Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Hükümet değişikliğinin medyayı sadece Türkiye gibi ülkelerde etkilediğini düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Bu hafta Washington Post’un yayın yönetmeni Marty Baron emekliye ayrılacağını açıkladı. Amerikan medyası kuruluşlarının tepelerinde arka arkaya yaşanan değişiklerden sadece bir tanesi Baron’ın vedası. Reuters’in genel yayın yönetmeni birkaç hafta önce görevi bırakacağını açıklamıştı, geçen yılın sonlarına doğru da Los Angeles Times’ın yayın yönetmeni yerine yeni bir aday aradıklarını duyurdu. BuzzFeed’in bir zamanlar Huffington Post olarak bilinen HuffPost’u satın alması, Wired yayın yönetmeninin The Atlantic’e transfer olmasıyla bu iki kurumun künyesindeki koltuklar da boşaldı.

        Bu sene New York Times’ın yayın yönetmeni Dean Baquet’nin de emekliye ayrılması bekleniyor. CNN’in başındaki Jeff Zucker büyük ihtimalle görevi yakında bırakacak. NBC’de değişim geçen sene yaşanmıştı zaten, MSNBC ve CNBC’de yeni yöneticiler ve ekran yüzleri göreve başlıyor. Fox News’ün de değişimden geçmesi bekleniyor; ilk işaret, geçen hafta haber merkezinden birçok gazetecinin işine son verilmesi oldu.

        Değişimlerin hiçbiri iktidar baskısı ya da ricasıyla olmadı, ama Washington’da yeni bir yönetim göreve gelmesine denk gelmesi de tesadüf değil. Amerika nasıl yeni bir döneme başlıyorsa medya da Biden yıllarına adapte olmaya çalışıyor.

        TRUMP ETKİSİ BİTİYOR

        Emekliye ayrılan ya da ayrılmaya hazırlanan gazetecilerin hemen hepsi meslekte yıllanmış, bulundukları koltukta uzun süre görev yapmış isimler. Baron ve Baquet’nin yönettiği gazeteler arka arkaya Pulitzer ödülleri aldı, göreve başladıklarında tartışılan “dijital tehdit”e karşı yönettikleri kurumları ayakta tutmayı, hatta kara geçirmeyi, dijital platformda da etkili birer marka yapmayı başardılar. Hem New York Times hem Washington Post son yıllarda abonelik rekoru kırdı, “Gazetelerin sonu,” diye özetlenebilecek bir dönemde –bir 10 sene öncesinde – karlılıkla tanıştılar. Bu kurumlar adam atmıyor, aksine daha çok kişiye iş veriyor artık.

        Benzer şekilde Zucker da CNN’i suya sabuna dokunmayan, sadece haber veren bir kanaldansa Trump yıllarında taraf olmaya yönlendirdi ve karşılığını aldı. Kanalın “prime time” denilen akşam saatlerinde Anderson Cooper ve Chris Cuomo gibi isimler eski Başkan’a açık cephe açtı. Böylece CNN rating’lerde zirveye ulaştı, rakibi Fox News ise izleyici kaybetti.

        Medyada “Trump bump” denen bu tiraj-abone-rating artışı son dört senede Amerikan gazeteciliğini kurtardı. Beyaz Saray’da kullanışlı bir düşmanın olması, medyanın ona karşı muhalif tavrı ve sosyal medyanın rüzgarı bu karlı ortamı yarattı.

        Ancak artık başlı başına bir rating makinası olan Trump yok. Ülke son dört senede olduğu gibi her gün şoktan şoka uyanmayacak, medyanın Biden’a benzer muamele yapmayacağı ortada. O zaman aynı ilgili yakalayabilecekler mi?

        Bu artık Amerikan medyasında yeni gelen yöneticilerin sorunu.

        Marty Baron’ın vedasında altını çizdiği bir durum da bugünkü emekli dalgasını anlamak için önemli. Baron’ın vurguladığı gibi gazetecilik yapmak son yıllarda fiziksel olarak çok zorlaştı. Medya kuruluşları bir muhabirden hem yazı yazmasını, hem televizyona çıkmasını, hem video hazırlamasını, hem podcast kaydetmesini bekliyor. Gazetecilikteki bu “İsviçre çakısı” modelinde yayın yönetmenleri de eskiden olduğu gibi tek bir alandan sorumlu değil, bütün içeriğin yükünü üstleniyorlar. Eskiden bir gazete yayın yönetmeni sayfaları bağlayıp akşam hayatına devam edebilirdi, ama şimdi 7/24 çalışmak, web sitesinden video’lara, podcast’lere kadar haber markasını beslemek zorunda. Bu insanüstü tempoya yetişmek zor, 60 yaşın üstünde iyice zor.

        DOLDURULMASI ZOR BİR KOLTUK

        Bir diğer mesele de önümüzdeki 10 yılda Amerikan medyasına yön verecek isimler eskilerinin yerini dolduracaklar mı?

        Özellikle Washington Post’un sahibi Jeff Bezos’un ne yapacağı merakla bekleniyor, çünkü medya patronu olarak ilk kez bir genel yayın yönetmeni seçecek. Bezos gazeteyi aldığında Marty Baron zaten göreveydi, üstelik Amerikan medyasının en ünlü simalarından biriydi. Onu Katolik Kilisesi’ndeki taciz skandalını ortaya çıkaran gazetecilerin hikayesi “Spotlight” filminden Boston Globe’un yayın yönetmeni olarak hatırlayacaksınız.

        Liev Schreiber tarafından canlandırılan Baron çoğunluğu Katolik bir şehrin gazetesine gelen ilk Yahudi yayın yönetmeni, bekar, anti-sosyal, Pazar sabahları erkenden bile odasında çalışan bir gazeteciydi. “Dışarıdan” gelmesi, öteki olması karşısına sistemi –bu durumda Katolik Kilisesi– almasına bir anlamda yardımcı olmuş, ona başkalarında olmayan cesareti vermişti. Baron daha sonra da Post’ta Edward Snowden sızıntılarını ve Trump’ın vakıf yolsuzluğunu ortaya çıkararak yerleşik düzeni sarstı. Yaşayan en iyi yayın yönetmeniydi kuşkusuz, dahası Post’un efsanevi yöneticisi Ben Bradlee’nin yerine çok yakışmıştı.

        Şimdi boşalttığı öyle ya da böyle, doldurulması zor bir koltuk.

        Diğer Yazılar