Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bugün 27 Şubat. Açık Radyo’nun web sitesinde Naim Dilmener’in sunduğu “Dünya Dönüyor” programının ulaşabileceğimiz son kaydı 14 Ocak tarihli. Dilmener’in o günden bugüne her hafta düzenli olarak program yaptığını biliyorum ama dinleyemiyorum. Bu konuya kafayı taktım çünkü Tuğrul Eryılmaz’ın konuk olduğu programın kaydını dinlemek için düzenli olarak siteye bakıyorum ama Açık Radyo’da dünya bir türlü dönmüyor.

        Radyoda çalışanlardan öğrendim her program yüklenmiyormuş siteye. Arkadaşlık ayrıcalığımı kullanarak Dilmener’i arayıp programın kaydına hemen ulaşabilirim aslında. Ama asıl derdim bu değil. Tek bir programın peşinde koşturarak Türk medyasının dijital dönüşümünün ne durumda olduğunu anlıyorum ve bir kez daha geleceğimiz için endişe ediyorum.

        Çok yakında hep birlikte çökeceğiz, bunun da sorumlusu ne iktidar baskısı olacak ne de ekonomik kriz. Sorun Türk medyasının hala dijital çağa nasıl adapte olacağını anlayamaması.

        ÖNCELİK DİJİTAL PLATFORMLAR

        Bu yazıyı yazarken bir yandan da Amerika’nın NPR radyosunu dinliyorum telefondan. Canlı yayında kimin konuştuğunu merak edince siteye baktım ve programın kaydının yayın saatinden önce siteye yüklendiğini fark ettim.

        Serdar Turgut son birkaç yılını medyanın dijital dönüşümünü incelemeye ayırdı. Geçenlerde bitirdiğim bir kitap da bana yeniden mesleğimizin geleceğini düşünme fırsatı verdi. New York Times’ın eski yayın yönetmeni Jill Abramson “Merchants of Truth” kitabında yıllardır merak edilen gazeteciliğin geleceğinin formülü açıklıyor. Gazeteciliğin yer aldığı platformlar ölebilir, değişebilir ama gazetecilik ölmüyor. Abramson’a göre epeydir deneme-yanılma yoluyla sorgulanan gazeteciliğin geleceği “digital first” stratejisiyle garanti altına alındı.

        İster radyo, ister gazete olsun eldeki içeriği önce dijital platformların yüklenmesi üzerine kurulu bu strateji. Yeni değil, ama özelikle New York Times’ın epey zaman sonra kara geçip hisse değerinin yükselmesiyle başarısı tescillendi formülün. Hatta kimi televizyon kanalları bile bu stratejiyi uyguluyor. Ayrı bir abonelik gerektiren HBO’da programlar yayın saatiyle aynı anda kanalın HBO GO gibi platformlarına yükleniyor.

        Washington Post’u satın alan Jeff Bezos da Amazon’daki uzun vadeli kar stratejisini burada uyguluyor: Önce müşterinin ayağını alıştırıp kar marjlarını düşük tutmak, zamanla piyasanın hakimi olmak. Bezos’un satın almasından sonra Washington Post haber merkezini genişletti, daha evvel pek ilgilenmediği ekonomi sayfalarına yatırım yapmaya başladı.

        Çocuğu şekere alıştırır gibi önce ayda 10-20 içerik bedava sunuluyor, müşterinin ayağı alışıyor, bir süre sonra da kendisini abone olmaya mecbur hissediyor.

        “Digital first” stratejisi kağıdı değil gazeteciliği yaşatmayı önemsiyor, hangi platformda olursa olsun. Amerikan medyasında iyi gazeteciliğe para vermeye gönüllü, kaliteli içeriğin pahalı olduğunu bilen bilinçli okurların sayısının hiç de az olmadığı ortaya çıktı. ProPublica gibi kar amacı gütmeyen gazetecilik platformlarının geleceği de okur desteğine dayanıyor. İngiltere’de The Guardian bütün içeriğini ücretsiz sunuyor ama karşılığında okurdan destek bekliyor. Okur da gazetesini hayatta tutacak bağışları yapıyor.

        İNTERNET GAZETECİLİĞİ İKİNCİ SINIF MI?

        Kitabında New York Times, Washington Post, BuzzFeed ve Vice’ı inceleyen Abramson’a göre medya kuruluşlarının internete adaptasyon sürecinde yaptığı en büyük hata sanal ortama markanın devamı değil de ayrı bir içerik gerektiren bir platformmuş gibi yaklaşmak oldu. NYT gazetenin içeriğiyle interneti birleştirip, internet sitesini gazeteden farklı ya da ikinci sınıf bir alan değil de markanın asıl yüzü, önceliği olarak görmeye başladığında başarıya ulaştı.

        Türk medyasında bir gazetenin internet sitesinde çalışan muhabir, yazar, editörlere ikinci sınıf gazeteci muamelesi yapılıyor hala. Bu sınıf ayrımını iyice belli etmek için sitenin “Yazarlar” kısmında “huriyet.com.tr yazarları” diye ayrı bir bölüm var. Gazeteyle web sitesinin yöneticisi hala ayrı.

        Daha önce çalıştığım Sözcü’de gazeteyle internet sitesi ayrı binalardan yönetiliyordu mesela. Orada geçirdiğim üç senede iki ayrı binada çalışanlardan birinin internetin ne olduğunu bildiğinden, diğerinin de gazetecilikten anladığından emin olamadım.

        İşin garibi, teknolojik değişimlerin gazeteciliğe etkisini anlayamayan gazetelerde bu gericilik hakimken Açık Radyo gibi ayakta kalması için yenilikçi olmaya mecbur platformlar da modası geçmiş tutuculuklarından kurtulamıyorlar. Bizleri bekleyen tek tehlike iklim değişikliği değil.

        Türk medyasında bugün bile hala birçok gazeteci “İnternet sitesi” derken seslerindeki ve yüz ifadelerindeki küçümsemeyi gizleyemiyor. Hele hele “Sosyal medya yüzünden okumuyoruz, yazarlarımızı gizleyelim,” diyen Hürriyet yöneticilerini gördükçe gülümsüyorum. Sonlarını kendi kendilerine hazırladıklarının farkında değiller, hala günah keçisi arıyorlar.

        Diğer Yazılar