Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bu hafta itirafların arka arkaya geleceğini, pek çok tacizci erkeğin ifşa olacağını, başta medyadaki köşe yazarları olmak üzere toplumun önündeki kadınların kendi tecrübelerini arka arkaya anlatacağını zannedenlerden miydiniz? Belki henüz çok erken ama tahminimi söyleyeyim: Beklendiği gibi bir #MeToo dalgası başlamayacak Türkiye’de.

        Bir kere, bu iş sosyal medyada “İsim ver,” noktasına indirgendi; tacizin sistematik bir sorun olduğunu görmektense işin magazininde pek çokları. İsim verilmesi, kelle alınması sadece geçici bir zafer oysa. Birkaç kurban verildikten sonra eski düzen aynen devam edecek mi, yoksa siyasetten medyaya kurumsal bir sarsıntı ve yeniden inşa başlayacak mı? Türkiye’deki hiçbir kurumun şu andaki önceliği bu değilmiş gibi. Kadın tacizine gelene kadar…

        YARGI KİMİN YANINDA

        Taciz mağduru kadınlarla konuştuğumda hukuk tarafından ellerinin bağlandığı izlenimini ediniyorum. Pek çoğumuzun hukuka inancı azaldı zaten, ama özellikle kadınlar yargı karşısında –hep olduğu gibi– erkeklerin kazanacağından korkuyor. Daha yakın zamanda bir mahkeme çocuğunu istismar ettiği iddiasıyla hakkında soruşturma açılan babaya çocuğunun velayetini verdi mesela.

        Yargının işleyişini bilen pek çok kadın avukat bile taciz mağdurlarını bir hukuk mücadelesine girmekten vazgeçirmeye çalışıyor. “Kaç sene önceki olayı tanıklarla bile kanıtlaman çok zor,” diye söze başlayan, taciz davası açacak kadınları temsil etmeyi dahi reddeden kadın avukatlar duydum. “Bir de bu adamlara yüklü tazminat ödemek zorunda kalırsın,” diye yargı yolunu baştan kapatıyorlar.

        İşin bir de maddi boyutu var. Taciz güçle ilgili bir durum, tacizci erkekler genelde konumlarını kullanarak kadınlara saldırıyorlar. Kurbanla fail arasında maddi bir eşitsizlik de var; bu durum yargı önünde olası bir hesaplaşmaya da yansıyacak ister istemez. Maddi imkanı daha fazla olan erkek avukatlar ordusuyla kadını ezebilir.

        Taciz ifşalarının dalga dalga yayılmamasının bir başka nedeni zamanını ruhuyla çatışan kültür. Cumhuriyet’te “Hangi kadın tacize uğramadı ki?” diye soran Yazgülü Aldoğan’dan alıntı yapmak istiyorum:

        “[Kadın] ciddiye alınmaz, yalan söylüyor denir. Hele taciz etti diye işaret ettiği kişi ünlü ise güçlü ise kamuoyunda güvenilir ise inanılması zordur! Adalet bile işlemez! Aile çevresinden biri ise örtbas edilir. Ki çoğunlukla aile içindendir! Hele söz konusu taciz değil de tecavüz ise mağdur için daha da vahim. Ailenin namusu diye saklanır. Türkiye bu yüzden, üstü örtülmüş ensest vakalarıyla dolu. Özellikle kırsal bölgede, aile meclisi faili değil, mağduru ortadan kaldırmaya karar verebiliyor!”

        Kadın cinayetleriyle kıyaslandığında metropol kadınların yaşadıkları tacizler “haber değeri” bile taşımıyor olabilir erkek egemen kültürde. Hatta pek çok erkeğin –ve bazı kadınların bile– #MeToo hareketine ayrıcalıklı kadınların şımarıklığı olarak baktığına eminim. Oysa plazada tacizle köydeki kadın cinayeti birbirinden bağımsız değil, birbirini besleyen olaylar. Bu bilincin oluşması yıllar sürecek.

        MAHALLE FANATİZMİ

        Taciz ifşasının toplumsal bir dalgaya dönüşmemesinin önündeki bir büyük engel de kutuplaşma, her kesimin kendi mahallesinin fanatiği olması.

        CHP’de taciz iddialarının muhalif basında hemen hemen hiç tartışılmaması dikkat çekici. Partinin kendi yayın organında bu konunun üzerine gidilmesini isteyenler dahi susturuldu. Taciz konusunda duyarlı olan pek çok CHP’linin de bu işin siyasi bir hesaplaşma olduğunu düşünerek seslerini çıkarmadığını düşünüyorum. ‘Daha belediyeleri yeni kazandık, ikinci bir İSKİ skandalı elimizde patlamasın,’ mantığı bu.

        Oysa özellikle CHP’nin yapması gereken her türlü tacizi kamuoyu önünde, aile sırlarını dökerek soruşturmak. Hele hele mevcut iktidara alternatif olmak istiyorsa, hiçbir açığı olmadan seçmenin önüne çıkmalı. Başta CHP’li belediyeler danışmanlık hizmeti aldıkları gazetecilerin sicilleri ortaya çıktıkça onlarla ilişkilerini kamuoyu önünde koparmaktan korkmamalılar; her şey oy değildir. Bunu da iktidar medyasının baskısıyla değil, muhalefet bizzat kendisi böyle bir temizliğe gönüllü olduğu için yapmalı. Bir mahallede başlayan temizlik hızla başka mahalleleri de etkileyecek çünkü.

        Benzer şekilde önce muhalif medya kendi içinde bir sorgulama yapmalı, bu konuda öncü olmalı. Gazete ve televizyon kanallarında, kadınların bu iddialarının güvenle anlatabilecekleri, iddiaların takipçisi olacak, üzerini kapatmayacak, doğrudan patronla muhatap olacak kurum içi mekanizmalar kurulmalı. Özellikle erkekler bu güvenli alanların oluşması için öncülük etmeli. Tabii siyasette de, medyada da açılan soruşturmaların sonucu şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşılmalı.

        Ancak benim şu son bir haftadan edindiğim izlenim küçük bir kıvılcıma rağmen kadınların kendilerini hala yalnız hissettikleri, kaybedeceklerini bildikleri bir mücadeleye başlamaya niyetli olmadıkları.

        Diğer Yazılar