Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Amerikan Senatosu’nun yakın zamana kadar lideri olan Mitch McConnell’ın Türkiye’deki karşılığını düşünüyorum ne zamandır. Cumhuriyetçi Parti’nin en tecrübeli, sessiz, arka plandaki gizli gücü konumundaki figürlerinden biri olarak biraz Cemil Çiçek, biraz Bülent Arınç’ı andırıyor. Lider değil, ama liderin her zaman ihtiyacı olan, partiyi bir arada tutacak, liderin işini kolaylaştıracak bir akil adam ya da ağabey. Tansu Çiller’in yanında Demirel’den miras bu gibi tiplerden çok vardı. Esat Kıratlıoğlu, İsmet Sezgin mesela. Oysa McConnell siyasete yön verebilme ve her istediğini yaptırabilme becerisiyle daha nüfuz sahibi.

        Kime benzerse benzesin, bu tür siyasetçiler tüm dünyada sağın ürünü. McConnell muazzam bir Makyavelist şeytan özünde. Pusulası sadece güç. Ahlaki standartlarını kendisi belirliyor, gerektiğinde eğip büküyor ama bir şekilde kendini hep haklı çıkarıyor. Tam bir satranç oyuncusu, anı kitabının adının “The Long Game” olması tesadüf değil. Bugüne kadar hep kazandı ama galiba o uzun vadeli oyunun sonuna gelindi artık. Üstelik bu siyasi canavarı yok etmeye hazırlanan da rakibi değil, bizzat kendi partisinin lideri. Önceki gün Cumhuriyetçi siyasetçilerden biri “Partinin en sevilmeyen figürü McConnell’la en popüler ismi Donald Trump’ın savaşını kim kazanacak?” diye soruyordu.

        KIVRAK VE KURNAZ

        McConnell aslında hiçbir zaman Trump’ı sevmedi, ama dört sene boyunca ne isterse yaptı. Bir kere bile itiraz etmedi, karşı çıkmadı, hatta iki azil davasında da akladı. Karşılığında da Trump’tan istediğini aldı. Yargı atamaları ve zenginlere yönelik vergi indirimleri McConnell’a göre en büyük kazanımı oldu. Ancak tarihe yasamayı kilitleyen, siyasi işleyişini durduran biri olarak kalacak. Senato’nun liderliğini yaparken iki partinin üzerinde uzlaştığı kanun tasarılarının – mesela ilaç fiyatlarının indirilmesini – meclis gündemine dahi almadı. Demokratlar’ın her adımı baştan engelledi zaten.

        Herhangi bir ahlaki standardının olmadığını gösteren en belirgin örnek Başkan Obama’nın Anayasa Mahkemesi’ne atamak istediği yargıcı “Seçim var,” diyerek engellemesi oldu. Seçime 11 ay vardı oysa. Anayasa Mahkemesi’nde 2016 seçimine birkaç hafta kala boşluk olduğundaysa aceleyle atama yapmakta tereddüt etmedi. Yüzüne vurulduğunda da “Dün dündür,” benzeri bir açıklama yaptı. Diyorum ya, bu kurnazlık sağda var sadece.

        Benzer bir iki yüzlülük Trump’ın ikinci azil davasında da ortaya çıktı. 6 Ocak’taki Kongre baskınından sonra kürsüye çıkıp en sert konuşmayı yapan, Trump’ın haydut çetesini yalanlarla bestelediğini ve meclise saldırttığını söyleyen oydu. Ancak ikinci azil mahkemesini Şubat ortasına erteleyen, Senato’yu tatile çıkaran da yine o oldu.

        Şubat ortasında Trump artık başkan değil, sıradan bir vatandaş olacaktı çünkü. Tam da bu gerekçeyle, “Senato sadece görevdeki başkanı azledebilir,” diyerek – Anayasa hukukçularının yorumunun aksine – Trump’ı akladı. Ama mahkeme bitti, McConnell yine kürsüye çıktı, bu sefer Trump’tan hesap sorulması için yargının devreye girmesini istedi. Kafanız karışmış olabilir; bu kadar şeytanlık, manevra ve kıvırmanın hızına hiçbirimiz yetişemeyiz.

        McConnell’ın bu manevraları, bir yandan işine geldikçe Trump’ı kullanıp sonra da ona hakaret etmesi Florida’daki emekli başkanın hiç hoşuna gitmiyor elbette. Önceki gün sessizliğini bilindik hareketlerle McConnell’a saldırmak için bozdu. Metin yazarları, zamanında çocuk felci geçiren McConnell’ın görüntüsüyle dalga geçen “Çok fazla çenesi var, ama yeteri kadar cesareti yok,” ifadelerini son anda çıkardı.

        McConnell kendince bir hesap yapmıştı oysa. Ne Trump tabanını öfkelendirecek, ne de partiyi Trump’a teslim edecek. Ama bu hesap şimdilik elinde patlamışa benziyor.

        Bir diğer hesabı, partiyi Trump’tan kurtarmak ama Senato’daki çoğunluğu korumaktı. Ama bunu da beceremedi, Senato’da ikinci tur seçime kalan son iki koltuğu da rakibi kazandı ve McConnell yıllar sonra liderliği Demokratlar’a bırakmak zorunda kaldı.

        SAĞCI-SOLCU FARKI

        Önümüzdeki dönemde birçok senatör Mar-A-Lago’ya gidip Trump’la görüşmeye hazırlanıyor. Seneye yapılacak ara seçimlerde adaylarını belirlemede McConnell değil, Trump etkili olacak diye düşünülüyor. Hayatı boyunca iktidara oynayan büyük cambaz McConnell sonunda nefret ettiği söylenen Trump’a yenilmiş gibi gözüküyor. Dinsizin hakkından…

        Bir yandan beter olsun ve birbirlerini yesinler, diyorum. Diğer yandan da McConnell gibi siyasetçilerin sonunu neden rakip partiler değil, kendi içlerinden birileri getiriyor diye merak ediyorum. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi Amerika’da da sol siyasetçiler bir türlü böyle kurt politikacılarla mücadele etmeyi bilmiyor. Sol geleneksel olarak kendi kendine kazanmıyor, sağ kaybetmesi gerekiyor. Ya da sağ kendi içinde kavgaya tutuştuğunda aradan mecburen sıyrılıyor en çok.

        Bu acizliğin bir nedeni solun kendi kendine kurduğu ve siyasette var olduğunu zannettiği bir ahlaki çıtaya göre hareket etmesi, oyunun hala kuralları olduğunu düşünmesi olmalı. Oysa sağcı politikacılar oyunun kuralını kendi işlerine geldikçe değiştiriyor. Benzer şekilde sol siyasetçiler ilkeye, ideallere, partiye bağlı oldukları yanılsamasıyla politikaya giriyor. Halbuki daha başından siyasete girmek insanın ilke ve ideallerinden vazgeçmesi demek. Sağcıların hiç böyle bir imaj kaygısı yok oysa. Kazananlar biliyor ki siyaset şikesiz temiz bir spormuş gibi oynamanın sonu belli: Kaybetmek.

        Diğer Yazılar