Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Ekrem İmamoğlu seçim öncesi vaat ettiği projelerin yüzde 60’ını gerçekleştirebildiğini söylüyor, bunlardan en azından birini görme fırsatım oldu. Yaklaşık bir ay önce açılan Sevgi Soysal Kütüphanesi tam Gezi Parkı’nın karşısında, Habertürk’ün yakınında, bilgisayar odaları, yüzlerce kitabı var ve haftanın her günü 24 saat hizmet veriyor. Ve İstanbul’un en çirkin binalarından biri. Baktığı meydana mimari değer katan bir kütüphanedense daha çok bir plaza’yı andırıyor. Binanın dış cephesinde Maslak’ta 90’larda yapılmaya başlanan gökdelenlerden artmış gibi duran aynalı camlar var; bir kısmına da cam yetmemiş de askeri lojmanlardan ödünç brandayla kaplanmış gibi mavi bir zemin var. Bir mimar değil, bir müteahhit binası bu. Üzerinde de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin dev logosu ve aynı devlikte Ekrem İmamoğlu’nun adı.

        Görmemek imkansız. Bir Cumartesi öğlen vakti ders çalışmak için dünyanın en güzel kütüphanelerinden Atatürk Kitaplığı’na gelen ve kapıdan çevrilen öğrencilere de böyle dedim. Öğrenciler reddedildi çünkü Sevgi Soysal Kütüphanesi’nin açılmasıyla birlikte Atatürk Kitaplığı’nın işlevi değişti. İBB bu binanın fazla kalabalıklaştığını düşündüğünden “araştırma kütüphanesi” olarak hizmet vermesini sağlamış.

        REKLAM

        YOĞUNLUK VARMIŞ

        Sık sık dünyanın çeşitli yerlerinden insanın ağzını sulandırılan kütüphane fotoğrafları çıkar ya karşımıza; Atatürk Kitaplığı’nın konum, bina, hatta içerik olarak eksiği yok. Sedad Hakkı Eldem’in bu muazzam eseri yıllar içinde etkileyiciliğinden hiç kaybetmemiş. O gün hakikaten bütün günümü orada eski gazete arşivlerini taramak, araştırma yapmak, kafamdaki binlerce kitap projesinden en azından birine nihayet başlayarak geçirmek istedim. Öğrencilerin bu kütüphaneye gelme arzuları anlaşılır: Bu binada ders çalışan yıldızlı pekiyi’yle sınıfı geçer.

        Talimhane’ye dikilen binaya “Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu” adı verilse belediyede birilerinin mizah anlayışı olduğunu düşünürdüm. Bu plaza şekil itibarıyla Sevgi Soysal’ın külliyatına hakaret gibi. Soysal dili, anlatımı, yaşamıyla estetiğe önem verirdi. İçeride yeni bilgisayarlar, mobilyalar, raflar, gıcır gıcır kitaplar olsa da dışarıdan bir banka ya da vergi dairesini andırıyor. İnsanın adımları geri geri gidiyor. Üstelik bu devasa bina sadece 200 kişi kapasiteliymiş. Hangi üniversitenin hangi amfisini dolduran öğrencilere yetecek bu?

        Atatürk Kitaplığı’nın kapasitesi 160’mış, ama sadece 75 kişilik konferans salonu var. Arkasında atıl şekilde duran bir Beltur kantini var, kolaylıkla işlevsel hale getirilebilir. Belediye burada çay satmak zorunda değil. Artık öğrenciler alınmadığından içerisi hayalet bina gibi. Biz iki kişi fısıldayarak gezerken adımlarımız adeta binada yankılanıyordu. Belki iki-üç kişi daha vardı içeride. Bütün görevliler çok ilgili, çok anlayışlı. Ama Cumartesi gibi kalabalık bir günde onların da canlarının sıkıldığı, boş boş oturdukları ortada. İBB bu kütüphanenin fazla kullanıldığından, fazla kalabalıklaştığından şikayetçi. O yüzden hemen yakındaki plaza öğrencilerin ders çalışması için daha uygun görülmüş. Atatürk Kitaplığı’nın biraz bakıma ihtiyaç olduğunu da söylüyor, oysa belki teknolojide biraz güncelleme yapılabilir ama o masalar, sandalyeler aynen bırakılmalı. Bina da görünen şekliyle eski ama eskimiş değil.

        REKLAM

        Sözcü’deki bir habere göre araştırma yapmak için buraya gidenler de kendi aralarında bölünmüş durumda. Kimileri yoğunluktan dolayı arşive ulaşmada gecikmeler olduğundan yakınıyor. Bir başkasıysa buna rağmen araştırmacılarla sohbet açan, merak eden, soru soran gençlerle etkileşimi özleyeceklerini söylüyor. Yeni haliyle binanın canlılığını kaybettiğini ekliyor. Metropol dostlukları böyle kurulur, bazen ayaküstü sohbet bir insanın hayatını değiştirebilir.

        Atatürk Kitaplığı ders çalışmak için gelen öğrencileri reddetmektense kapasite sınırlamasına gidebilir. Günün belli saatleri ya da yılın belli sınav haftaları lisans öğrencilerinin ders çalışmalarına ayrılabilir. Birçok ara çözüm vardır elbette. Ama yenisini yaptık, burası artık kapalı demek sadece bina yapmayı bilen, bu binaların anlamı ve karakterini önemsemeyen bir zihniyetin ürünü. Farklı bir zihniyet olsaydı zaten en azından Taksim Meydanı’nın ortasında üzerinde devasa imzasını bırakacağı binayı bu ülkenin önemli mimarlarından birine yaptırırdı.

        CUMHURİYET’İN EĞİTİM VİZYONU

        Yüksek lisans sırasında sabahladığım kütüphane masasında zaman zaman kafamı kaldırır duvarlara bakardım; bazen boş boş koridorlarda dolaşır, aynı adımları benden önce atanları, bu binadan çıkan tartışmaları, araştırmaları hayal ederdim: Salinger da burada benim gibi sabahlamış mıdır? Göz kamaştırıcı bir kütüphane insanı motive eder.

        İstanbul gibi gençlerin sürekli ufkunun daraltıldığı, önünün kesildiği, özgürlüklerin kısıtlandığı, gelecek hayallerinin ellerinden alındığı, üniversite öğrencilerinin barınma problemi çektiği bir yerde kentin en güzel kütüphanesinden onları mahkum etmek haksızlık. Atatürk Kitaplığı’nın camı İstanbul’un ufkuna açılıyor. Sevgi Soysal Kütüphanesi’nin camından Ekrem İmamoğlu’nun vaat ettiği halde bir türlü yapamadığı—yaptırmıyorlar!!!—Taksim Meydanı çirkinliği gözüküyor.

        Camdan görünen manzara sadece bir metafor değil. Yıllar önce Ortaköy’de sadece konumundan dolayı öğrencisi olmak istediğim Gaziosmanpaşa Ortaokulu’nun akıbetini araştırırken Cumhuriyet’in eğitim hamlesinin büyük vizyonunu anlatan bir yazıya denk gelmiştim.

        Türkiye Cumhuriyeti kurulurken okulların şehirlerin en güzel yerlerine kasten inşa edildiğini böyle öğrendim. Bu Cumhuriyet’in eğitime ve gelecek nesillere verdiği önemi gösteriyordu. Ancak sağ zihniyet otopark yapılmayan okul bahçesi bırakmadı; böylece ders saatleri dışında öğrencilerin okul bahçesinde çeşitli faaliyetler yapma imkanları ellerinden alındı. Daha sağ zihniyetse güzel konumdaki okulları dönüştürmek için hoyratça çalıştı. ODTÜ’den yol geçirildi, Ortaköy’deki güzelim ortaokul otel yapılsın diye yıllardır inşaat var.

        Ekrem İmamoğlu bu konuda araştırma yapmak, hatasından dönmek ve Cumhuriyet’in eğitim vizyonunu tekrar canlandırmak istiyorsa Atatürk Kitaplığı’nın gazete arşivi bölümüne gidebilir. Orada, bu eğitim vizyonunu anlatan o yazıyı Cumhuriyet arşivinde bulacaktır. Yazının altındaki imza Türkiye’nin efsane hocalarından Mümtaz Soysal’a ait. Tarihin ironisi de bu olsa gerek.

        Diğer Yazılar