Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Salman Rushdie kitapları ve ekmeği öperek büyüdüğünü anlatır. “Evimizde ne zaman yanlışlıkla yere kitap ya da bir dilim ekmek düşse, sadece yerden almak yetmez aynı zamanda saygısızlığın özrü mahiyetinde öperek yerine konurdu,”diye yazıyor bize hiç yabancı gelmeyecek bu geleneği. Hindistan’da dindar evlerde kutsal kitapları öpme adeti hala var; Rushdie’nin ailesinde bu saygı bütün kitaplara yansıtılırmış. “Telefon rehberini düşürdüysem onu da büyük ihtimalle öpmüşümdür,” diyor. “Ekmek ve kitaplar: beden için gıda ve ruhun gıdası – saygımızı, hatta sevgimizi daha fazla hak eden ne olabilir?”

        Yazı o kadar kutsal ki, sunumu da buna uygun olmalı. Bu konuda şahsi takıntım var: Yazılarımı parasını vererek aldığım bir font’la yazıyorum mesela—siz görmeseniz de. Kitabı sadece öpüp başa konan değil, ayrıca evin en güzel yerinde sergilenecek bir heykel, bir mücevher olarak da görmek istiyorum. Kağıdın ağırlığı, mürekkebin kalitesi, sayfadaki kullanılan yazı tipi, elinizde tuttuğunuzda uyandırdığı his baştan çıkarıcı, seksi olmalı. Bir kitabın sayfalarını çevirmek, hele hele kalın bir kitabı bitirmek çok yoğun bir tatmin hissidir, bir tür orgazmdır.

        Günlerdir postadan Orhan Pamuk’un yeni romanı “Veba Geceleri”nin yolunu biraz da bu hislerle gözlüyordum. Önceden gördüğüm kapak görseli zaten başlı başına tehlikeye işaret ediyordu, ancak belki dokunuşu farklı olur diye ümit ediyordum. Maalesef, hakkında birkaç iyi laf edemeyeceğim. Mazruftan değil, zarftan söz ediyorum bugün.

        REKLAM

        ESTETİK OBJE OLARAK KİTAP

        Bir yıldır Zoom toplantılarında, televizyon bağlantılarında kitabın estetik obje olarak da değer kazandığının yaygınlaşmasına tanık olduk. Ekrandaki konuşan kafaların arkalarından gördüğümüz kitaplıklarından karakterlerini çözmeye çalıştık; hangi kitabı kameraya ne amaçla gösterdiklerini anlamak için zihin egzersizleri yaptık. İnsanlar bir yıldır kitapların önünde konuşmaya başladı, çünkü ne kadar bilgili, entelektüel ve donanımlı olduklarını gösterme çabasındalardı. Evdeki kitaplığın stüdyo dekorunun vermediği bir bilgelik kattığı varsayılıyor herhalde. Ama onun ötesinde, kitap tıpkı kapalı mekana hayat veren bitkiler gibi sadece varlığıyla bile ruhumuzu besliyor, bizi zenginleştiriyor. Hiç okunmadan sehpa üzerinde dekor olarak kullanılan kitaplar dahi.

        Kitabın sehpada durup kapağının açılmamasını da en iyi Orhan Pamuk bilir. Türkiye’nin ilk geniş çaplı reklam kampanyasıyla çıkan “Yeni Hayat” romanından beri onun kitaplarıyla ilgili genel kanı satın alınıp okunmadığı yönündedir. 90’larda “Yeni Hayat”ın bir evin sehpasında aksesuar olarak kullanılması Murathan Mungan’ın “Yüksek Topuklar” romanında espriyle anılır. İşin ironik kısmı, Mungan’ın “Yüksek Topuklar” romanının Kezban Arca Batıbeki tarafından tasarlanan kapağı çarpıcı, içeriği zayıf; “Yeni Hayat” ise genel kanının aksine içeriği kuvvetli ama kapağı berbattır.

        "Benim Adım Kırmızı” sadece Pamuk’un yazarlığı için değil, kitaplarının tasarımı için de bir dönüm noktası oldu. Tanıtım kampanyalarıyla, medya çalışmasıyla bizzat ilgilenen bir yazara uygun olarak reklamcı Hakkı Mısırlıoğlu külliyatını elden geçirdi, makyaj tazeledi ve bugün bile bakıldığında görselliği eskimeyen işler çıkardı Pamuk için.

        REKLAM

        Tabii zamanla baskılar çoğaldı, yayınevi değişti, başka kapaklar tasarlandı. Ancak hiçbiri, hala, dünyadaki baskıları da dahil olmak üzere, “Benim Adım Kırmızı”nın ilk baskısını görsel estetiğini yakalayamadı. Estetik üzerine gelişmiş bir kültürümüz olmadığı için bizde görsel iletişim tasarımı, tıpkı 1961 Anayasası gibi “bol” geliyor olmalı; zamanının ilerisinde bir işi hemen yerle bir etmek, Türkleştirmek, ortalamaya çekmek için yarışılır. Bugüne kadar yapılmış en iyi gazete tasarımı olan ilk Radikal’i (Esen Karol’un eseri) birtakım erkekler piyasa koşullarına uydurmak için kısa sürede logosundan sayfalarına berbat etti; tepki çekince biraz oradan biraz buradan çarpık bir tasarıma geçip gazeteyi ilericiymiş gibi gözüken sıradan bir yayın organı haline getirdiler. Tasarım sonuçta içeriğin de yansıması olmalı, o gazete de ilericiymiş gibi gözüken sıradan bir gazete olarak ömrünü tamamladı.

        FİYATINA UYGUN ÜRÜN

        “Veba Geceleri” elime dün ulaştı. İlk sayfasını açar açmaz önce az kaldı UPS nakliye şirketine şikayet mektubu yazacaktım. Sayfaların çamura bulaşıp kirlendiğini zannettim çünkü. Meğer ilk sayfaları “kasten” kirletilmiş ama tıpkı kapak tasarımı gibi MS Paint programında kotarılmış gibi duruyor. Orhan Pamuk’un sadece yazar değil çok işlevli bir “sanatçı” olma kompleksi var; neden Nobel kazanan birinin herhangi bir kompleksi olur bilmiyorum. Okan Bayülgen’in kendisini sadece fotoğraf sanatçısı değil, büyük bir fotoğraf üstadı zannetmesi gibi dev bir yanılsama bu. (İstanbul Modern’de büyük amcam Lütfi Özkök sergisine bakarak haddini bilebilir.) Pamuk da berbat bir ressam, kapakta yer alan kendi çizdiği resmi ilkokul resim dersinde ödev olarak teslim etse sınıfta kalır. Daha evvel de “Kafamda Bir Tuhaflık” romanının kapağına seçilen Ara Güler fotoğrafına da kendi eliyle yazılar yazarak graffiti girişiminde de bulunmuştu. Amatör karalamalar iyi hoş da, bunları kapağa çıkaracak kadar kıymetli sanat eseri zannetmek — yazarın işi sadece yazmak olsa?

        Tek tesellim belki geçmişteki korkunç kapaklarına rağmen içeriğine hayran kaldığım eski romanları gibi çıkması “Veba Geceleri”nin. Yoksa sadece kapağıyla değil, dokunması, okşaması, koklamasıyla da haz vermiyor. Kağıdın ağırlığı hafif, neredeyse arkasını gösterecek. Halbuki Türkiye baskı konusunda çok ileri, Metropolitan Müzesi bile kataloglarını, kitaplarını Türkiye’deki matbaalarda bastırıyor. Ama ülkemizin en büyük ve tek Nobelli yazarının kitabı dahi aceleye getirilmiş, maliyetler düşürülmüş, masraftan kısılmış gibi elinize aldığınızda. Zaten fiyat da ucuz; 45 TL’lik etiket fiyatı dünyaya kıyasla ucuz olduğu gibi ayrıca her yerde de indirimli satılıyor. Kimi sitelerde “250 TL’lik alışverişe bedava,” gibi kampanyalar da gördüm. Öncelik kitabın ne olursa olsun satması, gerisi önemli değil. Bu Ford Model T’den ilk aşamada fabrika 300 bin adet üretildi.

        Diğer Yazılar