Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        George Floyd’un beyaz bir polis tarafından öldürülmesinin ardından ABD’de başlayan protestolarda göstericilerin öncelikli talebi polislerin yargılanmasıydı. Minneapolis şehri cinayete karışan -ve video’da gördüğümüz- dört polisin hemen işine son verdi, ama başta dizini Floyd’un boynuna bastıran polisin tutuklanması dört günü buldu. Diğer üç polis hakkında soruşturma açılmasıysa ancak önceki gün gerçekleşti—cinayetin üzerinden bir haftadan fazla süre geçtikten sonra.

        Protestoların ülke geneline yayılması, Minneapolis’in yanan binalarıyla Ortadoğu’da savaşın vurduğu şehirlere benzemesi yılların birikimi kadar biraz da bu gecikme yüzündendi. Kentin belediye başkanı “Hayatımda gördüğüm en mide bulandırıcı görüntü,” dedi Floyd’un öldürülme anı için. Şehrin polisini yönetmesine rağmen onun bile eli kolu bağlıydı.

        Soruşturmayı yöneten belde başsavcısının işlem yapmak için gecikmesinin resmi açıklaması suçu kitabına uydurmak. Minnesota da dahil olmak üzere ABD’deki kanunlar polise çok fazla hak tanıyor. Herhangi birinin cinayet işlemesiyle polisin cinayet işlemesinin yargıdaki karşılığı aynı değil. Çoğu zaman suç işleyen polisler hiç ceza almıyor. Görevden uzaklaştırılanlarsa bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi işlerinin başına dönüyor, hatta kimi zaman şehirlere tazminat davası bile açıyorlar.

        REKLAM

        Minneapolis’te de savcı uygun suç aradı soruşturmayı açmak için. Daha sonra eyalet savcısı devreye girerek suçu daha da artırdı. Ama yine de mahkemenin ne karar vereceği, jürinin ikna olup olmayacağı belli değil. Gerçi bu kadar tepkiden sonra bir-iki kurban verilmesi gerekecek gibi gözüküyor, ama genel olarak polisin haddinden fazla dokunulmazlığı var.

        MAVİ SESSİZLİK DUVARI

        Minneapolis’te görevi ihmalden uzaklaştırılan polislerin yüzde 50’si geri döndü mesela. Şehrin Emniyet Müdürü bile zamanında kendi birimine ayrımcılık yüzünden dava açtı. Floyd’u öldüren polis memuru hakkında 18 tane şikayet vardı, ama hiçbiri işleme konmadı.

        Çünkü ABD’de sistem polisi koruyor. Sistemi değiştirmek isteyenlerse “mavi sessizlik duvarı”na çarpıyor.

        Amerika’da “Blue wall of silence” dediği bu metafor polisi denetlemenin ne kadar imkansız olduğunun özeti. İç denetim mekanizmaları sadece görünürde işliyor. Mesela polisin göstericilere çok sert müdahale ettiği New York’ta yapılan 500’e yakın şikayetten sadece altısı işleme konuluyor. Burada polisi koruyan kanunlar o kadar kuvvetli ki memurlar hakkındaki iç soruşturmanın detayları kamuoyuyla paylaşılmıyor bile. Bu yüzden de görevi suiistimal eden, suç işleyen polisler üniformalarını taşımayı sürdürüyor.

        Bu sessizlik duvarı polislerin yargılandığı mahkemede de devreye giriyor. Soruşturmayı başlatan savcılar suçlu polis memurlarının aleyhinde tanıklık edecek diğer polisleri ikna edemiyor. Kimse kendi meslektaşını gammazlamak istemiyor, çünkü böylesi bir “ispiyonculuk” Emniyet’in kendi içinde de cezasız kalmıyor. Örneğin, polis memurları kendilerinden olmadıkları düşündükleri meslektaşlarını kolaylıkla ateşe atıyor, suç mahallinde ona destek vermiyorlar, hatta yaralanmalarına bile göz yumuyorlar. (“Serpico” filmi ve “The Wire” dizisi bu çürük sistemi çok iyi anlatıyor.)

        REKLAM

        Mahkeme zaten başlı başına bir karmaşa. Hukuk geçmiş davalara bakarak karar veriyor; geçmişte polislerin aklanması gelecekte de başka polislerin suçsuz bulunmasına imkan tanıyor. Savcılar tanık bulamayıp zayıf iddianame sununca da jüri ikna olmuyor. George Floyd’u öldüren polisleri de mahkeme aklayabilir.

        Bowling Green State University’nin yaptığı araştırmaya göre 2005-2017 arasında toplam sadece 80 polis memuru hakkında cinayet soruşturması açıldı. 30’undan daha azı ceza aldı. Oysa ABD’de her sene polis yaklaşık bin kişiyi öldürüyor. Bu rakam suç oranının ABD’den çok daha yüksek olduğu Brezilya, Filipinler, Venezuela ve Suriye’ye eşit.

        CEZA YERİNE TAZMİNAT

        Adalet yerini bulmadığında da para devreye giriyor. Belediyeler polis kurbanlarına -yüzde 30’una yakınının avukatlara kaldığı- ciddi tazminatlar ödüyorlar. Geçen sene sadece New York polise açılan davalarda uzlaşmaya girip 69 milyon dolar tazminat ödedi; geçen seneden 30 milyon dolar daha fazla. Savunma yapmak için harcanan rakamsa daha da yüksek: 2018’de 230 milyon, 2017’de 335 milyon dolar.

        Polis birimleri, haklarında eleştiriler yükselince veya belediyeler Emniyet’te reform yapmaya kalkınca bu sefer iş yavaşlatıyorlar. Polisin grev hakkı yok, ama şikayetlere daha geç müdahale ediyor veya bazı mahallelere hiç uğramıyor bile. Gerçi New York’ta polisin boynunu sıkarak öldürdüğü Eric Garner cinayetinden sonra bir ay boyunca iş yavaşlattılar, ama şehirde suç oranı düştü. Buna karşılık Baltimore’da Freddie Gray’in polis tarafından öldürülmesinden sonra suç oranının yüksek olduğu mahallelerde polis devriye gezmeyi bırakınca cinayetler arttı.

        Bu gibi durumlarda belediyeler de polise söz geçiremiyor çünkü karşılarında çok kuvvetli polis sendikalarını buluyorlar. Bu sendikalar polise soruşturma açılmamasından Emniyet’in bütçesinin artırılmasına kadar belediyelerle sıkı pazarlık yapıp toplu sözleşme imzalıyorlar.

        Tabii sendikalar aynı zamanda politik bir güç de. Mesela New York’taki polis grupları Trump’ı destekleyen t-shirt’ler satarak kendilerine gelir elde ediyorlar. Birçok politikacı -Demokratlar dahil- polisin önemli bir oy deposu olduğunu, halkın geri kalanında da polis orduyla beraber en güvenilir kurumlar arasında olduğunu bildiğinden mavi üniformalıları karşılarına almıyor.

        Bütün bunların sonucu da polis ne yaparsa yanına kar kalacağını bilerek sokaklarda tanrı gibi dolaşıyor. Hatta sekiz dakika 46 saniye boyunca adeta öldürmekten keyif alıyor.

        Diğer Yazılar