Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçenlerde İstanbul metrosunda uzaktan Şahin Alpay’ı gördüm. Bir yandan gidip düşünce hayatımızda açtığı hasarların hesabını sormak istedim, diğer yandan da uzun süre tutuklu kaldığı için “Geçmiş olsun” dilemek geçti aklımdan. Ama ikisine de içim elvermedi, o da merdivenlerden çıkıp kalabalığa karıştı zaten bu arada.

        Sadece Şahin Alpay’a değil, onunla aynı ideolojik nehirden beslenen başka liberal aydınlara da öfkem dinmedi, dinmeyecek. Sırf FETÖ yüzünden değil, ta 80’li yıllardan beri ülkede yarattıkları entelektüel çürümede tartışılmaz izleri var. Bugünkü ekonomik sorunların temelinde bile liberallerin “Türkiye hiçbir şey üretmesin, her şeyi ithal etsin” fantezileri var.

        Maalesef, düzen liberallerle entelektüel hesaplaşma fırsatı yapmamızı elimizden aldı. Halbuki bir köşede durup konuşmaya devam etseler tarih bugün olduğu gibi nasıl yanıldıklarını yüzlerine vuracak, kendi kendilerine yok olacaklardı zaten. Keşke oynadıkları kum havuzundan kimse onları alıp da cezaevine atmasaydı.

        Kalkıp da her türlü ağır eleştiriyi hak eden Şahin Alpay’a artık nasıl kötü bir söz söyleyebilirim artık? Hapse girmiş sonuçta.

        GERGİNLİK BİRAZ AZALSA

        Onlarla kamuoyu önünde entelektüel bir hesaplaşma yapmak sağlıklı olabilirdi halbuki. Ne yazık ki haksız mağduriyetler tarihin ilerlemesi için önemli bir fırsatı elimizden aldı. Benzer şekilde Nazlı Ilıcak’tan Enis Berberoğlu’na, Ahmet Altan’dan Osman Kavala’ya kadar entelektüeller içeride tutulup mağduriyetleri artıkça zarar hep Türkiye’nin hanesine yazılıyor. Sırf pragmatik sebeplerle bile bakıldığında bu isimlerin içeride tutulmaları Türkiye markasında yarattığı yıpratma serbestken yapabilecekleri “eylemlerden” daha fazla.

        Seçimlerden sonra Türkiye’deki kutuplaşmada bir parça yumuşama olacağını beklemek hayalcilik olmasa gerek, sanırım. Yeni bir sistem eskinin aksayan yönlerini tamir etmeyi amaçlıyor sonuçta. Ayrıca kuvvetli bir başkan modelinin altında doğrudan ona bağlı çalışacak uyumlu bir hükümet modeli de devlet içindeki olası uyumsuzluğu yok etmeye uygun. Doğal beklenti, bu uyumun toplumun her yanına yayılıp süregelen gerginliği de büyük ölçüde azaltması şimdi.

        Mehmet Altan’ın salınması bu yönde olumlu bir adımdı. Zaman içinde devamı geleceğini de tahmin ediyorum. Pankart taşıyan ODTÜ’lü öğrencilerin serbest bırakılması da iyice gerilen Türkiye’nin biraz ferahlaması için yerinde bir adım.

        Türkiye bir yandan ABD’yle kriz yaşayıp AB’yle yeniden yakınlaşırken izlemesi gereken yol da tıpkı AK Parti iktidarının ilk yıllarındaki yönünden farklı değil. Hem faşizmin yükseldiği ABD’ye daha iyi olduğumuzu göstermek, hem de AB’ye yıllarca önyargılarla Türkiye’ye haksızlık yaptıklarını yüzüne vurmamız için daha iyi bir fırsat yok.

        DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ

        Gelin görün ki, tam bir yumuşama beklenirken bir anda eskinin kötü alışkanlıkları yeniden hayat bulabiliyor. Cumartesi Anneleri’ne yapılan operasyon kimin işine geliyor? Zannederseniz ki Batı’yla yeniden ilişki kuran Türkiye’nin olumlu adımlarını baltalamak için kasıtlı olarak planlandı. Ertesi gün bütün Batı gazetelerde Cumartesi Anneleri’nin yaka paça gözaltına alınmaları, milletvekillerin yaralanması haber olması kaçınılmazdı; tıpkı Gezi’nin çok kolay bitirilebilecekken birkaç yanlış tedbir yüzünden haddinden fazla büyümesi gibi.

        Büyük devletlerin ve Batı demokrasilerinin uzun süre önce keşfettiği bir sihirli formül var: Aykırı seslere küçük kum havuzları oluşturmak. Zaten temeli kuvvetli rejimlerin birkaç protesto gösterisi ya da sivil itaatsizlik eylemiyle sarsılması öyle kolay değil. Asıl korunması gereken de ülke sonuçta. Türkiye Cumhuriyeti sonuncusu FETÖ terörü olmak üzere en ağır sarsıntıları atlatıp dimdik ayakta kalacağını defalarca kanıtladı.

        Mesele destek olmak, fikirlerine katılmak değil. Cumartesi Anneleri 700 haftadır kendi direnişlerini sergiliyor, bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti rejimini tehdit etmediler. Kimseye bir zararları yok bu insanların, aksine yılların mağduriyetini sessizce dile getiriyorlar. Benzer şekilde Osman Kavala’nın sivil toplumculuğu ya da Selahattin Demirtaş’ın siyaset yapması için de kum havuzları ayrılması Türkiye’yi zayıflatmaz, aksine demokrasi kültürümüzü güçlendirir.

        Küçük kum havuzları devleti de toplumu da rahatlatır.

        ***

        Pepsi 3.2 milyar doları niye ödedi?

        Geçen haftanın en önemli gelişmelerinden biri Pepsico’nun 3.2 milyar dolara SodaStream’i satın almasıydı. SodaStream kısa sürede popüler olan evde soda yapma makinesi. Gaz kapsülleri suya kabarcıklar katıyor insanın elinde her daim soda bulunuyor. Çocukken hatırlıyorum, böyle bir gazlı su şişesi vardı bizim evde de… Sonradan kayboldu, tarihe karıştı.

        Değişen tüketim alışkanlıkları evde soda yapmayı da popüler hale getirdi ama. Şekerli gazlı içeceklerin devri hızla kapanıyor, Pepsi gibi dev firmalar da yeni arayışlara yöneliyor. Gazlı meyve aromalı içeceklerde ciddi bir pazar bulan Pepsico da ciddi bir yatırım yaptı SodaStream’e. Belli ki kendi marka içeceklerinin kapsüllerini de pazarlayacak yakın zamanda.

        Gerçi Coca Cola bir süre önce evde taze kola yapımı için Nespresso benzeri kapsüller üretmiş ama pek tutmamıştı. İnsanlar kola değil de bir meşrubat içiyormuş hissi veren ama zararlı olmayan içeceklere yöneliyor.

        Sağlıklı yaşama trendinin en büyük motivasyonu güzel görünmek elbette. Şeker tüketiminin yol açtığı birçok sağlık sorununun ötesinde güzelliğin de en büyük düşmanı. Hatta şeker tüketicileri giderek sigara bağımlıları gibi ikinci sınıf vatandaş olarak anılmaya başlıyor.

        Tek başına su neden kimseye yetmiyor bilmiyorum, ama şekerli içeceklerden sodaya geçiş önemli bir gösterge. Meyvelerin kabukları kaynatılarak oluşturulan aromaların katıldığı bir başka soda markası La Croix ciddi bir fenomen mesela. Bir zamanların Apple kullananları gibi La Croix içicileri de ayrı bir sınıfa dönüşüyor giderek. Pepsico da kendi markasıyla bu pazarda yer edinmeye çalışıyordu zaten, SodaStream’i satın alarak kararlılıklarını gösterdiler.

        Kim bilir, çok yakında dev bir hazır gıda firması olan Pepsico’nun en bilinen ürünü belki de Pepsi olmayacak… 3.2 milyar dolar da geleceğe yatırım için küçücük bir para sonuçta.

        Diğer Yazılar