama ihtiyacı da yok.

        - Türkiye’den gelen Halloween fotoğraflarındaki kostümlere bakıyorum... Zorro, Dracula gibi çok bilinen kostümler, hiçbir yaratıcılık yok. Madem kutlamaya özeniyorsunuz, bari kostümlerde taklitçilikten sakının. Neden birisi Barış Manço olarak giyinmez, neden birinin aklına Süleyman Demirel olarak gitmek gelmez?

        **************

        OKURU HABERE KARŞI KORUMAK

        HAFTADA bir kimi internet siteleri mutlaka alıntıladığı için yazılarına maruz kaldığım bir Yeniçağ yazarı var. Her seferinde ortalığı sarsacak, Türkiye’yi değiştirecek, iktidarı yerle bir edecek bir senaryo geliştiriyor, bunu da kendisini “Abdullah Gül’ün eski danışmanı” diye tanıtarak yapıyor ki inandırıcı gözüksün.

        KİM BU KAYNAK?

        Gül’le belki beş dakika çalışmış olabilir, ama yazdıklarının tamamının yalan olduğuna hiç mi hiç şüphe yok. Bir insan bu kadar kolay mı atabilir? Nasıl bu kadar palavra üretebilir? Hiçbir dediği tutmuyor.

        Bütün varlığı Erdoğan karşıtlığı üzerine kurulu bir başka yazar da “Saray’a yakın kaynaklardan duyduğuma göre” diye sık sık yazıyor. Abdülkadir Selvi’ye bile bu kadar bilgi sızmıyor, ona nasıl gidebilir? Kimi kandırıyorlar?

        Okurları isimsiz kaynaklara dayalı haber ve yorumlara karşı sık sık uyarmamız gerekiyor. Hele hele “sahte haber” çağında kendi temennisini icat edilmiş hayali kaynaklara dayandıran yazarlara karşı tedbir almamız şart. Basit bir akıl yürütme kimin yalan kimin doğru yazdığını kolaylıkla ortaya çıkarsa bile...

        Diğer Yazılar