Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE’de hayatını sosyal medya başında geçiren azımsanmayacak bir kesimin vaktini ve enerjisini toplumsal trollerle harcamasına her seferinde şaşkınlık geçiriyorum. Asansör fetvası veren din adamı meselesi tam bitmişti ki Nişantaşı’nda sivilleri öldüreceğinden söz eden televizyon sunucusu çıktı.

        Kim bu adam, hangi televizyonda konuşur, etkisi ve erişim alanı nedir?

        Trolün amacı dikkat çekmek zaten, Türkiye’nin sözde aydınlık insanları her seferinde bu tuzağa düşerek birtakım marjinal karakterlere istedikleri şöhreti ulaştırıyor. Bu oyunda reklamın iyisi kötüsü olmadığından ilgi arsızları da düzenden nasıl faydalanacaklarını iyi biliyor.

        Dün milyonlarca kişi onun adını öğrendi, görüntüsünü paylaştı, kınarmış gibi gözükse de aslında ona 15 dakikalık şöhreti armağan etti.

        Halbuki görmezden gelmek en büyük ceza değil mi? Zaten meczupların asıl amacı kendilerinden söz ettirmek ve gündeme hâkim olmak.

        MARJİNAL TİPLER

        Merkez her seferinde marjinalin böyle tuzağına düşüyor. Bir süre sonra tepki gösterilen saçmalıklar tekrarlana tekrarlana etkisini kaybediyor, normalleşiyor. Bu sefer troller çıtayı daha da yükseltiyor, daha da akıl almaz laflar etmeye başlıyorlar. Formülü çözmüşler bir kere. Tepki çekeceklerini biliyorlar. Önümüzdeki haftalarda daha da absürt başka bir tartışmanın çıkacağına bahse girerim.

        Aslında sosyal medyada infiale dönüşen bu lafların çoğu gülünüp geçilesi. Bu tipleri yargıya havale edip çok değerli gazete sayfalarını, ekran sürelerini onlarla doldurmak da tuzağa düşmek. Gelişmiş ülkelerde medyanın bu marjinal tiplerle mücadele biçimi, yok saymak.

        Giderek bunun iki tarafın da farkında olmadan birbirini besleyip memnun olduğu karşılıklı bir oyuna dönüştüğünden korkuyorum. Troller ne kadar dikkat çekmeyi seviyorsa sosyal medyada tepki gösterenler de, tıpkı köşe yazarları gibi her sabah yeni bir malzeme bulmaktan son derece memnun gözüküyor.

        Twitter’da on kaplan gücünde kükremenin saygınlık getirdiği yanılsaması Gezi olaylarında test edilmişti. İkinci sınıf tiyatrocular, adlarını daha önce bilmediğimiz birtakım isimler tweet bombardımanıyla kendilerine muhaliflik payesi edinmişti.

        KALICI MUHALEFET

        Bir süre sonra meyvesini de yediler. Kimileri küçük televizyon kanallarında programlar yapmaya başladı, Canan Kaftancıoğlu gibi isimlerse CHP’de önemli görevlere geldi. Kimi ikinci sınıf gazeteciler muhalefet partisi kurup seçimlere girmeye çalışıyordu da kendi etraflarında bile destek verecek kimseyi bulamadılar.

        Kenara itilmiş muhaliflerin itibar arayışları için bir grup marjinalin sözleri can simidi gibi. En ağır ve abartılı tepkiyi gösterip alkış toplayarak hem kendi egolarını tatmin ediyorlar hem de belli bir kitlenin gazını alıyorlar.

        Enerjinin boşa harcanması nitelikli ve kalıcı bir muhalefet hareketinin de oluşmasını engelliyor. Anamuhalefet partisi milletvekillerinin bile vakitlerinin çoğunu Twitter’da harcaması bu trol virüsünün nasıl yayıldığının da kanıtı.

        ***********

        TÜRKÇE DİZİYE NE OLDU?

        TELEVİZYON piyasasında konuşulanlara göre Netflix, ilk Türkçe dizinin yayınlanmasını ertelemiş. Milliyet’ten Sina Koloğlu’nun aktardığına göre senaryo beğenilmediği için yapım şirketine yeniden üzerinde çalışmaları için geri gönderilmiş.

        Farklı kültürlerin çatışması olmalı asıl sorun. Türkiye’deki dizi yapımcıları yıllardır alıştıkları Türk televizyonculuk kurallarına göre dizi yazıyorlar. Birkaç bölümü içinde barındıracak kadar uzun sürelere göre konunun uzadığı, bize özgü bir formül bu. Amerikan dizilerine benzemiyor.

        FORMÜLÜ BİLMİYORLAR

        Netflix’in istediği, Türk yapımcılarının evrensel standartlarda bir iş üretmesiyse bu konuda pek yol alamayacaklar. Derinlikli karakterlerin ve hikâyenin 20 veya 45 dakikada anlatıldığı bir formülü bilmiyor Türkiye’deki yapımcılar.

        Daha önce verilen demeçlerden de anladığımız, Netflix yöneticilerinin de Türk dizi formatını bir türlü çözemedikleri. Çözüm belli. Bir süre sonra Netflix de Türkleşecek, Türkiye’ye her gelen gibi alışacak...

        ***********

        ‘JET SOSYETE’ NOTLARIM

        - KELİMELERİN arasına İngilizce sözcükler serpiştirenlerle dalga geçmek çok demode bir espri anlayışı değil mi? 90’ların fazla çiğnenmiş sakızı. 80’lerde Ferhan Şensoy’un parodileri bugünkünden daha komikti.

        - Türkiye’de komedi oyunculuğu, çizgi roman karakteri refleksleri vermekten mi geçiyor? Neden herkesin gözü abartılı bir şekilde yuvarlanıyor, gündelik hayattaki gibi konuşmuyorlar ve beden dilleri aşırı yapay? Verdikleri her tepki aşırı zorlama, bunu iyi oyunculuk zannediyorlarsa ancak Cihangir’de birbirlerini kandırıyorlar demektir. Yabancı dizilerde niye insanlar normal davranıp güldürebiliyor, hiç düşündüler mi?

        - “Köylü” şivesiyle konuşturulan karakterlerin hâlâ bir komedi unsuru olarak kullanılması ne acıklı. Bir adım yol alınamamış belli ki. Öte yandan oyuncular görüntülerini değiştirmemekte ısrarlı; saç modelleri, kaşları ve suratlarındaki makyajla ağızlarından çıkan laflar arasındaki çelişki çok bariz.

        - Sarp Apak’ın kariyeri sadece Sarp Apak’ı oynamakla mı geçecek? Diziden diziye görüntüsü de, oyunculuğu da, vurgulamaları da aynı. Dahası, kendi hayatında da ekrandakinden farklı değil.

        - “Jet Sosyete” o kadar kalabalık ki kimi karakterler birbirinin kopyası, gereksiz yere çoğaltılmış gibi. İki saatlik dizide mecburiyet herhalde. Ama bu kalabalık hiçbir kahramanın tam olarak kişiliğinin oluşmamasına yol açıyor. Yangında ilk atılacak karakter de Gülse Birsel’in peruğuyla canlandırdığı kahraman.

        Diğer Yazılar