Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçenlerde seyahatte olduğum için kendi kişisel tarihim için anlamlı bir buluşmayı kaçırdım. 90’ların ortasında ziyaret ettiğim Amerikan üniversitesinin yatakhanesinde VHS’den izlediğim “Reality Bites” filminin 25. yıldönümü vesilesiyle tüm kadro Tribeca Film Festivali’nde toplandı. Kapanış jeneriğinde Lisa Loeb çıkıp “Stay” adlı şarkısını bile söyledi. Gençlik aşkımız Winona Ryder, gençlik idolümüz Ethan Hawke ve gençken pek anlam veremediğimiz Ben Stiller oradaydı…

        'Reality Bites' ekibi filmin 25. yıldönümü için bir araya geldi.
        'Reality Bites' ekibi filmin 25. yıldönümü için bir araya geldi.

        Kaçırdığım için çok pişmanım, ama tek tesellim bir sene önce SXSW’de Ethan Hawke’la kısa da olsa bu film üzerine konuşmuş olmam. Filmde Troy Dyer karakteri hepimizin en çok olmak istediği insandı o yıllarda. Zeki, isyankar, hazırcevap, karizmatik, “cool” sözcüğünün sözlükteki karşılığıydı Troy.

        Ethan Hawke’a “Günümüzün Troy Dyer’ı kim?” diye sormuştum. “Me man!” (“Ben abi!” diye çevirmek uygun) diye heyecanla yanıt vermiş, şimdi kendi kızının Winona Ryder’la “Stranger Things”de oynadığını söylemişti. Hayat hakikaten tuhaf tesadüflerle ilerliyor; Hollywood yıldızları için bile.

        Troy Dyer ve “Reality Bites” filmi popüler kültür literatüründe bir X Kuşağı manifestosu olarak yer aldı. O zaman ezberlediğimiz replikler hala aklımda: “Mutsuzluğumuzun kışına hoş geldiniz!” Tabii filmi yıllar içinde onlarca defa izlememin de etkisi var. Ethan Hawke daha sonra “Before Sunrise” serisiyle X Kuşağı’nın en karizmatik erkeği unvanını çoktan tescilledi zaten. Onun yüzünden hepimiz Interrrail hayalleri kurduk.

        Ama günümüzün Troy’u sahiden hala o mu?

        KİMİMİZ AMERİKAN BAŞKANLIĞINA KOŞUYOR

        Bugünlerde X Kuşağı’nın itibarı iade ediliyor. New York Times bu hafta sonu bir ekini X Kuşağı’na adıyor mesela. Amerikan başkanlık yarışında Beto O’Rourke kendisini bir X Kuşağı mensubu olarak pazarlıyor. X Kuşağı başarıya ulaştı mı, kendi değerlerine ihanet mi etti tartışmaları yapılıyor bir yerlerde.

        Filmde de bolca kullanılan simgeleriyle X Kuşağı’nı rock müzik, MTV, Gap kıyafetlerle büyüyen anne-babamızdan farklı olarak sevmediğimiz işi yapmama lüksüne sahip ilk kuşak olarak tanımlamak mümkün. Yaşadıkları hayattan bunalıp çöle kendilerini bulmaya giden Douglas Coupland’ın “X Kuşağı” adlı romanının kahramanlarının en büyük aydınlanması aile evine dönmenin öğrencilik yıllarında olduğu gibi mutlu hatırlara gebe olmadığıydı.

        Erkenden evden taşındık, istediğimiz işlerin peşinden koştuk, bir önceki ve bir sonraki kuşaktan daha fazla seviştik, daha fazla kazandık, dünyayı gezdik, kendimizi aradık, hayata geç başladık, “Seinfeld” izledik.

        Peki şimdi neredeyiz?

        90’lı yıllarda X Kuşağı’na bir tür kayıp kuşak muamelesi yapılıyordu ve hiç kimse bizi anlamıyordu. Kurt Cobain’in “İnkar… inkar… inkar…” diye tekrarladığı isyanı karşılığı bulmuş, en büyük yenilgimizi intiharıyla yaşamıştık.

        Şimdi bir kısmımız Amerikan başkanlığına koşuyor, bir kısmımız da X Kuşağı nostaljisi yapıyor.

        Milenyum ve X Kuşağı’nın dönüm noktasında doğmuş biri olarak kendimi X Kuşağı’nın bir parçası olarak görüyorum.

        Ama gazetelerde, dergilerde çok sık bahsedilen bu kuşak aidiyetinin coğrafi sınırları var aslında.

        BU KUŞAK TANIMLARI TÜRKİYE’YE UYMUYOR

        Ben X Kuşağı’yım ama benimle aynı yıl doğan her tanıdığım, arkadaşım X Kuşağı değil. Çünkü bu kuşak kategorileri ABD menşeli, benim aidiyetim de gelişme yıllarımda Amerikan popüler kültürüyle yoğrulmuş olmamdan. Bunu bir üstünlük olarak söylemiyorum, sadece mevcut durum bu. İşte tam da bu yüzden “Reality Bites” filminin 25. yılının bende yarattığı heyecanın başkalarında karşılığı olmayacağını biliyorum.

        Türkiye’de sosyoloji de çeviriye dayalı olduğu için Amerika’daki kuşak kategorilerini Türkiye’ye adapte etmeye çalışıyor, oysa eğreti duruyor. Bizde X Kuşağı olmadığı gibi “baby boomer” da yok, “millennial” da. İlki doğrudan Türkiye’nin dışında kaldığı İkinci Dünya Savaşı’na giden askerlerin eve dönmesiyle ilgili. Diğerinin sağlamasını ise bir Mark Zuckerberg yaratamamış olmamızdan anlayabiliriz.

        Çeviri kuşak kategorilerinin toplumsal ve siyasal analiz yaparken yanlışa sürüklemesi kaçınılmaz. Bugün Türkiye’deki gençleri nasıl ABD’deki “millennial” davranış biçimleriyle açıklayabilir, yaşama ve siyasete dair tercihlerini anlayabiliriz? Bir kere doğma ve büyüme şartları farklı.

        Bizde kuşaklar her dönem biraz farklı, yaratıcı olmak isteyeni geleneksel olarak ezmiş, hizaya getirmeye programlı bir devletin gölgesiyle geliştiler. Nasıl buradan “millennial” ya da Z kuşağı çıkabilir.

        Kuşkusuz, Türkiye’nin de kuşak analizi için belli başlı dönüm noktaları var. 68’deki gençlik isyanları, 12 Eylül sonrası YÖK gençliği, özel radyo ve TV’le büyüyenler, bir de 90’ların sonuyla 2000’lerin ilk yarısı arasındaki o özgürleşme dönemi aklıma geliyor. Bütün bu kısa aralıkların hepsi gençlerin başı ezilerek, önü kesilerek bitti. Buradan nasıl bir kuşak nostaljisi, bir “Reality Bites” filmi çıkabilir? Yok zaten, bu yüzden de bir Türk filminin 25. yılının bir dönemin Türk gençleri için anlamını konuşamıyoruz.

        Not: “Reality Bites” filminin adının yaygın çevirisi (ve vizyona girdiği adı) “Gerçekler Acıtır” ve büyük ölçüde doğru bu karşılık. İngilizcede de filmin adı böyle yorumlanıyor, ancak film yazılırken kastedilen bu değildi. Çift anlamlı bu tabirin “Gerçeklik Parçaları” olarak anlaşılmasını istiyordu filmin yaratıcıları.

        Diğer Yazılar