Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Amerikan şehirleri yıllardır kendi kendilerine içine düştükleri bir kısır döngüden çıkamıyor. Özellikle büyük şehirlerde suç arttıkça polise ihtiyaç duyuluyor, ama polis sayısı arttıkça da suç rakamları yükseliyor. Demokrat ya da Cumhuriyetçi fark etmiyor, şehirlerdeki suç oranını düşürmek için göreve gelen hiçbir politikacı da polise dokunmayı aklının ucundan bile geçiremiyor. Sonuçta hiç kimse şehrinde suç oranının yükselmesini istemez, polis de vazgeçilmez bir kamu hizmeti. Ama polis kuvveti, özellikle de polis sendikalarının siyaset üzerindeki etkisiyle akıl almaz bir dokunulmazlık kazandı. Bu dokunulmazlığın bir ayağı belediyelerin polise ayırdığı ve kimi zaman milyarlarca doları bulan dev polis bütçeleri.

        ABD’de iki haftadır devam eden protestolarda “Defund the police” en baskın slogan, aynı zamanda göstericilerin de talebi. Sloganın özü polis bütçesinin ortadan kaldırılması, yok edilmesi anlamına geliyor. Ama tam olarak kastedilen bu değil. Polis gücü yok olsun anlamına gelmiyor bu talep; polis hizmetlerinin tepeden tırnağa yenilenmesini kastediyor protestocular.

        EĞİTİMDEN KIS POLİSE AKTAR

        “Defund the police” belediyeden belediyeye farklı anlamlar içerse de kabaca polis bütçesinin yeniden gözden geçirilmesi, kısılması, artan paranın başka alanlara aktarılması demek. Ülkenin en büyük polis gücüne sahip New York’ta yıllık bütçesi 6 milyar doları bulan polise kaynak sağlamak için geleneksel olarak hep eğitimden, gençlik programlarından ve sosyal hizmetlerden kesiliyor.

        REKLAM

        Dev bir polis gücüne sahip şehrin devlet okulları acınacak derecede mesela. Özel okul için bütçesi ya da iyi semtlere taşınma imkanı olmayanlarsa kendi mahallelerindeki kötü okullara mahkum. Bu okulların eğitim kalitesi de yaşam standartları gibi epey düşük. Çocukları temel eğitimin dışında okula bağlayacak ve aidiyet oluşmasına faydası olan sosyal aktiviteler, müze gezmeleri, okul takımı gibi sportif faaliyetler, resim-müzik derslerinin bütçesi her sene biraz daha kısılıyor ya da tamamen kaldırılıyor. Ortaokulda veya lisede okul korosunda yer alan, enstrümana merak salan bir öğrenci bir sonraki öğretim yılında aktivitelerin tamamen durduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalıyor. Çünkü para yok.

        Para aslında var; ABD dünyanın en sıkı vergi toplayan ülkesi. Ama hemen her şehirde öncelikle polise gidiyor. Şehirler de polise ihtiyaç duyuyor, çünkü okullardan atılan, ayrılan, eğitime devam etmeyen gençler sokakta suça teşvik ediliyor. Amerikan rüyası özellikle fakir gençlere bir gelecek imkanı sunmadığı, kenar mahallelerde de yaşayan gençlerin var olan potansiyelini hoyratça harcadığı için sistem tarafından suça itiliyorlar. Oysa polise aktarılan paraların bir kısmı eğitime harcansa suç oranı da doğrudan düşecek. Tıpkı toplu konut, kamu sağlığı, çocuklar için sanat ve spor programlarına daha fazla harcama yapılması gibi. Bütün bu hizmetler toplum güvenliğiyle doğrudan ilgili ne de olsa.

        ŞİŞİRME İSTATİSTİKLER

        İşin daha da kötüsü polis çoğu zaman aylık kotayı doldurmak -ve kendilerine ayrılan bütçenin hakkını verebilmek için- keyfi cezalar kesiyor. Polis sendikası her sene belediyeyle pazarlık masasına oturduğunda astronomik bütçenin ne kadar gerekli olduğunu istatistiklere bakarak anlatmak zorunda. Ama bu suç istatistikleri zaman zaman şişirme olabiliyor. Örneğin, ABD’de birçok şehirde polisin en fazla ceza kestiği konu uyuşturucu bulundurmak (çoğu zaman birçok eyalette yasal olan marihuana) ya da iptal edilmiş ehliyetle araba kullanmak. ABD’de ehliyetine el konulanların yüzde 40’ının gerekçesi mahkemeye olan borçlarını ödeyememeleri.

        Diyelim birkaç yüz dolarlık bir ceza kesildi, bunu denkleştirene kadar cezaya astronomik faiz biniyor, faizli cezayı ödemek için borç aranıyor (çoğu zaman bankalar azınlıklara beyazlara olduğundan daha yüksek faizle borç veriyor), trafik cezası ödenmeyince ehliyete el konuyor, ehliyete el konup araba sürerken yakalanınca da hapis yolu gözüküyor. Oysa ehliyetine el konan kişi keyfinden araba kullanmıyor, işe gidip para kazanmak ve bu sayede cezayı ödemek için uğraşıyor. Kısır döngüyü anladınız işte. Sistem tamamen bir kere mağdur olanın sürekli kaybetmesi üzerine kurulu. Evet, bir kırmızı ışıktan hapse girmek mümkün.

        Polisin orantısız şekilde siyah ve Latin kökenlileri vurduğu da ortada. Bir beyazın (ya da beyaz görünenin) kırmızı ışıkta geçip affedilme şansı daha yüksek, bir siyah için böyle bir ihtimal hiç yok. Rakamlara göre nüfusa oranla beyaz uyuşturucu satıcıları siyahlardan daha fazla. Ama tutuklamalarda siyahlar ağırlıklı. Suç istatistikleri böyle şişiyor.

        ABD bugün dünyanın en fazla ve en hızlı insan tutuklayan ülkesi. Bu uğurda durmaksızın kale gibi dev hapishaneler inşa ediyorlar, mahkumları da asgari ücretin onda birine çalıştırıyorlar. Bir tür kanuna uygun kölelik bu, çünkü mahkum işçilerin çoğu da siyah.

        Amerikan polisinin savaşa giden ordulara mahsus mühimmat ve araçları var. Barışçıl protestolarda bile tank benzeri araçlarla kalabalığın karşısına çıkıyorlar, 20 kişi köşe başında toplansa havadan iki-üç helikopter ışıklarını üzerlerine dikiyor. Ne de olsa para çok, bonkörce harcıyorlar. O yüzden sokaklarda polis bütçesinin iptal edilmesi talebi, siyasetçilerin de nihayet bu çağrıyı duyması boşuna değil.

        Diğer Yazılar