Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HASAN Cemal biyografisine “hashtag” eklemeye kalksak aklımıza ilk gelen Kürt sorunu, diğeri Ermeni meselesi olur. Bu konularla ilgili kitaplar yazıyor, söz alıyor, konferanslara davet ediliyor. Hatta kimi gazeteciler, Kürt meselesini ilk kez Hasan Cemal’in kitaplarından öğrendiklerini bile yazdı zamanında.

        “Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor” adlı son anı kitabında yazdığına göre yaklaşık 50 yıldır gazetecilik yapan Hasan Cemal’in Kürt sorunuyla ilk tanışması 1990. PKK’nın Eruh’taki ilk terör eylemini gerçekleştirmesinden altı, Öcalan’ın Ankara’da öğrenciyken gençlik hareketlerinden etkilenmesinden yaklaşık 20 sene sonra. Bu kadar gecikmesinin nedenini okulda, üniversitede Kürtler hakkında bir şey öğretilmemesine bağlıyor.

        Aynı Hasan Cemal 1968’de askerliğini Trabzon’da yaparken Kürtlerle tanıştığını, Kürtçe şarkı dinlediğini, Kürtçe diye bir dilin varlığını öğrendiğini birkaç paragraf sonra yazıyor. Kürtler kitabını yazması ise 2003...

        YÖN VE DEVRİM

        Hasan Cemal daha önce Doğan Avcıoğlu’nun yanında yetiştiğini, hatta birlikte darbe planladıklarını anlatmıştı. Gerçi o dönemi yakından bilenler Hasan’ın kupür kesen bir genç olduğunu, yaşı itibarıyla hareketin üst kademelerinde yaşanan tartışmaların bir tanığı ya da tarafı olmadığını anlatıyor.

        Popüler kitapları bir solukta okumakla anılarında övünen Hasan Cemal sadece Doğan Avcıoğlu’nun Yön ve Devrim’deki yazılarının başlıklarına bakarak bile Kürt meselesi konusunda en azından bir fikir edinebilirdi.

        Avcıoğlu’nun 16 Aralık 1966’da Yön’de çıkan makalesinin başlığı “Kürt Meselesi”. 21 Nisan 1970’deki Devrim’de “Kürt Devleti mi?” sorusunu soruyor.

        Hikmet Özdemir ise “Sol Kemalizm” kitabında Türkiye’deki sol partilerin konulara göre dağılımını ortaya koyuyor. “Doğu Sorunu ve Kürtçülük” sol partilerin gündeminin yüzde 11.5’ini oluşturuyor. Türkiye İşçi Partisi’nin sağ aydınları dahi katarak düzenlediği Doğu Mitingi’nin tarihi 1967; 12 Mart sonrası TİP’in kapatılma gerekçelerinden biri arasında yer alıyor.

        Ekşi Sözlük’te bile yer alan bu bilgiden Hasan Cemal’in haberi olmaz mı?

        Türk liberali tarihi kendisiyle başlattığı, iç sorgulamasında geçmişi sadece kötülediği için olmaması mümkün herhalde. Hasan Cemal’in samimi olduğuna inandığım hesaplaşmalarındaki asıl problem de bu. Yön, Devrim, Doğan Avcıoğlu, sonraki yıllarda da İlhan Selçuk hep düşmanlaştırılan figürler. Aynı problemli ilişki Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilgili tespitlerinde de geçerli: Aşırı hayranlık ve destekten aşırı düşmanlığa geçiş. Objektif bir değerlendirme yapmak yerine kişisel hınçla geçmişe bugünden bakıyor.

        KENDİSİNE HAYRAN

        Liberalizmi keşfettikten sonra kendi düşünce hayatında oluşan zikzakların fikri altyapısı üzerine de ayrıca tartışabilir. Ama daha da acıklısı olan duayen, usta diye abartılan, “efsanevi genel yayın yönetmeni” diye göklere çıkarılan Hasan Cemal’in kendi geçmişini yazarken bile düpedüz kötü gazetecilik yapması. Üstelik, liberal tayfa arasında belki de en iyi niyetli, en açık görüşlü olan o.

        Ama buna rağmen egosunun dikte ettiği benmerkezci bakış açısının altında eziliyor, bu da ister istemez gazeteciliğini çarpıtıyor. Bu öyle bir ego ki bütün kitaplarında olduğu gibi son anılarında da kendisinden üçüncü tekil şahısta bahsetmesine, kapaklarına kendi fotoğraflarını koymasına yol açıyor. Ama bu tercih ironik bir şekilde kendi kendisine yabancılaşmasına da yol açmış.

        Hasan Cemal kitabında “Hasan Cemal” diye bahsettiği karakteri sürekli yüceltiyor, hep en tepelere koyuyor ve “Yanıldım ama” diyerek son kertede haklı çıkarıyor. (Kitabın içinde defalarca kaç kere transfer teklifi aldığını anlatıp duruyor ayrıca.)

        “Nerede yanıldım” diye günah çıkaran Hasan Cemal’in asıl sorunu, öyle yapıyor gözükse de bir türlü kendisine dışarıdan bakamaması.

        ***********

        HASAN CEMAL’İN FETÖ GÜNLÜĞÜ

        - PENNSYLVANIA’ya davet ediliyor ama hiç gitmiyor. Bir kere teklifi kayıt altında söyleşi yapma şartıyla kabul ediyor, olmuyor.

        - Abant Toplantıları’na, yurtdışındaki okullara yönelik davetlere gitmiyor.

        - Milliyet’teki yazılarına son verildikten sonra Ekrem Dumanlı’dan Zaman’da yazması için teklif alıyor, reddediyor. Bugün Gazetesi de teklif verenler arasında.

        - Cemaat’le ilişkisinin gazeteci arkadaşlarıyla sınırlı olduğunu yazıyor. (Kitapta Yavuz Baydar’dan bu bağlamda hiç bahsetmiyor şaşırtıcı bir şekilde.)

        - İstihbarat elemanları, polis ve savcılarla ilişkim yok demiyor, “Sınırlı tuttum” yazıyor.

        - Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın ödülünü Fettah Tamince’nin elinden alıyor.

        - Gülencilerle ilişkilerini 15 Temmuz’dan sonra ya azaltıyor ya da kesiyor. Avrupa’dan arayan bir Gülenci gazetecinin “Darbenin bizimle ilgisi yok” telefonunu inandırıcı bulmuyor.

        - 15 Temmuz’dan önce Gülencilerin darbe yapabileceğine ihtimal vermiyor, nasıl askerin içinde örgütlendiklerini anlamadığını yazıyor. Balyoz ve Ergenekon kumpaslarına verdiği destekle bu sorular arasında bağlantı kurmuyor.

        - 15 Temmuz gerçeğinin anlaşılması için henüz erken olduğunu yazıyor.

        - “Yetmez ama evet” tercihinin özeleştirisini yaparken de FETÖ’nün rolünü sorgulamıyor.

        ***********

        FİNAL SÜRPRİZİ

        ARKADAŞIM Hakan Karahan’ın “Lütfen Beni Öldür” kitabını onun biyografisi gibi okudum. Robert Kolej’den Miami’ye uzanan yıllarını romanın kahramanı Ejder Aydın’a malzeme yapmış. Tam “İyi güzel gidiyor” derken son cümlesine denk geldim ve ağzım açık kaldı.

        SON SAYFA

        Tuhaf bir aşk hikâyesini anlattığı romanın en sonunda yaşadığım şoku anlatmayacağım, ama gerçekten bu sürprize uzun süre kahkahalarla güldüğümü söylemeliyim.

        Diğer Yazılar