Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2A’da oturan hanımefendi ben uçağa bindiğimde çoktan yerine yerleşmiş ve bu işi sanat haline getirenlerde olan bir ustalıkla dedikodu seansına çoktan başlamıştı. Ses tonunu öylesine mükemmel ayarlamıştı ki ne hakkında konuştuğunu anlamak mümkün değildi, aradan sadece kelimeler seçilebiliyordu. Zaman zaman kabin memurlarından birini çağırıyor, baş üstü dolaplarına yerleştiren çantasının indirilmesini istiyor, içinden istediğini alıp yeniden yerine koydurtuyordu. Yerinden hiç kalkmadan, kımıldamadan.

        Koridorun karşısında, benim tam önümde yolculuk yapan çift de bagajlarını baş üstü dolaplarına koyma konusunda uçuş görevlilerinden yardım istedi. Yol boyunca THY çalışanları valizleri kaldırdı, indirdi, yeniden kaldırdı ve bu durum benim dışımda kimsenin dikkatini çekmedi.

        Uçağa fazla yükle binmek adetim değil, ama hiç yapmadım da değil. Ama bugüne kadar kimseden de -hangi sınıfta olursam- el bagajımı yerleştirme konusunda yardım istemedim. Fiziksel ihtiyacım olmadığından empati duyamıyorum belki. Boyu yetişmeyen yolculara yardım edilmesine de itirazım yok, ama özel olarak uçuş görevlilerin başka havayollarında bu konuda yardımcı olduğuna da rastlamadım. Uçağa bagaj yüklemenin paralı olduğu ABD iç hatlarında birçok yolcu el bagajıyla seyahat ediyor, hemen her zaman da yolcular fiziksel farklılıklarına fark etmeksizin kendi bagajlarını kendileri baş üstü dolaplarına yüklüyor.

        TÜRK MİSAFİRPERVERLİĞİ SÖMÜRÜLMEYE AÇIK

        Amerikan havayolları yolcuları bagajları yukarıya yerleştirirken koridoru boş bırakmaktan tutun da o bagajların tekerlekleri arkaya bakacak şekilde konmasına kadar eğitiyor zaten. Her uçak yolculuğunda bunu hatırlatan anonslar tekrarlanıyor. Uçuş görevlileri zaten yolcuya köpek muamelesi yaptıkları için de istiyorsan bu disipline uyma.

        Uzakdoğu havayollarında ülke geleneklerine uygun bir misafirperverlik hakim, mesela uçuş görevlileri yolcuyla göz hizasında konuşuyor. Bizde de Türk misafirperverliğini temsil ediyor THY çalışanları. Hakikaten hepsinin yüzü gülüyor, insana insan gibi muamele ediyorlar, her türlü isteği yerine getirmeye çalışıyorlar ve son derece kibarlar. Başa havayollarının aksine insan uçağa binince mutlu oluyor, kendisini evinde, vatanında gibi hissediyor.

        Ama Türk misafirperverliği de sömürülmeye son derece müsait. Gerek uçaklarda, gerekse de lokantalarda bunu görmek mümkün. İyi niyet ve jest kısa sürede ast-üst ilişkisine dönebiliyor. İyi hizmet almakla karşısındakine hizmetçi muamelesi yapmak arasında ince bir çizgi var, çoğu zaman bu sınır aşılıyormuş gibi geliyor bana.

        Batı’da hiçbir lokantada bir lokantanın garsonuna para verip sigara almaya yollayamazsınız mesela. Deneseniz herhalde ya kafanızdan aşağı su şişesini boşaltırlar ya da lokantadan atarlar. Ama bu İstanbul’da sık sık uygulanıyor ve hiç yadırganmıyor. Lokanta çalışanının görevi bu gibi ayak işlerini yerine getirmek değil oysa. Tıpkı uçuş görevlisinin görevi yolcuların çantalarını indirip kaldırmak olmadığı gibi. Benzer şekilde uçuş görevlileri bizim garsonlarımız da değiller. Aksine uçuş güvenliği gibi çok daha önemli görevleri var.

        BİREY BİLİNCİ GELİŞMİYOR

        Türkiye’yle Batı arasındaki bu kültür farkı bireyciliğin hala bizde yerleşmemiş olmasından kaynaklanıyor. Batı’da hizmet sektöründe müşteriyle çalışan arasında eşit bir ilişki var. Lokantanın garsonu zengin bir ailenin çocuğu, Harvard’da biyomedikal okuyan bir öğrenci, ileride Nobel kazacak bir yazar ya da Oscarlı bir aktör olabilir. Bütün bunlar olmasa da bile sırf hizmet sektöründe çalıştığı için müşteriden daha üstün değil, çünkü kültür eşitler arası bir ilişkiyi kabul ettirmiş. Türkiye ise hala parası olanın karşısındakini ezebilmesine imkan sağlıyor. Kuvvetli bir orta sınıfımız yok, bir uç çok zenginleşirken bir diğer uç da giderek fakirleşiyor ve birey bilinci de gelişemiyor.

        Elimde istatistiki bir veri yok, sadece şahsi gözlemime dayanarak söyleyebilirim, ama özellikle uçaklarda bu hizmetçi muamelesinin genelde Eski Türkiye’nin mensuplarına özgü olduğunu eklemeliyim. Yeni zenginlerde de görgüsüzlük ve hadsizlik var, çok da göze batıyor. Ama Eski Türkiye’nin mensupları böyle davranmayı bir hak olarak görüyor, kendilerini de hiç sorgulamıyorlar. Türkiye’nin mevcut halinden memnun olmayan benim gibiler de ister istemez eksisi de çok matah değildi sanki, diye düşüyor olmalı. Bugünkü birçok çarpıklığın temelinde geçmişin yanlışları yatıyor zaten.

        Bireylerin eşit ilişki kurması, bu kültürün topluma yayılması konusunda küçük de olsa bir umudum var. Hani “Türkiye yaşanmaz oldu” deyip yurtdışına kaçanlar var ya, belki bir süre sonra Türkiye’ye döndüklerinde Batı’dan öğrendikleri davranış biçimleri ve alışkanlarını da beraberinde getirirler. Garsona hitap şekli, sıraya girmek, kurallara uymak ve bagajını kendi kendine baş üstü dolabına koymak demokrasinin gelişmeyle de alakalı. Neden bu baş üstü dolaplarına taktığımı anlamayan olduysa açıklamış olayım.

        *

        THY’ye dair bir-iki not

        HAVALİMANINDA TELEFON ŞARJ ETMENİN ZORLUĞU ÜZERİNE BİR DENEME

        Türk Hava Yolları’nın özel yolcu salonu belki de Türkiye’nin en iyi restoranı. Mezelerden mantıya, pideden makarnaya dışarıdaki birçok lokanta bu çıtayı yakalayamıyor. O kadar çok seçenek var ki yolculuk yaparken insan sınıfsal eşitsizlik adına suçluluk duygusu hissetmiyor değil. Seçeneklerin fazlalığı biraz abartılı. Kıtlık ise “business class” salonunda “business” yolcusunun elzem ihtiyaçlarında göze çarpıyor. Önceki gün öğleden sonra uçağıyla Londra’ya giderken koca salonda dolanıp durdum adeta yer bulamadım. Yeni havalimanı, yeni bir salon olmasına rağmen şimdiden talebi karşılayamaz olmuş bu salon. Üstelik iki tane olmasına rağmen. Daha da önemlisi salonda iş yapmak isteyen yolcuya ayrı bir bölüm de yok. Çünkü “halanın mantı evi” tarzı çardaklı dekorasyonuyla salonun odak noktası sadece yemek olmuş. (Dekorasyon konusunda havalimanının işletmecisi IGA’nın diğer yolculara hitap eden salonu daha şık ve ferah.) Dahası, günümüzde herhangi birinin en önemli ihtiyacı olan elektrik prizi bulmak da çok zor. Yok değil, var ama çok sık değil ve belli ki salon düzenlenirken öncelik olarak düşünülmemiş. Oysa bugün Batı’daki pek çok yolcu salonu telefonuna, bilgisayarına, tabletine bağımlı yaşayan yolcular için bol bol priz yapıyor ve bunu bir tanıtım malzemesi olarak kullanıyor. Bu priz eksikliğinin günümüzde birey üzerinde yarattığı anksiyete ve paniğe özel olarak değinmem gerekmiyor herhalde.

        DÜNYANIN EN BÜYÜK HAVALİMANINDA KÖRÜKSÜZLÜK ÖZLEMİ

        Yolculuğun sonunda merdivenle uçaktan inmenin nostaljik bir değeri olabilir, hani havacılığın görkemli yıllarını hatırlattığı için belki. Ama İstanbul dışında hiçbir Batı şehri havalimanında merdiven adeti görmedim. Ne yazık ki uçaktan yolcuları merdivenle indirip otobüsle terminale götürme adeti Atatürk Havalimanı’ndan sonra yenisinde de sürüyor. Uçağın körüğün dibinde olup merdivenle yolcuların indiği anlar da gördüm. Dokuz saatin sonunda İstanbul’a varıp uzun bir taksi süresinin ardından uçağın açığa park etmesinin de eğlenceli bir tarafı yok. Oysa yeni havalimanında yeteri kadar kapı olduğu, bu gibi sorunların ortadan kalkacağı söylenmişti. Bizzat bana söylenmişti hatta, ben de burada yazmıştım.

        Mevcut körükleri kullanmamak Türklere özgü bir uyarlama mı? Bu işin peşine düştüm, çünkü yeni havalimanında uçağın açığa yanaşması nadiren yaşanmıyor. Geçenlerde Atlanta’dan İstanbul’a uçan ve THY’nin yeni Dreamliner’ını değerlendiren bir blogger’da uçağın açığa park ettiğini yazıyordu.

        Daha önce IGA’dan aldığım bilgi açığa park etmenin havayolunun tercihi olduğu. Gelen uçak bir başka hatta kullanılacaksa, mesela iç hata devam edecekse havayolu pratik bir değişim için açığa park ettiriyormuş. Nedense bu işin daha kolay olabileceği, yolcuyu otobüs eziyetinden kurtarabilecek bir yöntem daha olabilir gibi geliyor bana.

        Diğer Yazılar