Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Çeşme’de mekanların namı kulaktan kulağa yayılır. Birileri çok güzel dediği için gider İzmirliler. Herkes birbirini tanır, klan halinde dolaşırlar. Bir yer iyiyse de kötüyse de çabuk duyulur. Ortaya Mahsül de böyle. Öve öve bitiremeyenler var. Ama berbat olduğunu söyleyenler de oldu. Birisi zehirlendiğini bile iddia etti ki fısıltı gazetesinde her zaman bu haberlere itibar edilmez.

        Burası bu sezonun en iddialı Çeşme lokantası. Rüya gibi bir iskelenin üzerinde, adeta bu dünyanın dışındaymış gibi bir manzara. Şifne gündüz rezil gözükür, ama hava kararınca olağanüstü oluyor. Aslında bir otelin iskelesi burası. Biraz Maça Kızı’na özenmişler, belli. Akşamları da Ortaya Mahsül adlı sadece deniz ürünlerinden oluşan tadım mönüsü veren, bunun için de 900 TL isteyen bir yere dönüşüyor. Ne kadar muhteşem olabilir ya da ne kadar kötü olabilir, diye kişi başı 900 TL’yi harcamaya karar verdik ve Ortaya Mahsül’ün yolunu tuttuk. Hakkında söylenen tüm sözleri hak ediyormuş: Muhteşem berbatlıkta.

        KÜSTAHLIĞI HOŞUMA GİTTİ

        Rezervasyon için web sitesine girdiğinizde tıkladığınız link size Skype’a yönlendiriyor. Oradan aradığınızda numaranıza “Bize WhatsApp’ten ulaşın,” diye bir mesaj geliyor. WhatsApp’ten ulaşmak için önce o numarayı rehbere kaydediyorsunuz, mesajınıza otomatik yanıt olarak bir form geliyor. Formda belli sorular var: Ortaya’nın hangi şubesine rezervasyon yapmak istiyorsunuz, kaç kişi geleceksiniz, saat kaçta vs. Bunları doldurduktan sonra bir mesaj daha geliyor: “Ege Hanım’la iletişime geçin.” Ege Hanım’ı aradığınızda bu sefer bir başka otomatik mesaj “WhatsApp’ten yazın,” diyor. Bu sefer de Ege Hanım’ı rehbere kaydetmek, oradan tekrar ulaşmak gerek.

        REKLAM

        Ben bu serüvenin bir yerinde pes ettim. “Bir lokantaya rezervasyon yapmak bu kadar zor olmamalı,” dediğimde “Lokanta değil restoran,” yanıtıyla haddimi bildirdiler. Hayatını dilden kazanan birine bu ukalalık yapanlar mönülerine “maydonoz” yazmasaydı bari. Onları TDK sözlüğüne yönlendirip hayatıma devam ettim. Neyse ki “celebrity” bir arkadaşımız “Ege Hanım derhal beni arasın,” diye talimat verince birkaç dakika sonra telefonu çaldı, Ege Hanım asker kesildi ve masamız o an ayrılmıştı.

        Böyle tavırlar beni artık rencide etmiyor. Girilmesi imkansız lokantalar, sürekli meşgul çalan rezervasyon hatları, müşteriye köpek gibi davranan maitre d’lerle New York beni fazlasıyla terbiye etti. Ortaya Mahsül’ün küstahlığı da başta hoşuma gitti, çünkü beklenti çıtamı yükseltti. Sonra o çıta yerle bir oldu.

        Neresinden tutacağımı bilmiyorum. Masa bulmanın çok zor olduğu bir lokanta domatesin önce tuzlanarak bekletilmesi gerektiğini, tadının ancak böyle çıkacağını biliyordur herhalde. Hayır, bilmiyorlar. Şeftalinin ızgaraya konmadan önce olgunlaşması gerektiğinden de haberleri yok, çünkü tabaktaki turuncu dilimler elma kıvamındaydı.

        Ardından gelen meze tabağında kalınlığı milimetrelerle ölçülen bir lakerda, alelade marine edilmiş bir levrek, susam yağı ve yoğurtla ilginçleştirilmeye çalışılmış deniz yosunu (burası Çeşme, ne alaka?), masrafsız bir kısır ve yine düşük maliyetli Girit ezme vardı. Üç kişiydik, üçümüz birer çatal alıp bıraktık. Çünkü devam etmenin bir anlamı yoktu. 900 TL’nin ilk bölümü bunlara gitti.

        Sırada sardalye ‘taco’ var. Taco’nun tarihsel kökeni bizim dürüme dayanıyor, Türkiye ise ‘taco’yu yeni keşfediyor. Bari o zaman lavaşı, pardon, tortilla’sı Migros’tan alınmış gibi endüstriyel tatta olmasaydı. Kim bilir kaç kere kullanılmış yağda kızartılan, yağ çekmiş o sardalye de geri yollandı. Izgara kalamar sırtını yerken “Ben ağır yemek severim, ama bu benim için bile ağır,” derken yanımdaki arkadaşım acilen bunu masadan kaldırmamı, kokusuna dayanamadığını söyledi. Fix mönüde yenilebilir tek sıcak granyöz şaşlıktı, o da fazla pişirilmekten nasibini almıştı.

        REKLAM

        Gecenin tek ana yemek seçeneği deniz ürünlü makarnaydı. 900 TL’lik tadım mönüsünde ana yemek olarak makarna sunmak da masraftan kaçınmak, ucuza getirmek elbette. Mutfaktaki Massimo Bottura, burası da Modena değil ki hepimiz dört gözle meşhur ragu’sunu bekleyelim. (Bottura üst üste dünyanın en iyisi seçilen mekanına “osteria” diyor; İtalyancada lokantanın da altı.)

        Süpermarketlerde kavanozda satılan makarna sosları sanki Superfresh donmuş deniz ürünleriyle karıştırılıp önümüzde getirilmişti. Bir ara “Salçalı makarna,” diye dalga geçtik. Neyse ki bir de kremalı seçenek varmış; o biraz daha yenilebilirdi, çünkü krema ve yağa neyi bulasanız yenilebilir olur.

        HER ŞEY VAR AŞÇI YOK

        Bana gelen makarnanın içinde kapalı kalmış bir kum midyesi vardı. Burada yemek yapmayı bilen bir aşçı olsa gözden kaçırmazdı. Ama Ortaya Mahsül’de sanki her şey—iddia, manzara, hava—var ama yemek pişirmeyi bilen yok. Fısıltı gazetesindeki iddiaları göz ardı etmemek gerekebilirmiş; kapalı midye zehirler. Lokantaya gelen de müşteri de kapalı midyeyi yemeyeceğini bilsin değil mi? Müşteri her zaman ne istediğini bilmez. Bilse, Henry Ford hala at arabası satardı.

        Müşteri burada da deniz ürünlü makarnanın üstüne peynir istiyormuş. Mönüde “parmesan” yazıyor, benim tattığım basbayağı rendelenmiş beyaz peynirdi. İtalya’da deniz ürünlü makarna ya da risotto’ya peynir isteyenin kafasına tabağı fırlatırlar. Bottura herhalde bu karışımı görse kalpten giderdi. Biz sadece ana yemekleri de geldiği gibi geri gönderdik.

        Bir ara bankayı arayıp kredi kartı harcamasına itiraz etmeyi düşündüm. Kredi kartları “verilmeyen bir hizmet karşılığı alınan bir para”ya itiraz hakkı tanıyor. Ama sonra dondurma geldi. Üç kişiye üç top dondurma. Bal bademli. Üstünde baklava çıtırları olan. Birimizinkinde çıtır yoktu, birimizinki yarı erimişti, birimizinki tam kıvamındaydı. Üçümüz bir top dondurmayı paylaştık, böylece bir top dondurmaya üç çarpı 900 TL verip aç kalkan müşteriler olarak tarihe geçtik. 100 TL’yi de valet’ye verdikten sonra arabada üçümüz aynı anda “Dost Pide’ye mi gitsek?” dedik.

        REKLAM

        Yıldızsız

        *

        Yıldız tablosu

        Dört yıldız: Olağanüstü.

        Üç yıldız: Mükemmel.

        İki yıldız: Çok iyi.

        Bir yıldız: İyi.

        Diğer Yazılar