Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın aklından bir an için bile ‘Ya nereden bulaştım bu işlere’ diye geçmiş midir, acaba. Büyük ihtimalle hiç yanıtını bilemeyeceğiz ama nasıl geçmez? Sağlık için de siyaset için de olağanüstü bir seneydi, salgının Türkiye’deki yüzü de oydu. İktidarın gücünün önemli bir bölümü zaten sağlık hizmetlerinde yıllardır süregelen başarısıydı. Başkanlık sistemiyle birlikte büyük bir şirket yönetimini andıran, çoğunun profesyonellerden oluştuğu kabine sırf bu mirastan dolayı bile yükü diğerlerinden ağırdı Sağlık Bakanı’nın. Dahası “şirketin” CEO’su da atadığı “bölüm müdürleri”nden maksimum performans bekliyor, kendisi gibi durmadan çalışmalarını, her ayrıntıya hakim olmalarını talep ediyordu. Daha yolun başında bu işin öyle kolay olmayacağı, beklentinin kayıtsız şartsız başarı olduğu belliydi.

        Pandemi hepimizi hazırlıksız yakaladığı gibi en fazla saatli bir bomba olarak Koca’nın kucağına düştü. Nasıl çıktı, neden yayıldı, nasıl dünyanın başına bela oldu soruları önemli değil. Çıktı, yayıldı ve dünyanın başına bela oldu. 2020 biterken dahi menşei 2019 olan bu virüs türünün ne zaman hayatımızdan çıkacağı belli değil. Fahrettin Koca da bu yıl olduğu gibi önümüzdeki sene de yüzünü en fazla gördüğümüz, sesini en fazla duyduğumuz siyasi figür olmayı sürdürecek.

        REKLAM

        BAŞARILI MI DEĞİL Mİ

        Bakan’ın pandemiyi başarıyla yürütüp yürütmediği hep tartışılacak. Salgın başlangıcında parlayan yıldızı yıl sonuna doğru biraz sönmüşe benziyor. Bir ara sözüne en çok güvenilen, ağzından ne çıksa inanılan, çoktandır Türkiye’de eşine rastlanmayan bir toplumsal önder olma yolundaydı. Virüsü tane tane açıklayıp, gelişimini ayrıntılı bir şekilde anlattığı basın toplantıları, grafikler başvuru kaynağımız oldu.

        Paris, Londra, New York gibi dünyanın önemli şehirleri pandemiye yenilmiş gibi gözükürken Türkiye epey iyi durumdaydı. Dış metropollerde yaşayanların çoğunun hayatında 2020 yazı yaşanmamış sayılabilir, ama Türkiye tatilini de yaptı ve virüsün belini kırdı gibi bir hava oluştu. Sonuçta Fahrettin Koca da tedbirli bir iyimserlik içindeydi.

        Tedbirli, çünkü Donald Trump, Bolsanaro ya da Boris Johnson gibi virüsü önce küçümseyip sonra virüse yakalanan liderlerin yanında salgının Türkiye’deki muhatabı olarak tıbba bağlılığını bırakmamaya çalıştı.

        Ancak yıldızının sönmesi tam da yaz aylarının sonunda, hepimizi nasıl bir kışın beklediği belli değilken tıpla siyasetin çatışmasına denk düştü. Açıklanan “vaka” sayıları yerini “hasta”ya bıraktı, neredeyse çaktırmadan. Dış dünyadan ve iç kamuoyundan itirazlar yükselince yeni tablolar açıklandı, durumun hiç de zannedildiği kadar parlak olmadığı ortaya çıktı.

        Sanırım Bakan’ın köşe yazarlarına telefonları da tam bu arada sıklaştı. Özal döneminden beri gazetelerde “Telefon acı acı çaldı, arayan Başbakan’dı,” diye başlayan bir köşe yazısı geleneği yerini Fahrettin Koca’dan gelen bilgilendirme telefonlarına bıraktı. Kendisine ve salgın yönetimine yönelik hemen her itirazın peşine düştü, muhataplarını aradı ve izah etti. “Bakan’dan gelen telefon” yazıları bu yüzden kamuoyunu aydınlatma yönünde önemli rol oynadı.

        REKLAM

        Ama bu telefonların sanki altında yatan bir başka mesaj verdi. Öncelikle “eleştirilebilir” bir siyasetçi olduğunu gösterdi, yer yer savunmaya geçmek zorunda kalsa da. Televizyonun önünde, basın toplantılarında ister istemez siyasetçi taktiğiyle top çeviriyor, tam söyleyeceklerini net bir şekilde ifade etmiyor, sonradan köşe yazarlarına açıklamak zorunda kalıyor gibiydi. AK Parti destekçisi ya da karşıtı kiminle konuştuysam hemen herkesin Koca söz konusu olduğunda ağzından çıkan ilk söz “Ne yapsın adam…” oluyordu.

        Bir aşamada siyasetçi olmak, her türlü dengeyi gözetmek, kamuyu bilgilendirmekle siyaset arasındaki o ince çizgide yürümek göreviydi. Bu görev de henüz bitmiş değil, Bakan da bunun farkında. Çünkü mutasyonun, daha kötü bir kışın, aşının daha da tartışılacağı bir dönemde en ufak bir başarısızlığın kendi hanesine yazılacağını biliyor. Başarıysa kolektif olarak anılacak.

        Zaten adeta borsada çalkantılı bir hisse senedi gibi Koca’nın imajı: Bazen tavan yapıyor, bazen fena halde yalpalanıyor. Bu aralar, aşının gecikmesi, “Çin aşısı” konusunda yeteri kadar güven oluşturulmaması, aşı karşıtlarının sesinin çok gür çıkması, kime aşı yapılacağı, Pfizer mi Sinovac mı gibi tartışmalar arasında belirsiz Koca’nın durumu. İlk aşamada 30-35 milyon kişi ne demek mesela, arada 10 milyon doz fark var…

        BİRLEŞTİRİCİ BİR FİGÜR

        Ama… Ama… Ama…

        Fahrettin Koca’nın Bakan olarak performansı COVID-19 salgınını bir başkası, yeteri kadar yetkin olmayan biri yönetseydi sonuçlarının çok daha kötü olabileceğini düşündürttü çoğunlukla. Zaman zaman eleştirilse de salgının başında sağladığı güveni büyük ölçüde korudu. O “Ne yapsın adam…” diye başlayan cümleler Bakan’a içinde bulunduğu zor durumdan dolayı toplumun empati kurduğunun göstergesi.

        Daha da önemlisi, Fahrettin Koca’nın en büyük başarısı gerek siyasette, gerek medyada, gerekse halkın genelinde “Ya bu onların adamı,” diye adının kolayca üstünün çizilemeyeceğini göstermesi oldu. Belki de uzun süre sonra ilk kez, böylesi kutuplaşan bir ülkede birleştirici bir figür olarak ortaya çıktı. Kim olduğu, nereden geldiği, eşi, eve ayakkabıyla girip girmediği, geçmişi, inançları, içki içip içmediği falan en muhalifler tarafından bile sorgulanmadı. Çünkü karşımızda sadece ve sadece işini yapan, işini yapmaya çalışan, işini yapmakta inat eden bir “teknokrat” vardı. Bu kötü sene, Türkiye’nin böyle insanları nasıl sahipleneceğini gösterdi.

        Diğer Yazılar