Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Clubhose bir çukur, terk etmek isteseniz de çıkamıyorsunuz diye uyarmıştım. Bu çukurdan ilk manşete benim vesile olacağımı tahmin edemezdim. Ama önceki gün uyandım ve Clubhouse’ta meslektaşım Yiğit Karaahmet’le sadece neymiş-burası-ne-işe-yarıyormuş diye açtığımız bir odanın Türkiye’nin magazin gündemine damga vurduğunu gördük.

        Konu şu: Bir dönem adı Orhan Pamuk’la aşk yaşayan ressam Karolin Fişekçi’yi bizim deneme yayınımızı dinleyen iki yüz kişi arasında görünce öylesine yayına aldık. Orhan Pamuk’un son zamanlarda tartışılan fotoğrafları hakkında da bir-iki geyik çeviririz diye. Aslında tek merak ettiğimiz “O ev Cihangir mi?” sorusuydu. Ama Fişekçi bu… Mikrofon tutulduğu zaman hiçbir filtresi olmadan konuşuyor.

        Açıkçası söylediği hiçbir şey yeni değildi. Daha evvel “Teke Tek”e bile konuk olup anlatmıştı her şeyi. Zaten Pamuk’la ilişkisi üzerinden 10 sene geçmiş. Yine de harika malzemeler verdi tabii: Orhan Pamuk’un Fişekçi’yle birlikteyken aşk yaşadığı yazar Kiran Desai’den “Hintli kadın, Hint fakiri,” diye bahsettiğini söyledi önce. “Hintli kadın gelince biz Cihangir’deki apartmanın dördüncü katındaki atölyede kalıyorduk, o da yedinci katta,” dedi. Arada da Nişantaşı’nda pek kullanmadığı eve gidiyorlarmış.

        HANGİ DEDİKODULARI KONUŞTUK

        Pamuk resmi davetlerde Desai’yi sevgili olarak takdim edip, Fişekçi’yi saklıyormuş. “Onunla gezip benimle eğleniyordu,” dedi. Evde bıraktığı eşyalardan, Pamuk’un bir tek Oral Çalışlar ve Murat Belge’yle görüştüğünden, Ahmet Altan muhalif olunca ilişkisini kestiğinden de bahsetti. Açıkçası hiçbiri bilmediğimiz konular değildi. Ama ertesi gün uyandığımda magazin gündemine damga vurmuştu.

        Madem gündem oldu, başka neler anlattı Fişekçi diye aklımda kalanları sıralayayım: En sevdiği Orhan Pamuk romanı “Benim Adım Kırmızı” ama tanıştıklarında hiçbir kitabını okumamış, gidip parayla kendisi satın almış sonradan hepsini. Ayrıldıktan sonra da hiçbir romanın okumamış, yakında çıkacak “Veba Günleri” romanını da okumayı düşünmüyor…

        Clubhouse kamusal bir alan, buradan konuşulanların haber yapılması da kaçınılmaz. Türkiye’deki hali biraz Twitter’ın ilk günlerine benziyor; ünlüler dadandı ve filtresiz konuşuyorlar, ağzına geleni söylüyorlar. Öte yandan, Boğaziçi’nde olan biteni takip etmek için de öğrenciler platformu çok verimli kullandı. Hatta bu yüzden “muhalif medya”ya bile döndü burası, şöhretler de geriye çekildi.

        Geçen hafta herkes kendi arasında “İlk kim patlayacak?” diye konuşuyordu. İşte, ilk patlayan Karolin Fişekçi oldu. (Ahmet Hakan’ın kompleksli olduğunu biliyorum, ama bizim odamızda konuşulanları satır satır haber yapıp adımızı anmayacak kadar küçüldüğünü de bir kez daha görmüş oldum.)

        Ertesi gün bu haberleri konuşmak için Fişekçi’yi bir kez daha Clubhouse’a çağırdık; Barbaros Altuğ da üçüncü sorgulayıcı olarak aramıza katıldı. Bir kere Fişekçi üzerinden bu kadar zaman geçtikten sonra gündeme gelmesine şaşırmış bu olayların, haber olmasını bile beklemiyormuş. Üstelik Pamuk’la bir hesabı olmadığını, hatta onu affettiğini bile söylüyordu.

        Ama madem bu odalardan manşet çıkıyor, malzeme bulmakta zorlanan magazinciler de oda oda gezip dedikodu topluyor… O zaman Karolin Fişekçi’yi bulmuşken ortaya birkaç daha manşet sunmak kaçınılmaz oldu.

        Birkaç gün önce “Nobel almasa Pamuk’la birlikte olur muydunuz?” diye sormuştum. “Hayır,” dedi. Bu sefer Yiğit açık açık “Peki Nobel’i Yaşar Kemal alsaydı onunla olur muydunuz?” dedi, buna da “Hayır,” diye yanıt verdi. Bu konuyu yeniden deşmek zorunlu oldu. Ara manşet: "Nobel'i Yaşar Kemal alsaydı onunla birlikte olmazdım."

        GELSİN YENİ MANŞETLER

        Fişekçi’le Orhan Pamuk bir resim sergisinde tanışıyorlar, ardından da e-mail’leşmeye başlıyorlar. Pamuk bizzat iletişim kuruyor, “Resimlerini de al benim Cihangir’deki eve gel,” diyor. Fişekçi de gidiyor. Ama zaten aralarında bir çekim olmuş, resim bahane.

        Ancak o sıralar yükselen bir ressam olan Fişekçi’nin hayallerinden biri de uluslararası alanda Angelina Jolie ya da Audrey Hepburn gibi Birlemiş Milletler Barış Elçisi görevini almak. Nobel’li yazar ve BM İyi Niyet Elçisi olan bir ressam fikri de hoşuna gidiyor; Nobel’in çekim gücü bu.

        O halde ilk manşet gelsin: “Orhan’la BM İyi Niyet Elçisi olmak için birlikte oldum.”

        Tek manşet yetmez tabii, bu sefer de sanat kariyerini değiştik Fişekçi’nin. Orhan Pamuk boza romanını yazarken o da boza temalı resimler yapıyordu. Bu resimler sergilendiği galeriden çalınmış. Fişekçi bugünlerde pandemiden dolayı pek resim yapmadığını, zaten sergi de açmadığını, artık kendisini yoga ve Kabala’ya verdiğini söyledi. Tabii resimlerinden öte sık sık Orhan Pamuk’la adının anılıp haber yapılmasından da rahatsızdı. Nitekim Pamuk’la birlikte olmadan önce adı duyulmaya başlayan, hatta Türkiye’nin en ünlü sanat koleksiyonerlerinin işlerini aldığı bir ressam olarak bilinirdi. Madem magazine manşet vereceğiz, “Sanat kariyerinizi Orhan Pamuk baltaladı mı?” diye sormak zorunluydu—Fişekçi’nin koleksiyoneriyle Pamuk’un yayınevinin sahibi aynı kişi.

        “Evet,” dedi Fişekçi.

        Bu da ikinci manşet olsun: “Sanat hayatımı Orhan bitirdi.”

        Diğer Yazılar