Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Hamit Turgut bir imkansızı başardı ve hiç yaşlanmadan öldü. Genç yaşta hayatını kaybettiği anlaşılmasın, aksine 94 yaşındaydı önceki gün Ankara’da bu dünyadan ayrıldığında. Onu oğlu Serdar Turgut’un yazılarından tanıyanlar 110 yaşına kadar yaşamayı planladığını, en azından bu sene üniversiteye başlayacak torununun mezuniyetini görmek istediğini hatırlar. Üstelik COVID-19 salgını bile onu etkilemedi, zira dünyayla arasına mesafeyi çok önceden koymuş, evinden çıkmamaya ve kimseyle temas etmemeye başlamıştı. Ama gönüllü olarak tercih ettiği bu münzevi yaşamdan önce onu Ankara’nın kimi mekanlarında piposu, içkisi ve kadın arkadaşlarıyla görmek mümkündü.

        Emin Çölaşan’ın “minik kuşu” ya da Hıncal Uluç’un Holly’si gibi Türk basın tarihine geçen bir karakter olan Hamit Turgut’u oğlunun mizah malzemesi yapmak için abarttığını düşünenler olabilir. 90’lardan beri köşe yazılarından aşinaydım ben de ona. Sonradan şahsen de tanıştım; alaycı, mesafeli, derinlikli ve her türlü yerleşik ezbere meydan okuyan karakterinin gazete köşesinde abartılmadan, hatta biraz da törpülenerek anlatıldığına şahit olabilirim. Tanıdığımızı sandığımızdan bile daha 'cool' olduğunu düşünmüştüm. “Bir karakterdi,” denir ya…

        REKLAM

        Her ne kadar günümüzde insanın ömrü uzasa da –ABD’de ortalama 79 yıl– bir insanın 94’e kadar gelebilmesi başlı başına anomali. Pek azımız bu yaşı göreceğiz, görebilenlerin fiziki veya kognitif fonksiyonlarının yerinde olacağının da garantisi yok. Asıl başarı bu yaşana kadar kendi yaşam kalitesinden ödün vermeden gelebilmek; üstelik modern tıbbın bütün dayatmalarına aldırmadan. Keşke Hamit Turgut gibi olabilsem / ölebilsem.

        HER TÜRLÜ TEDAVİYE RET

        University of Pennsylvania’da görev yapan biyoetik ve onkoloji uzmanı Ezekiel Emanuel’in 2014’te The Atlantic dergisindeki yazısı hala tartışılıyor. Erkek kardeşi Rahm bir ara Obama’nın Beyaz Saray’daki en güçlü sağ koluydu. Zeke de Başkan’a sağlık politikaları konusunda danışmanlık yaptı, son seçimden önce de Biden’ın COVID-19 kurulunda da yer aldı. Emanuel makalede kendi hayatı için 75 yılı uygun gördüğünü yazıyor. 75 yaşından sonra sadece hayata ya da hayatını uzatmak için kendisine önerilecek test veya tedavileri reddetmeyi planlıyor. 75’ten sonra hastaneye gitmek için ancak iyi bir gerekçe sunulması gerekeceğini vurguluyor; “hayatınızı uzatacak” kabul edeceği bir gerekçe değil. Zira onun da altını çizdiği gibi sağlıklı yaşam ve tıbbi müdahaleler yaşlılığı geciktirmiyor, sadece ölümü yavaşlatıyor.

        Kanser olursa kemoterapi yaptırmayacak örneğin. Eğer acısı ya da başka bir engeli varsa sadece palyatif tedaviyi kabul edecek. 65’ten sonra dahi kolonoskopi ya da kanser testleri yaptırmayacak, bypass ameliyatını ya da kalp pilini reddedecek.

        Herhangi bir başka ameliyat, hayata döndürmek, suni solunum cihazları, diyaliz söz konusu bile değil. Grip aşısı olmayacak, hatta antibiyotik bile kullanmayacak. Emanuel hayatını kendi kendine sonlandırmaktan bahsetmiyor 75 yaşına geldiğinde. Hatta gönüllü ötenaziye karşı. Çünkü çoğunluğun depresyon gibi nedenlerle bu yöntemi tercih etmek istediğini söylüyor. 75 yaşına bastığı gün intihar da etmeyecek. Sadece ölüm kapısını kendi kendine çalarsa içeriye alacak.

        REKLAM

        Asıl gerekçesi 75 yılın insan ömründe dolu dolu bir yaşama yettiği. Araştırmalar yaratıcı bireyin topluma ilk katkısını 20’li yaşların sonlarına doğru yaptığını, 40’ların başında katkının zirveye çıktığını, 60’lardaysa son katkıyı yaparak yaratıcılığın azaldığını gösteriyor. 70’inden sonra akılda kalacak bir roman, bir film, bir araştırma üretene pek rastlamıyoruz ne de olsa. Ortalama bir insan 75 yaşına geldiğinde torunlarının büyüyüp hayata atılmaya başladığını da görüyor, çocuklarının kendi ayaklarının üzerinde durduğunu da.

        FİKRİNİ DEĞİŞTİRME HAKKI SAKLI

        Emanuel’in işaret ettiği gibi kaç yaşında olursa olsun anne-babalarını kaybetmek çocuklar üzerinde travma yaratıyor; benim gibi erken kaybedenlerde asla dolmayacak bir boşluk bu.

        Ama çoğumuzun yüksek sesle dillendirmediği bir gerçek hayatımızdaki yaşlıların bakımının ölüm geciktirildikçe gençler üzerinde ciddi bir yük olmaya başladığı. 95 yaşına kadar gelen ebeveynler çocuklarının kendi yaşlılığını yaşamalarına, ailenin lideri olmalarına engel oluyor. Ayrıca fiziksel ve zihinsel fonksiyonlar yavaşladıkça yaşlılarla geçirilen vaktin kalitesi düşüyor, güzel aile tatilleriyle dolu anılar yerini yaşlılığın dayattığı bakıma, zorluklara bırakıyor.

        Emanuel bu makaleyi yazdığında 57 yaşındaydı, hatta Kilimanjaro’ya tırmanacak kadar sağlıklıydı. Herhangi bir sağlık sorunu yoktu, ama 75’e geldiğinde fikrini değiştirme hakkı olduğunu da ekledi.

        Bu yazı üzerinden yıllar geçmesine rağmen tahmin edebileceğiniz nedenlerden dolayı geçen sene yeniden hatırlandı ve çok tartışıldı. Başlayalı bir seneden fazla olan pandemi er geç toplumları kimin hayatının daha önemli olduğuna dair bir karara zorlayacak. Aşı çalışmaları ve tedbirler yaşlıların hayatını koruma önceliğine göre yapılıyor, ama buna paralel olarak gelecek kuşaklar ağır darbe alıyor. Kimsenin hayatı üzerinde söz söyleme hakkına sahip değiliz elbette, ama 80 üstünü korumanın bedeli çocukların ve gençlerin örneğin eğitimden mahrum kalması olmamalı. Zira bir sene bile aksayan eğitimin toplumun geleceği üzerine onarılmaz hasarları olduğunu ortada. Eğer durum sandığımız kadar kötüyse –ki her geçen gün yeni bir korku dalgası ekleniyor virüse– muhafaza etmekle potansiyel arasında bir karara zorlanacak dünyada. Hamit Turgut gibi yaşamadıkça hayata illa tutunmanın çok anlamı yok sanki.

        Diğer Yazılar