Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        -Washington, D.C.-

        Donald Trump’ın başkanlığının daha ikinci haftası dolmadan basına imzalamayı düşündüğü kanun hükmündeki bir kararnamenin metni sızdı. Dört sayfalık taslak ülkede dini özgürlüklere saygı duyulması adına hükümet tarafından başlatılan geniş çaplı bir girişimi kapsıyordu. Metne göre herhangi bir kişi ya da kuruluş, resmi kurumlar da dahil olmak üzere bir çalışanın işine sadece cinsel yöneliminden, medeni halinden, cinsel kimliğinden ya da geçmişte evlilik dışı ilişkiye girdiği veya kürtaj yaptırdığı için son verme yetkisini içeriyordu.

        Sarah Posner’ın Beyaz Evangelist’lerin Trump sevdasını anlattığı “Unholy” kitabında aktardığına göre “dini özgülükler” adı altındaki tasarı aslında ülkedeki Hıristiyan Sağ’ın yıllardır hayal ettiği değişimin ürünüydü. Yıllar içinde kadın hakları, ırk ayrımcılığının sona ermesi ve LGBT+ hareketinin kazandığı zaferlere yönelik oluşan tepkinin rövanşıydı. Okullarda siyah-beyaz öğrencilerin birlikte okumasının, kadınların doğum kontrol yöntemlerini kullanmalarının, evlilik eşitliğinin rövanşıydı.

        Bu sayede bir pastane eşcinsel bir evli çiftin nikah pastasını yapmayı kanunen reddedebilecek, konu mahkemeye taşındığında da “ayrımcılıkla” suçlanmayacaktı. Posner’ın aktardığına göre bu Başkanlık emri sayesinde çocuk esirgeme vakıfları Hıristiyan olmayan çiftlere çocuk evlat vermeyecek, psikologlar cinsel kimliğinden dolayı hastaları reddebilecek, ev sahibi geçmişte kürtaj yapan bir kiracısını çıkartabilecek, mali müşavir lezbiyen bir çiftin beyannamelerine bakmayabilecekti.

        REKLAM

        TRUMP’IN TABANINA BORCU VAR

        Kızı Ivanka ve damadı Jared Kushner’ın baskısıyla Trump tasarının ilk halini imzalamadı, onun yerine cılız, orijinal tasarıyla hiç alakası olmayan, göstermelik bir metni geçirdi. Hıristiyan Sağ öfkelendi. Sonuçta bu makama Trump’ı kendilerinin geçirdiklerini düşünüyorlardı; haksız da sayılmazlardı çünkü Beyaz Evangelist’ler nüfusun yüzde 20’sine sahip olsa da çok etkili ve organize bir gruptu, Trump’ın seçilmesinde de büyük rol oynadılar.

        Evangelist’ler bu kararnameyle Trump’ın kendilerine olan borcunu ödemesini bekliyorlardı, ama Başkan çevre baskısıyla onlara beklediklerini vermedi. Onu ihanetle suçlayanlar bile oldu. Ama önümüzdeki dört sene içinde Trump bir şekilde gönüllerini almayı başardı. Federal ve yerel mahkemelere yaptığı atamalarda hem muhafazakar yargıçları seçti, mahkemeleri sağcılarla doldurdu. Ülkenin en yüksek yargı makamı Supreme Court’a iki muhafazakar yargıcı büyük tartışmalara rağmen atadı. Beyaz Evangelist taban ne istediyse Trump onlara verdi.

        Ve şimdi bir kez daha devlet içinde devlet kadar örgütlü bu radikal dinci grubun bir hayalini gerçekleştirmek üzere: Anayasa Mahkemesi’ne üçüncü yargıcı atayacak.

        Seçimin sonucunu beklemeyecek, bu hafta kimi aday göstereceğini açıklayacak. Senato da ışık hızıyla bu atamanın gerçekleşmesi için uğraşacak. Çünkü bu ilahi fırsat bir daha ele geçmez.

        3 Kasım’daki seçimden hemen bir hafta sonra Supreme Court’un gündeminde Obama tarafından geçirilen sağlık sigortası olacak. Trump yönetimi ve Amerikan Sağı devletin sağlık sigortası temin etmesine ilkesel olarak karşı: “Ben sağlıklıyım, başkasının hastalığı için neden vergi vereyim,” itirazlarının özeti. Trump hükümeti defalarca bu sağlık sigortasını kaldırmaya çalıştı, ama siyasi kanallar tıkandı. Trump’ın atadığı muhafazakar yargıçlar bu zaferi verebilir tabana.

        REKLAM

        Hıristiyan Sağ’ın bir başka hayali de Supreme Court sayesinde garanti altına alınan kürtaj ve doğum kontrol hakkının geri alınması. Cumhuriyetçi Valiler kimi eyaletlerde kanunen garanti altına alınmasına rağmen kürtaj yaptırmayı imkansız hale getirdiler. Örneğin kürtaj kliniklerinin sayısına kısıtlama getirildi, kimi yerlerde kadınlar en az beş-altı saat yolculuk yapmak zorunda bırakıldı.

        BİZİ NEDEN İLGİLENDİRİYOR

        Bu meseleler Amerika’nın içişleriymiş gibi gözükse de bütün dünyayı ilgilendiriyor. Supreme Court’un aşırı sağa kayması kazanılmış kültürel ve sosyal hakların teker teker reddedilmesi anlamına gelecek. Akit gazetesinin yargıyı ele geçirdiğini düşünün.

        Dünyadaki başka sağ hareketler de Amerika’nın öncülüğünden güç alacak. Başka ülkelerde tartışma konusu olmayan kürtaj gibi meseleler gündeme gelecek, tartışmalar meşruiyet kazanacak. Hamile kadınlar sokağa çıkmasın, kadınlar gülmesin, eşcinseller yüzünden deprem oluyor, gençler el ele dolaşmasın gibi itirazları Türkiye son yıllarda çok duydu. Kimi önemli makamları işgal eden kişiler tarafından dillendirilmesine rağmen bastırıldı, marjinal kaldı ve çok tepki çekti. Bu marjinal kafa kendisine bir dayanak, ideolojik bir taban, meşruiyet arayışında. “Alın işte muasır medeniyet, işte Batı,” denerek gericiliğe kılıf uydurulmuş olacak. İşte bu yüzden bugünlerde Amerika’daki yargı savaşı bizi de çok yakından ilgilendiriyor.

        Trump'ın iki kadın adayı

        EN KUVVETLİ ADAY

        Cuma ya da Cumartesi günü Supreme Court’a atayacağı yeni yargıcı açıklayacak Trump’ın kafasında iki ismin ön planda olduğu konuşuluyor. Amy Coney Barrett düne kadar en kuvvetli adaydı. Muhafazakar çevreler arasında yıldız statüsünde olan Barrett’ın adı daha evvel de Trump tarafından gündeme getirilmişti. Bir anlamda ona Mahkeme’ye atanma sözü verildi. Koyu Katolik olan Barrett’ın hukuki görüşü Anayasa’nın orijinal metnine sadık kalınmasından yana: 2020’lerde bile Anayasa’yı 1787’de yazıldığı gibi yorumlamak istiyor kısacası. Anayasa’nın orijinal metninde siyah bir insanın değeri beyaz birinin 3/5’i kadar.

        Barrett aynı zamanda sıkı bir kürtaj karşıtı; çocuklarından birinin down sendromlu olacağını öğrendiğinde bile aldırmadı.

        “Hukuk kariyeri bir araçtır,” dediği söyleniyor Barrett’ın. “Tanrı’nın Krallığı’nı kurmak için bir araç.” Öte yandan, Barrett’ın dindar kimliğini asla üniversitede kullanmadığı, adil kararlar verdiğini söyleyenler de var.

        Barrett’ın en önemli kararlarından biri üniversitelerden taciz suçlamasıyla atılan erkek öğrencilerin okullarını dava edebilme hakkı.

        KÜBA KÖKENLİ YARGIÇ

        Dün yeni bir isim ön plana atıldı: Floridalı yargıç Barbara Lagoa. Hukuki deneyimi sınırlı Lagoa’nın ama siyasi etkisi büyük. Hatırlayanlar olacaktır, 2000 yılında annesi boğulan Elian bebek davası vardı. Küba’dan kaçmak üzereyken annesi boğulmuş, balıkçılar da üç yaşındaki çocuğu bulmuş, ardından da ciddi bir hukuk savaşı başlamıştı. Elian’a vatandaşlık verilecek mi, ülkeye kabul edilecek mi vs. Lagoa’nın ilk büyük davası buydu, Elian’ın Florida’daki akrabalarının avukatıydı. Bu davanın tek başına Al Gore’un seçilmesini engellediği söylenebilir, zira 500 küsur oyla Florida’yı kaybetmişti Gore ve büyük bir siyasal kriz çıkmıştı. George W. Bush da o sırada Florida’daki Kübalı seçmen arasında çok popüler olmuştu.

        Başkan’ı belirleyecek 538 kişilik kurulda Florida’nın 29 sandalyesi var, o yüzden ağırlığı büyük. Trump’ın son zamanlar eyalette gerilediği konuşuluyordu, Joe Biden ise Latin kökenli seçmende yeterli heyecanı yaratamadı, bir türlü oylarını alamıyor. Küba’dan kaçanların önemli bir oy ağırlığının olduğu Florida’da yargıç ataması Trump’a oy desteği olarak dönebilir.

        Lagoa’nın son yıllarda yıldızının parlaması Florida’da mahkumların oy vermesini engelleyen kanunla da ilgili. Halkın üçte ikisi suçunu tamamlayan mahkumların oy kullanabilmeleri yönünde oy verdi Florida’da. Bir milyon yeni seçmen demek bu. Ama aralarında Lagoa’nın olduğu yargıçlar mahkumların ancak mahkemeye olan borçlarını, cezalarını, avukat paralarını ödedikten son oy kullanabileceklerine hükmetti. Hayatına yeniden başlayan birçok kişinin böyle bir bütçesi yok, ama en temel demokratik hakları ellerinden alındı. Çünkü bir milyon yeni seçmen demek Florida’daki dengeyi değiştirmek, eyalette Demokratlar’ın ağırlık kazanması demekti.

        Florida’daki bu mahkum kararı şu anda temyizde, Supreme Court’ta görülmesi ihtimali çok kuvvetli. Yargı siyasallaşmayacaktı. Ta ki siyasallaşana kadar.

        UZAK BİR İHTİMAL AMA…

        Bir üçüncü aday daha var: 38 yaşındaki muhafazakar kadın yargıç Allison Jones Rushing. Önceki gün televizyonda adayları değerlendiren Trump “Yargıçların genç olmasını isteriz, çünkü uzun yıllar görev yapıyorlar,” dedi. Tecrübesizliğine rağmen en az 50 sene Mahkeme’de görev yapabilme ihtimali var Rushing’in.

        Demokratlar'ın "Armageddon" stratejisi

        Tanım başkent siyasetini çok iyi bilen gazeteci Mike Allen’ın ve gündeme bomba gibi düştü. Mahkeme’ye atama yapılması halinde her seçeneğin değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor.

        • Demokratlar seçimden sonra Mahkeme üyelerinin sayısını artırıp, iki yargıç daha atayabilir. Anayasa’da Mahkeme’de kaç yargıç olması gerektiğine dair bir hüküm yok.
        • Washington D.C. ve Puerto Rico eyalet statüsüne kavuşabilir, böylece Senato’ya iki garanti Demokrat daha girebilir.
        • Senato’da salt çoğunluk kuralının getirilmesi.
        • Seçim Günü’nün tatil ilan edilmesi
        • Hükümlülere seçme hakkının tanınması.

        Demokratlar savaşa hazırlanıyor, partinin önde gelenleri de her seçeneğin tartışılabileceğini söylüyor.

        Peki Demokratlar’ın Başkan adayı Kemal Biden ne yapıyor?

        Seçimi yargı ataması tartışmasından salgına çekmeye çalışıyor. Trump’ı COVID-19’la vururken kazanıyordu, şimdi seçmene “Yeni bir yargıç atanırsa sağlık sigortanızı elinizden alacak, milyonlarca insan salgında ortada kalacak,”mesajını veriyor. Tutacak mı göreceğiz?

        ANKETLER NE DİYOR?

        Henüz çok erken ama bir ankete göre yüzde 51, bir başka ankete göre yüzde 62 atamanın seçim sonrasında yapılmasından yana. New York Times’ın istatistikçisi Nate Cohn’a göre iki anket arasındaki bu fark sorunun nasıl çerçevelendiğiyle ilgili.“Başkan atama yapmalıdır. Bu ifadeye katılıyor musunuz?” diye anketlerde sorulduğunda seçmen çoğunlukla “katılıyorum” diye olumlu yanıt vermek istiyor. “Mahkeme’ye atama yapılması için seçim beklenmeli mi?” sorusuna verilen yanıtsa farklı.

        Gözden kaçan iki önemli soru

        Yargıçlar neden ömür boyu görev yapıyor?

        Amerika’daki Supreme Court yargıçlarının ömür boyu görevde olmalarının bir açıklaması var. Ülkenin kurucu babaları bu makamı oluştururken yargıçlara gerektiğinde Başkan’ı da yargılama yetkisini verdi. Yargıçların tamamen vicdanlarıyla hareket etmeleri bekleniyor ve mümkün olduğu kadar da tarafsız davranmaları isteniyor.

        Bu yüzden Mahkeme üyeleri görev süreleri bitince bir başka yerde işe başlamasınlar, parayla akılları çelinmesin, kariyer hesabı yapmasınlar, kendi geleceklerini düşünürken ülkenin geleceğini tehlikeye atmasınlar diye ömür boyu görev yapıyor. Bu kural olmasa görev süresi biten yargıcı çeşitli çıkar grupları, şirketler, lobiciler anında büyük maaşlarla işe alırdı. Yargıç da görev süresince hangi yönetim kurulunda ballı maaşla oturacağını düşünerek verirdi kararları.

        RBG neden zamanında bırakmadı?

        Obama’nın Başkan olduğu zaman Senato da Demokrat Parti’nin yönetimindeyken bıraksa bugünkü kriz yaşanmazdı. Bu pragmatik bir soru olmakla birlikte ayrımcı da, zira hiçbir erkek yargıca neden bırakmadın ya da ne zaman bırakılıyorsun sorusu sorulmuyor. RBG de yapabildiği kadar bu görevi yapmak istiyordu.

        Bir dileği daha vardı.

        İlk kadın Başkan’a Supreme Court ataması fırsatını tanımak istiyordu. 2016’da hepimiz gibi o da seçim sonuçlarına şaşırdı.

        Diğer Yazılar