Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        - Son haftalarda kampanya bu kadar sertleşmeseydi yerel seçimlerden Türkiye’nin geleceğine dair bir çıkarım yapmak mümkün olmazdı. Ama özellikle korkuya dayalı yapılan kampanya yerel seçimleri bir güven oylaması olmasa da iktidara dair bir kamuoyu yoklamasına dönüştürdü. Bu yüzden büyük şehirlerden yükselen itirazlara dikkat etmek gerekiyor.

        - Muhalefet için büyük bir seçim başarısı ama dört buçuk yıl sonraki genel seçimlere etki edecek mi, şimdiden kestirmek zor. 1989’da paralellik kurmak mümkün, ama değişen haritaya rağmen AK Parti’nin 15. seçiminde bile hala birinci parti olarak çıktığını unutmamak gerek. Belki de en zayıf girdiği seçimleriydi üstelik. Birçok yerde yanlış adaylar, artan ekonomik sıkıntılar, uluslararası alanda Türkiye’nin sıkıştırılmasına rağmen birinci parti olarak çıkması seçmenin iktidar partisinden öyle kolay kolay vazgeçmeyeceğini gösteriyor. Neden peki? Zafer sarhoşluğuna kapılmadan muhalefetin bu sorunun yanıtını araması gerekiyor.

        - Seçmen kavgacı dilden sıkılmış belli ki. Binali Yıldırım ve Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’da, Tunç Soyer ve Nihat Zeybekçi’nin İzmir’de rakibini hedef almadan, sadece projeye dayanarak sürdürdükleri kampanyayı hepimiz özlemişiz. İmamoğlu da Yıldırım da partilerinin oylarını artırdı; kavgacı siyasetin ömrünü tamamladığı bir seçim olarak yorumlanabilir. Kuşkusuz, en büyük sürpriz Ekrem İmamoğlu’nun aldığı oy oldu. Birkaç ay öncesine kadar adını hiç kimsenin bilmediği bu aday Yıldırım gibi kazanmasına garanti gözüyle bakılan bir isimle başa baş oldu. Bir süredir Yıldırım’ın İstanbul’daki kampanyasını yönetenler dip dalganın nedenlerinin farkındaydı ama ellerinden bir şey gelmedi. Ankara’nın dili bu kadar sertleşmeseydi Binali Yıldırım daha rahat eder miydi?

        - Ekrem İmamoğlu’nun başarısı tartışılmaz, ama yine de yorulmuş, hatta kampanya bile yapmayan, isteksiz Binali Yıldırım’a fark atması gerekiyordu. AK Parti hiçbir İstanbul seçimine bu kadar zayıf girmemişti. Yine de bu kadar kısa sürede az başarı değil. Büyükşehir sonuçları Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’deki görevinin basit bir genel müdürlükten öte olmadığını da tam anlamıyla kanıtladı. Kılıçdaroğlu geri çekilip trafiği yönettiğinde, kendisini göstermeyip adayların ön plana çıkmasına izin verdiğinde CHP daha başarılı oluyor.

        - Bir Selim Kotil parantezi açmam gerekiyor. Gecenin başında sadece 5 (yazıyla beş) oy olan BTP adayı Kotil daha sonra oylarını 120’ye, ardından da 8 bin civarına yükseltti. Bir oyun bile ne kadar değerli olduğunun anlaşıldığı İstanbul seçiminde YouTube adayı Kotil olmasaydı o oylar nereye giderdi diye düşünmeden edemiyorum. Hakikaten sürpriz adaymış.

        - Negatif kampanya ters tepti. Önce Tunç Soyer’i babasından vurmaya çalışan tetikçi zihniyet kaybetti, ardından Mansur Yavaş’ın son haftalarda aniden hedefe konması tutmadı. İkisi de seçimi rahatlıkla kazandı, daha da önemlisi haksız yere hedefe konmalarına karşılık seçmenler başka büyük şehirlerde de muhalefet etrafında toplandı. Yavaş’tan mağdur yaratılması Türk siyaset tarihindeki en stratejik hataydı ve göz göre nasıl böyle bir taktiksel yanlış yapıldığı, bunun basit bir planlama hatası mı yoksa altında başka nedenler mi yattığını belki de hiç öğrenemeyeceğiz. Ama mağdur adayı destekleyen seçmen İmamoğlu’nu da yükseltti.

        - Seçmen tüccar adaylara karşı tepkisini “Yeter” diye hem Şişli’de hem de Antalya’da gösterdi. Medyanın ciddi anlamada yanıldığını bu iki seçim sonucuna bakarak anlamak mümkün. İki adaya da haddinden fazla gaz verildi, ama seçmen onları reddetti. Daha önce de Antalya’da belediye başkanlığı yapan Türel sadece göz boyamak adına şehri batırma noktasına gelmişti. Neredeyse tamamı yürünebilecek Antalya’ya tramvay yolu yapmak israf değildi de neydi? Dünyanın en muazzam adayı olsa bile soyadından kaybetmesi muhtemel CHP adayı Muhittin Böcek’e bu yüzden yenildi. Şişli’de CHP’nin mali müşavir olan adayının Sarıgül’e karşı seçilmesi de manidar. Seçmen belediye vergilerinin ranta dönüşmesini istemiyor.

        REKLAM

        ***

        Medyanın en kötü seçimi

        Medyanın sınıfta kaldığı en büyük olay muhalefet adaylarını PKK’yla bağlantılı gibi gösterme çaresizliğiydi. Hürriyet utanç yayıncılığı açıdan herkesi solladı; işinin ehli olmayan ellerde koskoca bir markanın nasıl çökeceği kanıtlandı. Seçmen HDP’yle bir sorunu olmadığını gösterdi, HDP de merkez partilerle. Bu açıdan uzlaşmacı da bir seçim oldu, her ne kadar Hürriyet aksi için uğraşsa da. Ayrım çok net: Türkiye’nin kırmızı noktası PKK, Kürtler değil. Her Kürt de PKK’lı değil. Şimdi HDP için kendisini ayrıştırma fırsatı.

        Medyanın çaresizliğinden söz ederken Ahmet Hakan’dan nasıl bahsedilmez? Daha önce iktidarla FETÖ’nün arasında bir kavga olmadığını yazan Hürriyet yazarı her zaman olduğu gibi ne dediyse aksi çıktı. Sarıgül’süz bir CHP’nin şansı olmadığını yazdıkça yazdı, köşesini aday PR’ına ayırdı, aynı yazıyı defalarca tekrar etti. Türkiye Türklerindir gibi bundan böyle Hürriyet okurlarına yeni bir slogan sunmalı: Ahmet Hakan ne yazarsa aksi çıkar.

        REKLAM

        ***

        Gelecek için rastgele tahminler

        1. İktidar nezdinde bir yumuşama kaçınılmaz, nitekim balkon konuşmasında da bunun sinyalleri vardı. Ekonomik restorasyonla birlikte liberalleşme yolunda adım atılması seçmenin temennisi. AK Parti’nin ilk dönemi gibi.

        2. AK Parti içinden çıkacak yeni parti lafları daha sık duyulmaya başlanacak. Hükümet nezdinde bir değişim olacağı gibi yansımaları AK Parti’nin başka destekçilerine de yansıyacak. Basındaki hareketlenmeye dikkat; kısa sürede yeni partinin gazına gelip Erdoğan’a itiraz yükseltmeye başlayanlar çıkacak ve tasfiye edilecek.

        3. Solun liderliğine Tunç Soyer oynayacak. Dört yıl içinde İzmir’i bir dünya şehri yaparsa bir sonraki seçimde yolu Ankara’ya çıkacak.

        4. Altın Portakal’da ulusal yarışma da yeniden başlayacak.

        Diğer Yazılar