Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Amerika’da eşi benzeri görülmemiş bir sol dalga esiyor bir süredir. Demokrat Parti’nin 2020’de başkan adayı olmaya talip isimlerin çoğu soldan çıkıyor şimdilik… Bir önceki seçimde Bernie Sanders’la başlayan rüzgar hız kaybetmeden devam ediyor.

        Hala başkan adaylığını düşünen Sanders’ın yanı sıra Harvard’ın efsane hocalarından Elizabeth Warren da aday olmak için yarışacağını açıkladı ve en popüler adaylardan biri. Ülkeyi dolaşıyor ve ikna edici üslubuyla seçmenlere boş vaat değil, rakamlar ve işlerin nasıl çözülebileceğine dair somut öneriler sunuyor. Şaşırtıcı bir şekilde bu üslup seçmende karşılığını da buluyor, zira Warren konusuna hakim ve kuvvetli bir hatip.

        Sol rüzgarların bir başka ürünü de Senato’ya seçilen ikinci siyah kadın olan Kamala Harris. O da tıpkı Elizabeth Warren gibi ülkenin en zengin yüzde 1’inden daha fazla vergi alınmasını savunuyor.

        Bu vergi meselesi Fransa’daki Sarı Yelekler hareketinin de doğuşunun nedeni. Sosyal devlet zenginlerin vergileriyle işlerken Macron göreve gelir gelmez en varlıklıları rahatlatacak politikaları yürürlüğe koydu. Açığı da orta sınıfın sırtına daha fazla yük bindirerek kapatmaya çalışıyor.

        2020’de Amerikan seçimlerinde de dünyada yükselen orta sınıf isyanına karşı sol çözümün belirleyici olması bekleniyor. Tabii sistem izin verirse.

        Bu hafta yükselen sol dalganın önüne “grande” bir engel çıktı: Bu engel kendisini bir Starbucks bardağı suretinde gösteriyor.

        Howard Schultz
        Howard Schultz

        STARBUCKS MİLYARDERİ NEDEN ADAY OLDU?

        Hayatı boyunca Demokrat Parti’yi desteklediğini söyleyen milyarder Howard Schultz’u Seattle’da satın aldığı küçük bir kahve dükkanı olan Starbucks’ı dünya çapınca 30 bin şubesi olan dev bir zincire dönüştüren iş adamı olarak tanıyoruz.

        Bir süre önce Starbucks yönetiminden ayrılan Schultz geçen Pazar gecesi “60 Minutes” programında başkan adaylığını ciddi ciddi düşündüğünü açıkladı.

        Bilindik adaylık formülünü uyguluyor şimdilik. Önce biyografisini yayımladı, kitap turu bahanesiyle ülkeyi gezip nabız yoklayacak. Aynı kitap tanıtımı sırasında verdiği söyleşilerle medyanın kendisine yaklaşımını da test edecek. Sonra da büyük ihtimalle üç milyar dolarlık şahsi servetinden bir kısmını gösterişli bir başkanlık yarışı için harcamaya başlayacak.

        Her şey iyi hoş ama…

        Hayatı boyunca Demokrat olduğunu söyleyen Starbucks’ın patronu şimdi birden bağımsız olarak yarışa girmeyi düşünüyor. Bağımsız bir adayın başkanlık seçimini kazanma ihtimali olmamasına, birçok Demokrat için 2020 seçimi ölüm-kalımdan daha önemli olmasına rağmen.

        Mesajı ne dersiniz? Sadece bağımsız değil, “merkezci” aday olacakmış. Çünkü Demokrat Parti’nin sola çok fazla kaydığından endişeli, beğenmediğini söylediği Trump’ın ancak merkezde bir aday tarafından devrileceğine inanıyormuş.

        Belli ki sermaye sınıfı yaklaşan sol dalgadan rahatsız, ilk olarak da aralarından solcu görünümlü milyarderi sürdüler.

        Demokrat Parti çevrelerinden çok sert tepkiler gelmeye başladı tabii ki Schultz’a. Hatta kimileri aday olduğu taktirde Starbucks boykotundan bile söz ediyor. CNN yorumcusu Jeffrey Toobin’e göreyse Schultz’un adaylığı Trump’a cennetten gelen bir hediye. Zira ABD’deki bağımsız adayların en büyük fonksiyonu oyları bölmek. Demokratlar’ın oylarına göz diken milyarder ikinci dönemini Trump’a hediye edecek.

        SOL PARTİLER SOLDAN KORKUYOR

        Biraz komplo teorisi kurmaya kalksam Trump’la Schultz’un danışıklı dövüş içinde olduğunu bile iddia edebilirim. Aynı kulübün üyesi milyarderler birbirlerini koruyor işte; birbirlerinden nefret eder gibi gözükseler de. Zaten zenginlere dokunmayan, hatta zenginlerden daha az vergi alınmasını savunan Trump’ın bu insanlar için tek eksiği kaba görüntüsü. Yoksa ne isterlerse yapıyor.

        Daha da kötüsü, Schultz seçime girerse Demokrat Parti de merkezde oyların kaçacağını düşünerek ortadan birini aday göstermeye çalışacak. Bernie Sanders yerine Hillary Clinton’ı aday göstererek bu formülün karşılığı olmadığını gördüler halbuki. Gençleri, sokağı yakalamayan, insanları evden oy vermeye götürmeyecek sıradan ve “garantili” sandıkları bir aday bulup seçimi kaybedecekler yine. Quantum Muarrem ya da Joe Biden; aynı sıradanlıkta iki “seçilmesi garanti” aday!

        İşin ironik tarafı ne Bill Clinton ne de Barack Obama garantili aday değildi ve en büyük dalgayı yarattılar. Tıpkı Bülent Ecevit gibi... Kim kağıt üstünde onların seçilebileceğine inanırdı?

        Amerikan demokratlarının bu basiretsizliği ve kolay kandırılabilmesi tıpkı CHP’nin sağdan oy alma fantezisine benziyor. Dünyadaki bütün rüzgarlar sol partilerin ayakta kalmak için daha sola kayması gerektiğini gösteriyor. Buna rağmen sol siyaset kurallarını başkalarının belirlediği bir oyunda her seferinde kandırılıyor. Her seferinde kolayca tuzağa düşüyor. Soldan korkuyorlar çünkü. Giderek anlıyorum ki CHP bize özgü bir dert değil, global bir sorun.

        Diğer Yazılar